Hz. Ali’nin (r.a.) Şehid Edilmesi

Hariciler ve Nehrevan Savaşı

Sıffin Savaşı sonucu hakem fikri kabul edilip, hakemler tesbit edilir edilmez Hz. Ali (ra), ordusu ile birlikte Kûfe’ye döner. Ordu Kûfe’ye yaklaştığı sırada beklenmeyen ve istenmeyen bir şey olur. Tam 12.000 asker ordudan ayrılır, şehre girmez ve Harura denen yere giderler. Hariciler adı verilen bu grubun temel görüşü “Hakem olayı”nı kabul ettiği için Hz. Ali (ra) ve taraftarlarının; Kur’ân’ın “Hüküm ancak Allah’a aittir.” (En’am, 6/57) ayetine karşı çıktığı ve kâfir olduklarıdır. Bu insanlar daha sonra beldelerine geri dönerler ve Abdullah b. Vehb‘i lider olarak seçerler.

Bu arada Hz. Ali (R.a.), bunlarla gerek bizzat konuşarak, gerek mektup yazarak sıcak temasa geçti. O, Haricilere, hakem teklifinin Hz. Muaviye (ra) tarafından geldiğini, kendisinin bunun bir hile olduğu ve kabullenilmemesi gerektiğini bildirdiğini; fakat kendilerinin bunu kabullenip aksi takdirde “Seni Hz. Osman gibi öldürürüz.” dediklerini hatırlattı. “Hüküm ancak Allah’a aittir” ayetiyle bâtıl düşüncelerin kasdedildiğini bildirdi. Ve nihai olarak hakemlerin kararında isabet edemediklerini, kendilerinin de bu fikirlerden vazgeçerek Şam üzerine yürümeye hazırlanan orduya katılmalarını istedi.

Haricilerin Hz. Ali (ra)’e verdikleri cevap ise şuydu:

“Şüphesiz ki sen, Rabbin için değil de kendin için kızdın. Küfre girdiğine şehadet eder ve tövbe edersen seni aramızda düşünürüz. Yoksa aynı şekilde sana da muhalefet ederiz. Şüphe yok ki, Allah korkakları sevmez.”

Bu cevap üzerine Hz. Ali (ra) onlardan ümidi kesti ve Şam’a hareket etti. Huhayle adı verilen karargahta konakladı. Bu konaklama esnasında, Haricilerin şehirde halktan bazı kimseleri öldürdükleri, bozgunculuk çıkardıkları, her tarafta yağmalama ve öldürme hareketine giriştikleri, yolları kestikleri haberi geldi. Haber tahkik edildi. Doğruydu. Bunun üzerine ordudan bazıları Hz. Ali (ra)’e geride çoluk çocuk ve mallarının olduğu, bunları Haricilerin eline bırakmanın doğru olmadığını, öncelikle bu problemi halledip sonra Şam’a gitmek gerektiğini söylediler. Hz. Ali (ra) bu teklifi olumlu karşıladı ve geri döndü.

Bu arada Hariciler ülkenin dört bir yanına haber salarak Nehrevan‘da toplandılar. Hz. Ali (ra), ordusu ile birlikte Nehrevan’a gitti. Katillerin kendisine teslim edilmesini ve görüşlerinden vazgeçip dağılmalarını istedi. Onlar, “Hepimiz öldürülenlerin katiliyiz. Hepimiz onların ve sizin kanınızı helal sayıyoruz.” dediler. Artık savaşmaktan başka çare kalmamıştı. Savaş başlamadan önce Hz. Ali (ra) son defa “Sizden kardeşlerimizi öldürmeyen ve kendisinin öldürülmesini istemeyen kimseler, bu bayrağın altına geldikleri takdirde emniyettedir. Kûfe veya Medâin’e dönenler de emniyettedir. Katilleri bize teslim ettikten sonra burada kan akıtılmasına gerek yoktur.” dedi. Bu konuşmadan sonra bin kişilik bir grubun Hariciler arasından ayrıldığı söylenir. Sonra kıyasıya bir savaş başlar ve Haricilerin birçoğunun öldürülmesi ile sona erer.

