Hüznün Şairi; Mehmet Akif Ersoy

Hüznün Şairi , Mehmet Akif

Türkiye yeni bir döneme girdi, rahatın ve lüksün ve siyasetin nimetlerine boğulmuş olan muhafazakârlar, silahlarını birbirine yöneltti. Radyolar, televizyonlar birbirini kıyasıya eleştiren yazarlar ve yorumcularla dolu. Onları dinlerken üzülmemek elde değil, yüz yıllık bir mücadele sonucu hakkın zaferi ile sonuçlanan son dönemde, bütün tarihimizde olduğu gibi, refahın arkasından birbirimizle uğraşmaya başladık. Korkarım bu sorumsuz eleştiri bombardımanların sonucunda büyük belalar ve hezimetlere uğrayabiliriz.

Şöyle yukardan bir bakarsanız Türk basınında insanlara faydalı olma ve onları eğitme gibi gayeler kayboldu, idealsizlik ve hedefsizlik dava sahiplerinin davası oldu. Çile en iyi eğitici öğe iken onun yerini file, Allah korkusunun yerini başka korkular aldı. Eleştiri disiplini yok, hiçbir zaman olmadı, olacağı da yok.

Mehmet Akif bir ayeti şöyle tefsir eder “ Ya eyyühellezine amenuittekullaha hakka tükatihi” –Ey Müslümanlar Allah’tan nasıl korkmanız gerekiyorsa öyle korkunuz”

Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan’ın
Ne irfanın kalır tesiri katiyyen ne de vicdanın

Fakat ahlakın izmihlali en müthiş bir izmihlal
Ne millet kurtulur zira ne milliyet, ne istiklal
Oyuncak sanmayın Ahlak-ı milli, ruh-ı millidir

Akif hayatında birbiri içinde hüzünler yaşamış bir şair. O artistik hislerini tatmin etmeye çalışan cemiyetten çekilmiş fildişi kulesinde tepinen şairler gibi değil, bir milletin hepsi hüzün olan dönemlerini yaşamış bir büyük insandır. Fatih’de otururken babasını kaybeder, iktisadi imkânları yoktur, baytar mektebine yürüyerek gider. Gençlik yıllarının hüznüdür. Daha sonra okulu bitirir, baytarlık yaparken Anadolu’nun her yönü ile geri kalmışlığını seyreden hüzne boğulan bir şairdir. Kartal’da bir düğüne gider, topyekûn sefaleti anlatır, bir romancı gözüyle.

Sorma Kartal’da idim ben de bu çarşamba günü
Dediler Korna’da dünden beri var köy düğünü
Hoşlanırsan hadi olmaz mı? Pekâlâ gideriz
Hem biraz kır görürüz hem de güreş seyrederiz

Keşke gitmem demiş olsaydım… İlahi o ne hal
O nasıl maskara dernekti tarifi muhal
Topu kırk elli kadar köylü serilmiş bayıra
Bakıyor harmanın altındaki otsuz çayıra

Bet beniz sapsarı biçarelerin hepsinde
Ne olur bir kişi görebilsem zinde!
Şiş karın sıska çocuklar gibi kollar sarkık
Arka yusyumru göğüs çökmüş, omuzlar kalkık

Gözlerin busbulanık rengi kapaklar şiş şiş
Yüz buruşmuş uzamış cephe daralmış gitmiş
Gezecek yerde o avare nazarlar dalıyor
Serilip düştü mü bir noktaya kaldırması zor!

Sıtmadan boynu bükülmüş o dimdik Türk’ün
Düşünüp durmada öksüz gibi küskün küskün
Gövde teşrihlere dönmüş o bacaklar değnek
Daha yaş yirmi iken eller ayaklar titrek

Öyle seksenlik adamlar aramak pek yanlış
Kırk onun ömrüne son merhale olmuş kalmış
Değişik sanki o arslan gibi ırkın torunu
Bense İslam’ın o gürbüz civan unsurunu

Kocamaz derdim asırlarca sorulsaydı eğer
Ne çabuk elden ayaktan düşecekmiş o meğer…
Neyse değnekçi gelip “Meydan açılsın savulun!
Der demez başladı kalbi sesi yırtık davulun

Güm güm ötmek ne gezer, tık nefes olmuş kasnak
Göğsü tokmak gibi küt küt vuruyor hışlayarak
Zurna hım hım mı nedir söylemiyor bir türlü
Üfleyen çingenenin rengi mezar kendi ölü

..

Biri tıksırdı ta ensemde.. Acayip bu da kim ?
Ne göreydim kelebek tarlası olmuş da içi

..

Pehlivanlar hani derken söküvermez mi Hocam
Birbirinden daha biçare sekiz çıplak adam
Ah o soygunluğu rüyada gören korkardı
Çünkü gömlek gibi etten de soyunmuşlardı

Bir delik torbaya girmiş kimi kispet yerine
Çekivermiş kimi bir lime çuval dizlerine
Kiminin giydiği çakşır, kiminin bez şalvar
Kiminin uçkuru boynundan asılmış donu var

Acaba yağ sürünürler mi desem yağ nerede?
Bereket onun madeni varmış derede
Sağ omuzlarda birer başları kertikli ağaç

Kadın erkek suyu aktarmada bakraç bakraç
Sonra nerdense gelip “ yağlanınız haydi” sesi
Çöktü meydanda duran kaplara hepsi

..

Bu merasim de bitip başlayacak dendi güreş
Çırpınıp çırpınarak çıktı nihayet iki eş
Daha ilk elde boşansın mı alınlardan ter
O göğüsler sana ötsün mü körükten de beter

..

Hele çok sürmeyerek dördü de cansız düştü
İki biçare serilmiş yatıyorken yerde
Kalkın artık dediler lakin o derman nerde
Güreşin böylesi hiç görmediğim bir şeydi
Orta baş hepsi de bunlar gibi avareydi.

Bu Akif’in hüznünden bir parça…

Anadolu’da milli mücadele ruhu uyandırılmak gerekmiş, karış karış dolaşmış milleti ikaz etmiş. Üstelik karşıda halifeliği milli mücadele aleyhine kullanan zavallılar var. Akif hüzünlü. Milli mücadele başarıya ulaşmış, yeni devlet kurulmuş, Akif’in kafasındaki senteze göre bir devlet olmamış, bu sefer karış karış dolaştığı ülkede karış karış takip edilmiş, Ali Şükrü Bey öldürülünce o vatanından ayrılmanın zamanı geldiğini şartlar gereği görmüş, Akif yine hüzünlü. Mısır’a gitmiş oradaki hüznünü anlatmış bu dörtlüklerde.

Resim için

Beni rahmetle anarsın ya işitsen bir gün
Şu sağır kubbede haib sesimin dindiğini?
Bu heyulaya da bir kerecik olsun bak ki
Ebediyyen duyayım kabrime nur indiğini
(620)

Çocukluk hüzün, gençlik hüzün, savaş öncesi hüzün, savaş sonrası gurbetin hüznü, ölmek için gelir İstanbul’a, öldükten sonra yine hüzün.
Bir ceride Türkiye’de münteşir, 

Türkiye’yi düşman çizmesinden kurtaran adamları O serlevha altında suçlar

Akif elinde Sıratımüstakim klişesi dolaşır Anadoluyu karış karış
Uyan ey millet cehline kurban gidiyorsun
Demiş ağlamış, vatan kurtulmuş,başı baştakilerle uyuşmamış
Dişini sıkmış eleştirmemiş zorunlu gitmiş Mısır diyarına
Bediüzzaman ingiliz aleyhine kitap yazmış İstanbul’da
İki talebesi ile dolaşmış dağıtmış ingilizin siyasetini dağıtmış
Şimdi ağzından bal yerine zehir akıtan bir zavallı
Bu milletin yıldızlarına taş atıyor, ağlasam ne çere, sızlasam ne ders
İstiklal Marşı yazmış Akif , parayı almayı kendine yedirememiş
Ankara soğuğunda giyecek paltosu yok
O müstesna insanı eleştirir, ne zihindir, ne zeka
Sağlam tahtaya basamaz basar hep faka
Yazar değil mezar dizmiş ceridelerin köşelerine
Eleştir kaz tüyü yastıkta yat
İpekli yorganda kendini mutlu say
Safahat’ı okumayanı yaparsan yazar
Rahatın içinde ağzına geleni yazar

Ne demiş Akif;

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim
Adam aldırmada geç diyemem aldırırım
Çiğnerim çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım
Biri ecdadıma saldırsa hatta boğarım
Boğamaz sın ki hiç olmazsa yanımdan kovarım
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam

Şu mısraları söyleyen adamı eleştirmeye ar eder adam, kızarır galata francalası gibi.

İmparatorluk yıkılıp gitti, Sultanı Merhum Abdülhamit Han mezarı mukaddesine. Bediüzzaman geldi manevi sultan, imparatorluğun enkazından çıkardı bir imparatorluk ruhu, bütün dünyada okunur eserleri, sade bu ülkede değil, Mevlana’dan sonra en büyük kültür ve din imparatorluğu kurdu. İmparatorluğu Güney Amerika’dan güney Afrika’ya kadar uzanır. Nice şaşkına pusula olmuş eserleri. İmparatorluğu yeniden kurmuş bir adama saldıran adama bak bir karış aklı yok. Ne söylediğinden haberi var, ne bu müstesna insanlardan .
Akif ‘in hüznünü yazayım derken , düştü kalem başka başka bir yere demişler.

Kalem bastı bir bahsi düşvara nagah
Saded nerde ben nerdeyim Allah Allah

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: