Hukuk Talebesi Ziya Nur

Ziya Nur’un, Bediüzzaman Hazretleriyle Sayısız Görüşmeleri Vardır

Ağabeyim Ziya Nur 29 Mayıs 1930 Konya doğumludur. Aksun soyadını sevmez, pek kullanmak istemez. Biz Şems-i Tebrizi Hazretleri’nin komşusuyuz, aynı mahalledeniz yani. Ağabeyim ilk, orta ve lise öğrenimini Konya’da yaptı. Liseyi birincilikle bitirince, bu başarısından dolayı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin (İTÜ) İnşaat Fakültesine imtihansız olarak kabul edildi. Fakat teknik bir adam olmaktan çok, onun, içtimai meselelere, hak, hakikat, adalet ve tarih’e ilgisi ve bağlılığı daha çoktu. Bu sebeple bir yıl sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine geçti… 1955 yılında buradan başarıyla mezun oldu. Hemen avukatlık stajını tamamlayıp Konya Barosuna kaydoldu. Polatlı Topçu Okulunda başladığı askerlik hizmetini İstanbul Hadımköy’deki Birlik’te Hâkim olarak tamamladı.

Ağabeyim Ziya Nur’a, Konya’da lise talebesi iken ilk defa Risale-i Nur veren Zübeyir Gündüzalp’tir. Şimdi Almanya’da olan Muhsin Alev de ilkokuldan itibaren ağabeyimin sınıf arkadaşıydı, liseyi de beraber bitirdiler. Osman Yüksel Serdengeçti de liseden sınıf arkadaşıdır. Ziya Arun Konya’da bizim komşumuzdu, Hafize hanım teyzenin oğlu idi. Sonradan o da rahatsızlanmış, Muhsin Bey söylemişti… Ağabeyim Hukuk Fakültesinden Atıf Ural’ı da iyi tanırdı.

Ağabeyim ve arkadaşları, Ankara’da Hukuk Fakültesinde okurken bilhassa yaz aylarında Isparta ve Emirdağ’ına Bediüzzaman Hazretlerine gidip neşriyatta yardım ediyorlardı. Ağabeyimin sayılamayacak kadar Bediüzzaman Hazretleriyle görüşmeleri ve ziyaretleri vardır. Bediüzzaman Hazretlerinin Tarihçe-i Hayat kitabında “Hukuk Talebesi Ziya Nur” imzalı bir mektubu vardır. Yalnız Muhsin Alev Bey’in Bediüzzaman Hazretleriyle çok daha fazla beraberlikleri olmuştur.

Nur talebeleri zaman zaman ağabeyimin ziyaretine geliyorlar; ta Almanya’dan Muhsin bey bile gönderiyor…

ŞUURUNDA, ANLAMASINDA HİÇBİR ŞEY YOK; AMA OKUYAMIYOR, YAZAMIYOR, KONUŞAMIYOR

1956 yılında ailemiz Konya’dan İstanbul’a taşınmıştı. Bu sebeple İstanbul’da askerliğini yapmakta olan Ziya Nur ağabeyim de terhisten sonra İstanbul’da kalmış ve yerleşmiştir. Kısa bir müddet sonra üniversite ders kitaplarının basıldığı Fakülteler Matbaası’nı kurarak iş hayatına atılmıştır. Fakülte Matbaasının sahiplerindendi ağabeyim. İstanbul Üniversitesinin kitaplarını basan özel bir matbaa… Oradan, Bağ Kur’dan emekli olan ağabeyim hiç evlenmedi.

Ziya Nur ağabeyimin Altı ciltlik “Osmanlı Tarihi” kitabı vardır. Bunun yanında “Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si” kitabı ile “Filibeli Ahmet Hilmi Bey’in İslam Tarihi”ne 5 yüz sayfa zeyl yazmıştır.

Felç geçirme hadisesi ise, 1 Nisan 1976 tarihinde gece vakti olmuş… Osmanlı Tarihi yazıyormuş o sırada… Bavulda kitapları vardı, o kitapları almak için karyolanın altından bavulu çekmiş ve oraya düşmüş. Sabahleyin kalkmayınca annem merak etmiş, ağabeyimi yerde bulmuşlar. Tansiyonu yükselmiş, beyin’de kanama olmuş, kısmî felç oldu. İşitmesinde, görmesinde, şuurunda, anlamasında hiçbir şey yok. Ama okuyamıyor, yazamıyor, konuşamıyor. Beyninde ayrı yerlerde olan bu merkezler kapalı. Hastalandıktan sonra çalışamadı, matbaa da kapandı. Sadece sol kolunu kullanabiliyor. Onunla şu gördüğünüz yağlıboya tabloları yapıyor. O zamandan beri beraberiz.