Şehid Oluşu

Harici gailesi bertaraf edildikten sonra Hz. Ali (ra) ordunun hemen Şam; yani Hz. Muaviye (ra) üzerine gitmesini istedi ve bir konuşma ile bu isteğini anlattı. Fakat bu arada beklenmeyen bir şey oldu. Iraklılar savaş yapmak istemiyorlardı. Onlar düşüncelerini Hz. Ali (ra)’e şöyle açıkladılar:

Ey Müminlerin Emiri! Oklarımız tamamen tükendi, kılıçlarımız köreldi, mızraklarımızın başından demirleri düştü. Bizi evlerimize geri götür de iyice hazırlandıktan sonra, daha çevik ve güçlü olarak ilerleyelim.”

Bu şok gelişme karşısında Hz. Ali (ra) çok şaşırdı. Veciz bir konuşma yaptı. Bu konuşma Iraklıları yerlerinden kımıldatmaya yetmedi. Hz. Ali (ra)’in Iraklıları savaşa teşvik eden konuşmasını, hem o ortamın daha iyi, daha net bir biçimde anlaşılabilmesi, hem olaylara Hz. Ali (ra)’in diliyle vâkıf olunması, hem Iraklıların halet­i ruhiyesi, hem de Hz. Ali (ra)’in o eşsiz hitabetini göstermesi bakımından aynen iktibas etmek istiyoruz. Şöyle diyordu Hz. Ali (ra):

“(Salat ve selamdan sonra) Cihad, cennetin bir kapısıdır. Kim bu kapıdan yüz çevirirse, Allah Teâlâ ona aşağılanma ve rezil olma gömleğini giydirir. Hüsran ve zillet artık onun sıfatı olur.”

“Ey insanlar! Ben sizi gece gündüz, açık ve gizli yollarla, her çeşit metotlarla, o insanlara karşı savaşmaya teşvik etmiştim. Onlar size saldırmadan önce, siz kendiniz onlara saldırın demiştim. Canım kudret elinde olan Allah’a hamd olsun ki, her zaman şu kural geçerli olmuştur: Hangi millet, evlerine saldırılmak sureti ile tecavüz edilirse, o millet daima rezil ve zelil olur. Ama siz, yılgınlık gösterdiniz. Ellerinizi bağlayarak oturdunuz. Sözlerim size ağır geldi ve onu dikkate almadınız. Sonunda iş o noktaya geldi ki, size arka arkaya saldırıldı.”

“O Gamit kabilesinin adamlarından olan askerler, el­ Embâr’a saldırdılar. Genel valisi Hassan b. Hassan’ı öldürdüler. Onunla birlikte pek çok erkek ve kadını imha ettiler. Bir sipahî asker eve girerek Müslüman kadın veya zimmî kadın ayırt etmeden, ailenin kadınının kulağından küpelerini, ayaklarından da ayak süslerini soyup, rahatça çekip gitmekte ve ona hiçbir kimse bir kelime bile söyleyememektedir. Eğer izzet­i nefis sahibi bir Müslüman, bu durumu görerek üzüntüsünden ölürse, benim nazarımda kötülenmeye layık değil, bilahare övülmeye layıktır.”

Yazıklar olsun, yazıklar olsun. Kalbi çatlatan, aklı mantığı durduran ve insanı kedere boğan halinize yazıklar olsun ki, yanlış yolda oldukları halde, onlar aralarında böyle kenetlenmiş olsunlar da siz haklı olduğunuz halde darmadağınık ve cesaretsiz olasınız. Siz hedef yapıldınız. Size oklar yağdırıldı; ama siz hiç ok atmıyorsunuz. Size saldırıldı, siz buna cevap vermiyorsunuz. Açıkça gözünüz önünde Allah’a isyan ediliyor da, sizin kılınız kıpırdamıyor. Eğer size, kışın onlara saldırın dersem; henüz şiddetli soğuk ve ayaz zamanıdır diyorsunuz. Eğer sıcak mevsimde düşmanınıza saldırın dersem; şimdi ortalığın alev alev yandığı bir sıradır, biraz ara ver de bu şiddetli sıcak dönem geçsin diyorsunuz. And olsun ki, eğer siz soğuktan ve sıcaktan kaçıyorsanız, kılıçtan çok daha fazla kaçarsınız.”

Ey erkek görünüşlü olup da erkek olmayanlar! Ey korkuluk gibi dikilen hayalî varlıklar! Ey ayağına süs takanlar gibi aklı olanlar! Vallahi siz itaatsizliklerinizle, benim bütün tedbirlerimi, düşüncelerimi mahvettiniz. Benim içimi elem ve öfke ile doldurdunuz. Nihayet Kureyşlilere, ‘Ebu Talip oğlu (Ali) yiğit olmasına yiğit; ama savaş usulünü bilmiyor.’ dedirttiniz. Halbuki benden daha fazla savaş usulünü bilen ve o işin eri olan kimdir? Allah şahittir ki, daha ben yirmi yaşından küçükken savaşmaya başladım. Şimdi ise altmış yaşını geçtim. Fakat bir kimsenin sözü dinlenmezse, onun görgüsü ve bilgisi ne işe yarar! Binbir çeşit hüneri olsa da kimse inanmaz.” (Bu son cümleyi üç kere tekrarladı.)” (Ebu’l­Hasen en ­Nedvî, Hz. Ali, s. 204­-206)

Hz. Ali (ra) çaresiz, Iraklıların kendisini bu yalnız bırakmalarından sonra Kûfe’ye geri döndü. Bu beklenmeyen gelişme, onu bir hayli üzmüştü. İşte bu arada onun sakalı ile başına işaret ederek “Bu (sakal), bunun (başın) kanı ile boyanacak!” dediği rivayet edilir ki aynen öyle olmuştur.

Şehid edilişinin safahatına gelince; Haricilerden (Abdurrahman b. Mülcem), Temim kabilesinden Berk b. Abdullah ve Amr b. Bekr bir araya gelerek, Nehrevan’da ölenler için dua edip ardından “Eğer biz canlarımızı hak yolunda vererek de olsa, hak yolundan ayrılan liderleri öldürürsek, memleket onlardan kurtulur, biz de böylece kardeşlerimizin intikamını almış oluruz.” diyerek Hz. Ali (ra), Hz. Muaviye (ra) ve Amr b. Âs (ra)’ın öldürülmesine karar verirler. Hz. Ali’yi İbn Mülcem, Hz. Muaviye’yi Berk, Amr b. Âs’ı da Amr b. Bekr öldürecektir.

Bunun üzerine her biri zehirli kılıçlarını alıp, ilgili şehirlere hareket eder. Kûfe’ye gelen İbn Mülcem niyetini hiç kimseye açıklamaz. Hz. Ali (ra)’i takip etmeye koyulur. Nihayet Hicri 40. yılın Ramazan ayının 17. gününde perşembeyi cumaya bağlayan gece, Hz. Ali (ra) sabah namazı için evinden çıktığında, zehirli kılıcı ile Hz. Ali (ra)’in başının ön tarafına vurur. Onun mübarek sakalı ­dediği gibi­ başından akan kanlarla boyanır, İbn Mülcem saldırı esnasında “Emir ve hüküm sadece Allah’a aittir Ey Ali! Sana ve arkadaşlarına değil!” diyerek haykırır. Sonra katil İbn Mülcem yakalanır. Hz. Ali, “Bunu hapiste tutun ve orada iyi davranın. Eğer yaşarsam ne yapacağımı düşüneceğim. Bağışlarım veya kısas yaparım. Eğer ölürsem, bir can karşılığında sadece bir tek can alınsın ve ona müsle / burun, kulak,.. kesme  yapılmasın!” der.

Bu arada “Siz dünyadan göçüp giderseniz, Hasan’a biat edelim mi?” sorularına Hz. Ali (ra) “Ben size bunu ne emrediyorum ne de men.” cevabını verir. Ve Hz. Ali (ra) oğullarına Allah’tan korkmalarını, güzel amellerde bulunmalarını tavsiye ettikten sonra “Kim zerre kadar hayır (iyilik) yaparsa, onun karşılığını görecektir. Kim de zerre kadar şer (kötülük) yaparsa onun karşılığını görecektir.” ayetini okuyarak altmış üç yaşında iken vefat eder. Onun hilafet müddeti dört  yıl dokuz aydır.

Kaynak : (Cennetle Müjdelenen On Sahabi: A. Kurucan, ­ Z. Mercan)