Herkesin Her Duasına Cevap

“Kullarım senden Beni sorarlarsa, Ben çok yakınım. Bana dua ettiğinde, dua edenin duasına cevap veririm. Onlar da Bana cevap versinler ve Bana iman etsinler ki doğru yolu bulmuş olsunlar.”

Bakara Sûresi, 2:186

KUL ile Rabbi arasındaki yakınlığı en sıcak bir şekilde ortaya koyan âyetlerden birisi de budur.

Bir defa, âyette geçen “kullarım” nitelemesiyle, Yüce Allah, bize büyük bir lütufta bulunmaktadır. Zira bu sözde bir mensubiyet ifadesi vardır. Bu söz ile herbirimiz, doğrudan doğruya Âlemlerin Rabbi ile irtibatlandırılmış oluyoruz. Arada ise başkaca hiçbir şey, hiçbir vasıta yoktur.

İkinci olarak, Yüce Allah, kullarına her zaman açık bir kapı bağışlamaktadır ki, kâinatta, bu nimetle kıyaslanabilecek kadar büyük bir başka nimet düşünmek mümkün değildir. Üstelik bu büyük lütuf, âyetin ifadesinde birkaç kat vurgu ile pekiştirilmiştir.

Birincisi: “Ben çok yakınım.” Kulun Rabbine ihtiyaç arz etmesi, çok uzaklardaki bir makama dilekçe göndermeye benzemez. Bu, hemen yanı başındaki birisine hitap etmek kadar basit bir iştir. Hattâ ondan da kolay, belki en gizli bir arzuyu kalbinden geçirmek kadar kolay birşeydir. Nitekim bir başka âyette de Allah’ın kuluna şahdamarından daha yakın olduğu bildirilmiştir.[1]

İkincisi: “Dua edenin” duasına cevap verileceği bildirilmiştir. Cevap almanın tek şartı dua etmektir; Yer ve Gökler Rabbinin huzuruna kabul edilmek için gerekli yegâne nitelik, “dua eden” olmaktan ibarettir. Bunun ötesindeki sıfatlar, özellikle dünya hayatına ait rütbeler, ünvanlar, mevkiler Allah huzurunda bir değer taşımaz. Buna karşılık, insanlar arasında önem verilmeyen, hattâ adamdan sayılmayan, itilip kakılan, horlanan, yahut adı sanı bilinmeyen bir kimse de, “dua eden” birisi olmakla, İlâhî huzura kabul edilmeye hak kazanabilir.

Üçüncüsü: Bana dua ettiğinde” buyurulmuştur. Huzura davet edilmek için kulun bütün yapacağı bundan ibarettir. Başka bir aracıya başvurmak, randevu talep etmek gibi hiçbir külfete, resmiyete, muameleye, tevessüle gerek kalmadan, dua edecek olan herkes, doğrudan doğruya Rabbine hitap edebilir. Tıpkı telefon numarasını tuşlar tuşlamaz muhatabını hattın diğer ucunda bulan birisi kadar rahat ve zahmetsiz bir şekilde Rabbine hitap edip Ona dert ve ihtiyaçlarını arz edebilir.

Dördüncüsü: “Dua ettiğinde.” Dua için yer veya zaman gibi bir sınırlama yoktur. Kul, Rabbine herhangi bir anda, herhangi bir yerde dua edebilir. Duası bekletilmez, sıraya konmaz, ihmal edilmez. O dua ettiği anda Rabbi onu dinliyordur; onu dinlediği gibi de cevabını verir.

Beşincisi: Duasına cevap verir.” Dua eden ile ilgili bir sınırlama olmadığı gibi, duanın kendisiyle ilgili bir sınırlama da söz konusu değildir. Küçük-büyük, gizli-açık, az-çok, önemli-önemsiz, dünyaya veya âhirete ait her işinde, her arzusunda, kul, doğrudan doğruya Rabbine müracaat edebilir. En küçük ve en önemsiz görünen birşeyi Ondan istediği gibi, ebedî âlemlere ait en büyük lütufları da yine doğrudan doğruya Ondan isteyebilir. Ne olursa olsun, kuldan Rabbine ciddiyetle arz edilecek herhangi bir duaya cevap verileceğini âyet açıkça bildiriyor.

Altıncısı: “Cevap veririm.” Kimden gelirse gelsin, ne zaman ve ne hakkında edilirse edilsin, duaya bizzat Yüce Allah’ın cevap vereceği müjdeleniyor. Bu pek büyük bir lütuf ve paha biçilmez bir müjdedir: Herkesin, her duasına, Yer ve Gökler Rabbinin bizzat kendisinden cevap var! Cevabın ne olacağı ayrı bir konudur. Yüce Allah, rahmetinin ve hikmetinin gereği olarak, duayı kendi dilediği gibi bir şekilde cevaplandırır; ya isteneni aynen verir, ya erteler, yahut yerine başka birşey verir. Ama her duaya bizzat Allah tarafından cevap verileceği, açık bir dille ifade ediliyor.

Böyle kat kat lütuflar içine sarılmış bir İlâhî ikram karşısında kula düşen şey, Rabbinin çağrısına tam bir iman ile cevap vermektir. Yoksa, Rabbi onun duasına cevap vereceğini müjdeleyip dururken, o Rabbinin çağrısına cevap vermekte kusur ederse, bu apaçık bir nankörlükten başka birşey mi olur?

Kaldı ki, kulun vereceği cevabın yararı da yine kulun kendisinedir. Rabbi onun cevabıyla birşey kazanmış olmaz; çünkü O her türlü ihtiyaçtan ve eksiklikten münezzehtir. Fakat kul, böyle bir cevapla, kendisi için doğru yolu bulmuş olur. İşte, âyet, dua ile ilgili müjdenin içinde, kullara, doğru yolun adresini de böylece gösteriyor.

ÜMİT ŞİMŞEK

[1] Kaf Sûresi, 50:16.