İhlas risalesi okuma notları – 4

İKİNCİ DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünki nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasılki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlarıyla, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.

* Cemaati bozan 4 hastalık: Rekabet, tenkid, itiraz ve ayıbını görmekRekabet, eller arasında; tenkid, gözler arasında; itiraz, kulak ve dil arasında; ayıb görme de, kalb ve ruh arasında… Bir kişi, nefsin bencilliğinden kurtulabilir fakat enâniyetten kurtulması zaman alır. İşte kalp, ruhun enâniyetini görse de ilan etmeyecek, “ Birbirinin kusurunu örter ” düsturunu yaşayacak. Settâr ismine ayna olacak. Eller, aynı anda beraberce iş görürler. Vücud, onlarla işlerini halleder. Aralarında vazife taksimi vardır. Kural olarak sol el, sağ ele yardımcı olacak. Bu açıdan sol ele, Arapça’da “ yesar ” (yardımcı) denilmiş. Çünkü ekseriyetle işlevsel el, sağ eldir. Rekabet hissi, bu yardımcılık meselesinden çıkıyor. Herkes, ben baş ve hâkim olmak istiyorum, diyor. Rekabet, birbirinin zararını ister şekilde yarışmak demektir. Birbirinin yararını isteyerek yapılan yarışa, müsabaka denilir. Müsabaka, Allah’ın emridir.[1] Bu noktadan eller, “ Birbirinin vazifesine muavenet eder ” düsturunu yaşayacaklar. Gözler, birbirini tenkid etmeyecek. Çünkü canlıda tek göz olsa, görme alanı çok daralıyor. Diğer gözün varlığı öbür göz için kazanç sebebi ve vazifesini mükemmel görmesine yardımcıdır. İkinci göz çok iyi görmese de, ilk göz için yeni perspektif kazandırır; görme alanı büyür. Tenkid için, kusur görmek gerekir. Bu da, gözle olur. Gözler, değil eksik ve kusurları görmek; “ Birbirinin ihtiyacına yardım eder ” düsturunu yaşayacak. Dil ve kulak, tebliğin vazgeçilmez iki unsurudur. Sağır olan, dilsiz olur. O yüzden dilin kulağa itiraz hakkı asla yoktur. İtiraz, küserek yüzünü çevirmek demek… Kulak, baba; dil, oğul gibi… Kulak iyi duymazsa, akıl iyi anlayamaz; dil de, aklın tercümanıdır. Bu yüzden dilin işe yaraması, kulağın çok iyi duymasına bağlıdır. Bu noktadan dilin işe yararlığı, kulağa bağlıdır. Dil, kulağa itiraz edemez. Ancak yanlış anlaşılmaları önlemek için, meselenin doğrusunu sorarak “ Birbirinin noksanını ikmal eder ” düsturunu yaşar.

 * Rekabet yerine, müsabaka; tenkid yerine, takdir olsa ve “ Kardeşim ne kadar iyi görmüş ve düşünmüşsün ” dese; itiraz yerine, itaat ve kabul olsa; ayıb görme yerine, müsamaha olsa o vakit 1.111 meselesi gerçekleşir. 1111’deki 4 kişi vazife dağılımı yapacak: Birler basamağı, elleri; onlar basamağı, gözleri; yüzler basamağı, kulak ve dili; binler basamağı ise, kalb ve ruhu temsil edecek. Yani binler basamağı grubun fikir ve his babası olacak… Yüzler basamağı, sözcüsü ve dış dünyayla muhaberecisi olacak… Onlar basamağı, dış âlemi inceleyecek, okuyacak ve grubun istikbalini düşünecek… Birler basamağı ise, kaba işleri görecek… Bu taksimat, 1111’i teşkil edecek kişilerin özellik ve yeteneklerine göre görev dağılımı yapılmasını ve olması gereken sistemi bize bildirir. Görev dağılımı olmakla birlikte yardımlaşma da olmalı…

 * Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner: Hayat, ruh ile bedenin teması sonucu ortaya çıkan faal yapı… Maddi alameti, vücud sıcaklığı yani ateş… Ölüm, hayat ateşini söndürüyor. O halde bir cemaati yekvücud yapan, onu diri tutan ve bütün organlar arasında hükmünü gösteren sıcaklık nedir? Muhabbet sıcaklığı ve meveddet ateşi… Yani kardeşlerin birbirine karşı samimi sevgisi ve birbirine şefkati… Sevgi dolu şefkat nasıl doğacak? Birbirini takdir ile… O halde, cemaatin tutkalı, sevgi dolu şefkat; onun da kaynağı kardeşlerin birbirinin yaptıkları hizmeti takdirleri ve birbirlerinin emeklerine hürmetidir. Tenkid, cemaatin katilidir. Tenkid, soğukluk getirir. Yani enâniyet soğukluğu… Bu da, manevi ölümdür.

 * Hayat, bütün organların ruhun idaresi altında beraberce çalışmasının eseridir. Eğer ayrışma başlarsa vücud ölür. Normal bir vücudda, eller kopsa; gözler kör olsa; kulak, sağır ve dil, lâl olsa, kalb çalıştığı sürece ve ruh durduğu sürece ölüm olmaz. Aynen öyle de kalp ve ruhu sağlam 1 kişi var olduğu sürece inşallah cemaat tekrar kurulur. Fakat o da olmasa, iş biter. Cemaatte de öyle… Cemaatin kayyumu, kalb ve ruh konumundaki kişilerdir. Başta bulunan, cemaati idare eden, binler basamağındaki kardeştir. O, hak ve hakikate göre bir istekte bulunsa ona itaat farzdır. Ona “ ülü’l-emr ” denir. Yani “ Hakikat ruhunu taşıyan kişi… ” Âyet var: “ Allah’a, Resulüne ve sizden olan ülü’l-emre itaat edin.[2] Zâten Kur’an ruh için, “ emr-i Rabbanidir ” diyor.[3] Bu manada bir cemaatin başı, ruhun hayat mertebesinde yaşayan, mahiyetindeki emr-i İlahiyi sergileyen kişidir. Ruhani olmayan baş olmamalı!

 * Hayat, organların ittihadından ortaya çıkıyor. Yani birleşmeleri… Risalenin başındaki âyet “ Çekişmeyin, gevşer ve çözülürsünüz; ruhunuz, gücünüz, size has kokunuz gider ” diyerek bu meseleye dikkat çekiyor. Bu düstur, o âyetin izahıdır. Cemaati bir vücud haline getiren şey birbirine yapışmak, tutunmak, birbirine sarılmak ve sevmektir. Bölen ise, tenkid, rekabet, itiraz ve ayıb görmelerdir.

 * İblîs, ene’si olanı avlar. Ene’si olana ilk oyun; tenkid yaptırtmak… Tenkid, var olan cemaati parça parça eder; kurulma aşamasında olanın kurulmasını engeller. Bu oyun tutmazsa ikinci oyun fazilet-furuşluk yaptırmak… Bu ise, cemaatten parça kopartmaya çalışmadır. 1111 den 1 kişi ayrılsa, cemaat otomatik olarak 111’e düşerler. Değer ve güç 10 kat azalır. Birinin fazilet isbatı hem ona hem gruba 10 kat değer kaybetmeye mal olur. Eğer faziletfuruşluk devam eder ve cemaatten 1 kişi daha ayrılırsa cemaat yıkılır. Çünkü hadis-i şerife göre cemaat, 3 kişi ile kurulur.[4] Zamirler diliyle söylersek 3 kişi ve hatta 4 kişi “ Biz ” diyebilir ve derler. Çünkü bu Biz’in içinde “ Ben, Sen ve O ” şeklinde bütün kişi zamirleri var. Fakat iki kişi “ Biz ” diyemez. Çünkü çoğul değil… Arapça’da, çoğula, cem’ denilir. “ Cem’in ekalli, 3’tür ”[5] denilir. Yani çoğul en az 3 kişiden meydana gelir. Mesela: Şehadet mertebesi kazanan 1 kişiye “ Şehîd ”, 2 kişiye “ Şehîdeyn ” veya “ Şehîdân ”, 3 kişiye ve fazlasına ise “ Şühedâ ” denilir. Demek fazilet-furuşluk da neticede cemaat halinde hizmeti bitiriyor.     

 * hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır: İnsan 3 şey: Hayat, Ruh ve Cisim… Cismi, zerrelerin birleştirilmesiyle yapılıyor. Zerreler ruh denilen, manevi yapı ile bir araya getiriliyor. Ruh, bütün organlarda ve hücrelerde hükmederek organize bir yapı teşkil ediyor. Ruh, çokluk halindeki maddeyi, bir ve tek hale getiriyor. Ruhun temeli, Allah’ın birliğinin tecellisidir. Buna, ehadiyet tecellisi denilir. Bu birlik tecelisi ile, madde birleştirilip organlar yapılır ve organize yapı oluşturulur. Bu yapıya, hayat deniliyor. Hayat, vücud ısısı ile kendini gösteriyor. Hayat sönse, ruhun vücud ile teması kesilmiş demektir. Cisim, ruh kuşu için kafestir. Hayat ısısı, bu kafesi, ruha hoş gösterir. Isı giderse, kafesin kapısı kırılmış demektir. Kafes kırılınca ruh kuşu, vatanına kaçar. Kuşların vatanı, manevi âlemin ağaçlarıdır. Bedeni beden yapan ondaki ruh olduğu için, ruh gidince cisimdeki zerreler de dağılırlar.

 * Buraya kadar, insan modeli idi. Yani “ İnsân-ı Kâmil ” nasıl olunuru anlattı. “ Onun organları kulluk vazifesi yapar, Allah’ın rıza ve kabulünü arar ” dedi. Bu manayı cemaate uyarladı. Sonra fabrika modeli geliyor. Yani saadet üreten “ Nur Fabrikası… ”

 * Nur Fabrikası’nda, organlar yok; çarklar var… Bu şuurlu çarklar arasındaki problemler: Rekabetlice birbiriyle uğraşmak; öne geçmeye çalışıp tahakküm etmek (zorbalık yapmak, söz geçirmeye, emretmeye çalışmak); kusur görüp tenkid etmek… Netice, çalışma ve koşturmaya şevki kırarak âtıl kılmak… Fabrikada bir çark durursa, diğerleri de çark eder. Mecburen herkes çalışacak… Bu da gösterir ki Nur Fabrikası’nda naz-niyaza yer yok… Emir ve uygulama var. Ne nefis, ne ene…

* Fabrika çarklarının hareketleri birbirlerine bağlıdır. Birisi hareket edince diğerini de döndürmüş oluyor. Nur Fabrikası bu haliyle 1111’e değil 111’e benziyor. 1111’de bir kişi olmasa da cemaat hizmeti olur. Ama 111’de olmaz. Çarklarda 1 çark durduğu zaman fabrika durduğu ve cemaat hizmeti bittiği gibi 111’de de bir kişi ayrılsa cemaat dağılır. Belki Nur Fabrikası hizmeti, 111 tarzında yapılabilir, diyebiliriz.

[1] Maide sûresi, 48.

[2] Nisa suresi, 59.

[3] İsra suresi, 85.

[4] “Bir köy veya kırda 3 kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp mağlûb eder. Şu hâlde cemaate devâm ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt kapar.” (Ebû Dâvûd, Salât, 46/547)

[5] Lem’alar, 7. Lem’a, Bir Tetimme, Bu Tetimmeye İkinci Bir İzah.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: