Helâl Olsun!

Yediğimize, içtiğimize çok dikkat ederiz. Hele çocuklarımız varsa, onlara yedirdiklerimize ayrı bir özen gösteririz.

Aman katkı olmasın, aman GDO olmasın, aman organik olsun vs.

Bunun gibi giysi, eşya, araba, ev ne alıyorsak alalım hep bir takım kıstaslarımız vardır.

Meselâ bazı insanlar ayakkabı seçiminde görüntüye önem verirken, bazı insanlar için rahatlık önceliklidir.

Kimi alacağı arabanın hızına ve çevikliğine dikkat eder kimi ise az yakıtla çok yol kat etmesine.

İnsanlarla ilişkilerde de benzer durumla karşılaşırız.

Sadece annesinin sevebileceği insanları bir kenara bırakırsak; herkes arkadaş sahibi olduğuna göre, herkesle arkadaşlıktan hoşlanan birileri var demektir. Yani her fıtratta insan kendine uygun arkadaş bulabilmektedir. Kimi hoş sohbet arkadaş sever kimi boş sohbet etmekten hoşlanır. Bazısı sırtında yaşayacağı bir konakçı arar, bazısı ağzından çıkacak her kelimeden istifade edebileceği bir âlim.

Bu tercihlerin bir kısmı fıtrîdir yani yaratılışta kendisine verilen karakteri ile ilgilidir, bir kısmında ise sonradan öğrenilen bilgiler ve tecrübeler etkilidir.

Bazılarının tercihlerinde ise karar mekanizması inançtır. İnanan insan tercihini yaparken “bunu yapmam helâl mi?” süzgecinden de geçirir.

Yediğim içtiğim helâl mi?

Kazancıma haram karıştı mı?

Bu düşünceler içerisinde, yılandan kaçar gibi haramdan kaçar.

Bazılarına göre bu tip insanlar hayattan hiç bir zevk alamaz.

Evet, yazının konusu bu cümle etrafında olacak.

Haramlardan kaçarak yaşanan bir hayattan lezzet alınır mı?

Öncelikle lezzeti tanımlamakta yarar var.

Türk Dil Kurumu diyor ki:

Lezzet: 1. isim Ağız yoluyla alınan tat 2. Herhangi bir şey karşısında duyulan zevk, haz.

Lezzet, hoşlanmak, zevk almak, keyif duymak anlamlarına gelir. Bu bir yiyecekten de olabilir bir fiilden de bir insandan da.

Hayatımızın tüm alanlarını düzenleyen dinimiz, bazı şeyleri yasaklamış bazı şeyleri ise serbest bırakmıştır. Basitçe, serbest bıraktıklarına helâl, yasakladıklarına haram diyoruz.

Cevap arayacağımız soru: Acaba hayatımıza bazı sınırlamalar getiren inancımız, bu sınırlamalarla hayattan keyif almamıza mani olmakta mıdır?

Buna cevap verebilmek için dinimizin neyi yasakladığını bilmemiz gereklidir.

İslâm’ın, toplumu tahrip ettiği için şiddetle yasakladığı 7 davranışa 7 kebair(büyük günah) denir.Bunları sıralayacak olursak:

  • Allah’a şirk koşmak,
  • Sihir yapmak,
  • Haksız yere adam öldürmek,
  • Yetim malı yemek,
  • Faiz yemek,
  • Harpten kaçmak,
  • Namuslu kadınlara zina iftirasında bulunmak.

Hem kişiye hem topluma zararlı olan bu yedi günahla beraber diğer büyük günahlardan da sakınanlara Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle mesaj gönderiyor:

Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi ağırlanacağınız bir yere sokarız.” (Nisâ Suresi, 4:31)

Şimdi teker teker bu maddeleri inceleyelim, bakalım hayattan lezzet almaya maniler mi?

Allah’a şirk koşmak: Allah’a şirk koşmaktan zevk alabilmek için ya kendini tanrı ilân etmek ya da putperest olmak icap eder ki, her iki durumda da kişi zaten İslâm hudutları dışına çıkacağı için konumuzun da haricinde kalacaktır.

Sihir yapmak: Böyle bir davranış sadece İslâm tarafından değil, her tür toplumda hoş karşılanmayan bir davranıştır. Komşusunun sihirle, büyüyle uğraştığını bilen bir insan gece rahat uyuyabilir mi? Dolayısı ile sihir yapmayı yasaklamak, sihir yapan kişi hayattan daha az lezzet alsın diye değil, toplum huzur ve güven içinde olsun diyedir.

Haksız yere adam öldürmek: Bu madde de bir önceki madde gibi sadece İslâm tarafından yasaklanmış bir madde değildir. Toplumun huzur ve güveni için, tüm toplumlarda haksız yere adam öldürmek cezayı gerektirir.

Yetim malı yemek: “İslâm dini, yetim malı yememi yasaklayarak, hayattan zevk almamı engelliyor.” dediğini işittiğiniz bir kimseye nasıl bir tepki verirsiniz? Peki, inançsız bir kişi nasıl tepki verir? Aynı tepkiyi verir değil mi? Bu da İslâmlığın değil insanlığın gereğidir.

Faiz yemek: İşte bu yedi madde arasında itiraz gelebilecek tek madde budur. Faiz günümüzde o kadar yaygın olarak hayatımıza nüfuz etmiştir ki, çoğu kimse bunun büyük günahlardan olduğunu kabul etmek istemez. Bazıları da kendilerince çeşitli tevillerle kendilerine bir kapı açma gayretine düşerler. Hâlbuki faiz yemek hayatî bir durum değildir. Faizi yemese de hayatını devam ettirebilir insanlar. Fakat faiz paraya haram karıştırmak olduğundan, beklediklerinin aksine, paralarındaki bereketin kaybolmasına sebebiyet verir.

Harpten kaçmak: Vatana ihanettir.

Namuslu kadınlara zina iftirasında bulunmak: Bunu yapmaktan keyif alan bir insan var mıdır? Bunu yapmaktan keyif alan biri insan mıdır?

Görüldüğü gibi bu 7 büyük günahı işlemek, “hayattan lezzet almak” kavramıyla bir arada düşünülemeyecek davranışlardır.

Ancak İslâm’ın yasakladıkları bu yedi madde ile sınırlı değildir tabii ki. Zaten hayattan zevk alma konusunda itiraz gelen maddeler de bu gelecek kısımda bulunmaktadır.

İşte İslâm’ın yasak ettiği bazı davranışlar.

Yalan söylemek: Çok sık başvuruluyorsa hastalık olarak değerlendirilir. Yalan söyleyen belki anlık bir lezzet alabilir ancak sonrasında gördüğü zarar o lezzeti zehir eder. Ayrıca sonradan ortaya çıkabilecek çatışmaları önlemek için kime hangi yalanı söylediğini hatırda tutmak da ayrı bir hafıza çalışması gerektirir. Oysa yalan söylemeyen kişi hem bu hafıza yükünden kurtulur, hem de yalanının yakalanması gerginliğini hiçbir zaman yaşamaz.

Domuz eti yemek: Son zamanlarda sofralarımıza sokulmaya çalışılsa da toplumumuzda pek yer edinmiş bir et türü değildir domuz eti. Yaşadığı ortam ve yedikleri itibarı ile zaten herkesin midesinin kaldırmayacağı bir hayvan olan domuzun etini yemenin nasıl bir zevk olabileceğini bilemiyoruz. Ancak yemesi helâl olan dana, koyun, keçi ve benzeri hayvanların etini tercih etmek, pek de fazla bir lezzet kaybına sebep olmasa gerektir. Domuz eti ile ilgili diğer sağlık problemlerine girmiyoruz.

İçki içmek: İşte bu konunun can alıcı kısımlarından bir tanesi.

İçki içen insan bundan nasıl bir keyif alır?

Zannediyorum ki içkiden vazgeçmek istemeyen insanlar bundan iki türlü keyif alıyorlar.

Birincisi lezzetli bir içecek olarak keyif alıyorlar ki bu açıdan bakıldığında, helâl ve lezzetli pek çok alternatif bulunduğundan, çok fazla bir keyif kaybı yaşanmasa gerektir.

İkinci sebep ise bu içkilerin verdiği sarhoşluk halidir. İşte vazgeçilemeyen de budur. Bunun da aşırısı her tür toplumda hastalık olarak kabul edilir.

Allah insanı diğer mahlûklardan üstün yaratmıştır. Üstünlük ise akıl ve irade bakımındandır. Bu akıl ve irade, Allah’ı (C.C.) diğer yaratılmışlardan farklı şekilde bilebilmesi için insana verilmiştir.

Yani Allah C.C. arzda bir halife olarak insanı yaratmış, bu makamın gereği olarak akıl, irade vermiş ve kendisiyle bunlar aracılığıyla muhatap olmasını istemiştir. Sarhoşluk ise bu iki vasfı bir nevi reddetme ya da askıya almak gibidir. Bu açıdan bakıldığında sarhoşluğun, bir gram lezzetinin yanında ne kadar büyük bir zarar olduğu görülebilir.

Zina: Bırakılması en zor haramlardan bir tanesi de zinadır. Ancak evlilik ve sadakat, zina haramının kapısını kapatabilir. İslâm bu fiili haram ederken aynı anda helâl dairesinde alternatifini de sunmuştur. Dolayısı ile bu alanda da hayattan lezzet almayı ortadan kaldırmamaktadır.

Elbette yasaklar bunlarla sınırlı değil, insan ve toplum hayatına bir disiplin getiren daha pek çok yasaklar var. Ancak yukarıda yaptığımız gibi bu yasakları incelediğimizde hayattan lezzet almaya mani olmadıklarını görebiliriz.

Anlaşılıyor ki, haram davranışlar ya kişisel ya da toplumsal zararlara sebebiyet vermektedirler. İslâm ise bunları disipline etmekte, mümkün olanlara zararı ortadan kaldıracak şekilde izin vermektedir.

Bütün bu söylediklerimizi Bediüzzaman Said Nursi tek bir veciz cümle ile çok güzel özetlemiştir:

Helâl dairesi keyfe kâfidir, harama girmeye gerek yoktur.

Son söz olarak bu ifade üzerinden bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Diyor ki Bediüzzaman:

Helâl dairesi “keyfe” kâfidir.

Yani helâl dairesinde kalmak hayattan keyif almayı engellemez.

Hayatî ihtiyaçlar ise zaten Rahmânî taahhüt altındadır. Hiçbir hayatî ihtiyaç insanı harama sevk etmez. Kaldı ki, hayatî tehlike söz konusu olduğunda, bu tehlike ortadan kalkana kadar bazı haramların haramlıkları da ortadan kalkmaktadır.

Helâlden kazanmanın, helâlden yemenin, helâlden giymenin, helâl dairede yaşamanın huzuru, keyfi, mutluluğu ve zevkinden ise hiç söz etmedik. Bir de bunları hesaba katarsanız, haram akıl işi değildir.

Muhiddin Yenigün

http://yenigun.name.tr/