BİLGE TARİHÇİ ZİYA NUR AKSUN

“28 münevver adam, bir vefa örneği sergileyerek ‘Bilge Tarihçi ZİYA NUR AKSUN’ adlı bir kitap hazırlamışlar ve 18 Aralık 2004 tarihinde Tarık Zafer Tunaya Salonunda bir şükran ve vefa buluşması tertip etmişlerdir. Bu buluşmaya Ziya Nur ve Belma Aksun Hanım da iştirak etmişlerdir.

Kitapta; Abdullah Uçman, Ahmed İyioldu, A. Nuri Yüksel, Belma Aksun, Beşir Ayvazoğlu, Dursun Gürlek, Hekimoğlu İsmail, Mehmed Niyazi, Mehmed Şevket Eygi, Nevzat Kösoğlu, Sadettin Ökten, Sezai Karakoç, Ümit Şimşek ve Veli Şirin gibi 28 aydın, Ziya Nur Aksun’un mümtaz şahsiyetini ve hizmetlerini anlatmışlardır. Numune olarak, Ziya Nur’un kardeşi Belma Aksun Hanımın ve Gazeteci yazar Osman Akkuşak Bey’in makalelerinden kısa bölümler aşağıya alınmıştır:”

Belma Aksun:

“Kardeş Gözüyle

“Benim için O, beşiğimin üstünden objektife kocaman gülümseyen, apaydınlık yüzlü ağabeyimdir.

“Belki de bütün kardeşler gibi, ben de çocukluğumda ağabeyime hayrandım. ‘O’ her şeyi bilirdi. O en akıllı, en zeki ve en yetenekliydi. En güçlü… Hayır. Onu öyle fizikî anlamda en güçlü, önüne geleni bir yumrukta devirecek, herkesi ‘dövecek’ anlamda güçlü olarak hiç düşünmedim. Zaten bizim dünyamızda fizikî güç, dayak, kötek, kavga vb. hiçbir zaman olmadı. Hatta diyebilirim ki, bizim evde yüksek sesle bile konuşulmadı. Onun hiçbir zaman birileriyle itişip kakıştığını, üstü başı toz içinde eve geldiğinin görmedim. O, akılda, zekâda, bilgide en öndeydi.

“Bütün ilk, orta öğrenim dönemi iftihar listesinden hiç inmedi. Lisede tarih konusunda bir yanlışını çıkardığı askerlik hocası ona ‘Tarihçi’ adını takmıştı. Matematik hocası ‘Ziya değil Zeki’ diye çağırırdı onu.”

Osman Akkuşak:

“Osmanlı ve İslam tarihi hakkında geniş bilgisi, günlük siyasetin muhtelif gelişmelerini sağlam bir tarih muhakemesiyle değerlendirmesi, Osmanlı-Türk devlet telakkisi hakkındaki görüş ve tespitleriyle her kesimden insanları etkilemeyi başardı. Karaköy’deki matbaa, İstanbul Üniversitesi hocalarının adeta bir karargâhı olmuş, onların birbirleriyle ilmî müzakere ve sohbetlerde bulunduğu bir mekân vazifesi görmüştür. Ziya Nur da kendini, hem basacağı kitapları okumak, incelemek mecburiyeti hem de müellif profesörlerin sohbetlerine karışmak suretiyle adeta yoğun bir fikrî çalışma atmosferi içinde yaşamaya mahkûm olmuştur. Ve bu çalışma, öğrenme temposu yıllarca devam etmiştir…”

RİSALE-İ NUR’DA ZİYA NUR

Ziya ismi, Risale-i Nur’da, Emirdağ Lâhikası’nın ikinci kısmında çok geçmektedir. Bunun yanında, Bediüzzaman Hazretlerinin “Tarihçe-i hayat” kitabının Tahliller kısmında da, Ziya Nur ağabeyin müstakil bir makalesi vardır. Makale aynen şöyle:

BEDİÜZZAMAN KİMDİR?

Bediüzzaman, mâhud ve mühlik uçurumlarla dolu olan içtimaî seyrimizi, mânevî değerler bakımından bir nur-u îmanî ve ziya-yı irşadî ile taht-ı emniyete almağa çabalayan ve bu hususta bilmenin, kendi kendini idare etmek; bilmemenin, körü körüne idare olunmak hakikatına vücut vereceğini halk kütleleri arasında temessül ettiren insandır.

Bediüzzaman, ahlâkî kıymetler ve millî hasletlerin pozitif ilimlerle muvazi olarak kat-ı mesafe edemediğini, bu mâna ve şekil muvacehesinde yetişen çöl kadar kuru ve boş ruhlarla bulanmış gençliğin, istikbalde milletimizin rü’yet ufkunda bir kara belâ olacağı hakikat-ı kat’iyesini gözlere sokan ve çare-i halâsı da gösteren kimsedir.

Bediüzzaman, şark ve garp arasındaki azîm müfarakatın, şahsiyet mefhumunun daralma ve genişlemesinden neş’et ettiğini gören ve asrın maymun taklitçiliğine varan şahsiyetsizliği önünde şahsiyet mefhumunun İlâhî yüksekliğini gönüllerin mihrak noktasında sembolleştirmeğe tevessül eden âlimdir.

Bediüzzaman, hür adamların, hür memleketinin İlâhî kuruluş felsefesini, akıllara ve gönüllere nakşeden din adamıdır.

Bu necib millet Bediüzzaman gibi nefsindeki menfaat putunu deviren insanların hizmetine çok, ama çok muhtaçtır.

Hukuk Fakültesinden

ZİYA NUR

(Tarihçe-i Hayat 638)

 

DEMOKRAT KARDEŞLERE TAVSİYE

Diktatörler ve şefler idaresinde memleketin dinini, îmanını, canını, hayatını kasıp kavuran merhametsiz eski devrin farmason kullarının şu cançekişme devrinde Demokratlara tevcih ettikleri silâhların en tesirlisi, onu kendilerinden daha dinsiz göstermeğe çalışmalarıdır. Bir kısmı dindarlık perdesine bürünerek, Demokratların millete vâdettikleri din hürriyetini temin etmiyeceklerini propaganda ediyorlar. Bir kısmı da, irticaı himaye ediyor ithamiyle Demokratların din hürriyetine taraftarlık etmesini önlemeğe; kendileri gibi Demokratları da dini, din müesseselerini tahrip etmeğe, din ehline karşı şiddet göstermeğe sevkediyorlar.

Demokrat Partinin iktidarı ele alır almaz komünistlere karşı şiddetli davranması, diğer taraftan Ezan-ı Muhammedînin serbestisini temin etmesi, bu sebeple halkın muhabbetini kazanarak kendi kuvvetinden yirmi defa daha bir kuvvet elde etmesi Halkçıları müthiş endişeye düşürdü.

Eski devrin din ehline ve Kur’an ehli olan Nurculara karşı takip ettiği zalimane siyasetin onları bu hale düşürdüğünü Demokratlar idrak edecek bir seviyede oldukları için, onların pusularına düşmiyeceklerine itimadımız vardır.

Eski devrin belli başlı şiarı malûmdur. Demokratlar, bekalarını temin etmek isterlerse, tamamiyle bu şiara karşı bir siyaset takip etmeleri icap eder; bir taraftan komünizme karşı şiddet, diğer taraf tan dini ve din ehlini himaye. Açıkça ve mertçe bu yolda yürümek mecburiyetindedir. Bu hususta göstereceği, en ufak bir zaaf, yahut en ufak bir samimiyetsizlik onu Halkçıların çukuruna düşürür.

Biz Nur Talebeleri, kat’iyyen siyasetle iştigal etmeyiz. Bizim yegâne emelimiz, memlekette din hürriyetinin hakikî surette temini, dine ve din ehline ve Kur’an ehli olan Nurculara karşı çeyrek asırdanberi devam eden zulüm ve tazyikin tamamiyle bertaraf olmasıdır. Demokrat kardeşlere tavsiye ederiz: Devr-i Sabıkın şeytankârâne oyunlarına, hilelerine aldanmasınlar; onların düştükleri dalâlete düşmesinler. Milletin ruhunu ve iradesini onlar gibi istihfaf etmesinler. Komünizme ve dine karşı tuttukları doğru yolda azimle devam etsinler.

Nur Talebeleri Namına  Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: