Hür Adam filmini Abdullah Yeğin ağabeyle izledik

Hür Adam filmini Abdullah Yeğin ağabeyle birlikte izledik

“Hür Adam Bediüzzaman Said Nursi” filminin senaryo yazarlarından biri de Ahmet Çetin beyefendidir. Ahmet Çetin kardeşimiz ile muarefemiz 80’li yıllar öncesine dayanır. İstikametini korumuş, hizmet anlayışından taviz vermeyen ve fakat kendini yenileyebilen, yani yeniliklere açık bir güzel kardeşim, dostumdur. Dört gün önce aradı ve “ağabey film bitti seni şu anda stüdyodan arıyorum. Mehmet bey de (yapımcı-yönetmen) seninle görüşmek istiyor buraya gelirsen hem Mehmet Bey ile görüşürsün hem de belki sana malzeme çıkar” dedi. “Tamam yarın seni alayım beraber gidelim” dedim. Kadıköy–Hadımköy arası yaklaşık 80-90 km’dir.

Ertesi gün Ahmet bey kardeşimi de alarak Hadımköy’e Mert Çelik fabrikasına doğru yöneldik. Saat 10.00 gibi Mert Çelik fabrikasına vardık. Daha önce de Mert Çelik fabrikası ile ilgili bilgi vermiştim. Yönetim bölümü, çok büyük bir alana kurulmuş devasa fabrika binanın hemen yanında. Fabrika bahçesine girdiğinizde adeta bir sarayın bahçesine girmiş gibi bir hisse kapılıyorsunuz, o kadar yeşil ve modern. Binaya girdiğinizde ise 7 yıldızlı bir otelin lobisinden daha temiz ve güzel bir lobinin içindesiniz. Mehmet Bey bizi kapıda karşılıyor. 4. Kattaki odasına birlikte çıkıyoruz.

Odasına girmemiz ile birlikte yoğun bir trafik başlıyor; reklam ajansları, gazetelerin reklam ve ilan müdürleri, yöneticiler ve departman müdürleri… Öğle namazını odasına serdiği kilimlerin üzerinde cemaatle kılıyoruz. Misafirlerle birlikte yenen öğle yemeğinden sonra trafik kaldığı yerden devam ediyor. Nasıl geçtiğini bilmiyorum ama ikindi namazı vaktinin girdiğini fark ediyoruz. İkindi namazından sonra bana Lem’alar’ı uzatıyorlar, misafirlerle birlikte bir ders yapıyoruz. Ve nihayet ben kazan kaldırma noktasına geliyorum. Aslında bir-iki saatlik bir zaman ayırmıştım fakat tam 5 saat dolmuştu. Ayağa kalkıyorum ve “evet Mehmet Bey bana müsaade” diyorum.
-Ya hocam otur yahu her gelene anlatıyorsunuz daha ne istiyorsunuz bundan daha iyi bir hizmet alanı mı var?
-Allah razı olsun da başka işlerim vardı ve bugünüm tamamen heba oldu.
-Bu nasıl heba yani bu kadar insana risaleler anlatılıyor bunu hizmet saymıyor musun hocam? Tamam, otur işimize bakalım.

Oturuyorum fakat değişen bir şey olmuyor. Nihayet tekrar “kalkacağım” deyince, sekreterine telefon bağlamamasını ve misafir almamasını söylüyor. Biz de sohbete başlıyoruz. Bu sohbet ayrıca yayınlanacak ve Risale Haber’in aziz okuyucularının takdirine sunulacaktır. Film henüz stüdyo aşamasında yani ham olduğu için izleyemiyorum fakat iki gün sonra izleme sözünü alarak saat 6 gibi ayrılıyorum.

Cumartesi günleri Abdullah Yeğin ağabeyin yanında umumi ders yapılıyor, dönüşümüzü yine Ahmet Çetin bey kardeşimle yaptığımız için, “bu akşam dersi Abdullah ağabeyin yanında dinleyelim” diye birlikte Vatan Caddesine doğru yöneliyoruz. Medreseye ulaştığımızda yatsı namazı kılınıyordu biz de iktida ettik. Namazdan sonra Abdullah ağabey bizim hal hatırımızı sordu. Sohbet esnasında filmden bahsettik ve salı günü filmi izleyeceğimi söyleyince Abdullah ağabey “ben de o filmi izlemek istiyorum bakalım bir kusuru var mı görmek istiyorum” dedi. Sohbetten sonra müsaade isteyip ayrıldık. Pazartesi günü Mehmet Beyi arayıp filmi izlemeye yalnız gelmeyeceğimi, Abdullah Yeğin Ağabeyle birlikte geleceğimi söyledim o da bu habere memnun olduğunu söyledi. Akşam Muhammed Nur Sungur’u aradım o da sevindi. Salı günü Said Özadalı Beyi de alarak, üç kişi Abdullah Yeğin Ağabeye gittik.

Öğle namazından hemen sonra da Hadımköy’e Mert Çelik fabrikasına doğru yola çıktık. Mert Çelik fabrikasına vardığımızda kapıda Abdullah Yeğin ağabeyin geleceğini haber alıp oraya gelen değerli dostlar tarafından karşılandık. Moral Fm Genel koordinatörü değerli dost Haluk İmamoğlu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı onursal başkanı hem bilgi hem kültürüne meftun olduğum çok değerli Harun Tokak ve şimdiki başkanı beyefendi insan Mustafa Yeşil, Said Taktak, Ahmet Çetin ve bir haberci ekibi. Abdullah Ağabeye yapılan hoşemediden sonra fabrika içindeki cep sinemasına alındık en değme yerlerde bile bu kadar iyi döşenmiş iyi hazırlanmış bir sinemaya rastlamamıştım. Her neyse herkes yerini aldı ve filmin gösterimini beklemeye başladık. Başta söylemiştim ya henüz film ham, yapılacak çok şey vardı daha zor oldu ama 15-20 dakika sonra film başladı.

Bediüzzaman’ın henüz çocuk iken üzerinde taşıdığı hasletler harika konu edilmiş. İlme merakı, izzetli duruşu, vakur bakışları, kendinden emin ses tonu ile çok güzel işlenmiş. Kopan fırtınalarda ve gök gürültülerinden korkan annesine “korkma anne Said seninle beraberdir” sözü mükemmel bir atmosferin doğal neticesi gibi adeta izleyene kabul ettirilmiş. “Keçe Külahlılar”ın önünde şark cephesindeki cihada kalkması başta Abdullah Ağabey olmak üzere herkesi hıçkırıklara boğdu. Ruslara esir düşüşü, Nikola Nikoloviç ile aralarında geçen muhavere bizi adeta sinema perdesinin içine çekti. Rusya’dan Almanya üzeri dönüşü, Ankara’ya uğraması oradan Van’a geçişi kuvvetli bir anlatım ile gerçekleştirilmiş. Van’da kaldığı sürede Molla Said-i Meşhur’un Seyda’ya, yani eski Said’in yeni Said’e inkılabı, isyancılara karşı duruşu ve onları isyandan vazgeçirmesi, Türklerin ve Kürtlerin hakikatta kardeş oldukları ifadesi kuvvetli bir görsel şölen ile anlatılmış. Ankara’ya davet ve mecliste 1. Cumhurbaşkanı ile konuşması tarafsız bir nazarla işlenmeye çalışıldığı gerçeğini gösteriyor. Barla, Denizli, Emirdağ, Afyon tekrar Emirdağ sürgünleri. Yapılan zulüm ve işkenceler, buraya kadar ki anlatımlarımızdan filmin sadece sosyal meseleleri anlattığını kimse düşünmesin. Risale-i Nur’un telifinin ilk gününden son gününe kadar yani cephede Keçe Külahlılar’ın önünde savaşırken “Molla Habib yaz kardaşım” ile ilk başladığı günden risalelerin yayılması ve okunması ve hayatının son gününe kadar mükemmel.

Ben sinema eleştirmeni değilim, aslında sinemadan da pek anlamam ama Üstadımın hayatını birazcık biliyorum.
Film bitip de ışıklar yanınca Abdullah Yeğin ağabey o yaşlı gözleri ile gülmeye başladı herkes ona bakıyordu “maşallah çok güzel becermişsiniz, bu kadar güzel nasıl yaptınız?” dedi. Evet, herkes çok duyguluydu ve herkes çok memnundu, fakat Abdullah Yeğin ağabeyin bu kanaati herkes için çok önemliydi.

Bediüzzaman’ın filmi bugüne kalmamalıydı. Sorsanız onun için ölmeyi kabul eden onlarca milyoner var Türkiye’de ama hiç kimse filmini yapmaya cesaret etmedi, edemedi. Bu bir ilk, “bir deli adam” büyük bir cesaret, büyük bir asalet, büyük bir fedakârlık ve büyük bir vefakârlıkla söylediği “Üstadım”, “seviyorum”, “davam” gibi sözlerin arkasında durmuş hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden korkmadan ve en önemlisi harcadığı parayı geri alamamaktan da korkmadan milyonlarca doları bu işe yatırmış. Sıfır hata mı? Elbette hayır. Ama bu bir ilk; bundan sonra yapacakların önünde bir örnek var, daha iyisini yapsınlar.

Bu filmi ilk olarak Risale Haber yazdı, gündeme Risale Haber getirdi. Şimdi Türkiye konuşuyor. Bu arada Risale Haber’in de etkisini okuyucuların takdirine sunuyorum.

Ben Mehmet Tanrısever’i can-ı gönülden tebrik ediyorum, dua ediyorum ve okuyucularımdan da ona dua etmesini diliyorum. Ayrıca Mehmet Tanrısever’den bir söz aldım; biliyorsunuz ki Mehmet beyin Feza Radyo ismiyle ticari bir amacı olmayan ve 24 saat Kur’an-ı Kerim meali okuyan bir radyosu var. Mehmet bey bana şu sözü verdi. “Eğer bu filmi beş milyon kişi izlerse 24 saat durmaksızın sadece Risale-i Nur okuyan bir radyo kurmaya söz veriyorum.” Ben Mehmet beyin sözünde durduğunu gördüm zaten bir örneğimiz de mevcut. Hiç reklam almadan 24 saat sadece Kur’an okuyan bir radyo var… Ha gayret inşallah 24 saat fasılasız Risale-i Nur okuyan radyo yakındır. Sağlık ve mutlulukla kalınız.

Abdurrahman IRAZ

www.risalehaber.com

Samanyolunda çıkan haber: