İlim diyârı Siirt’te bir portre: Kenan Sağlam

Siirt, tarih boyunca medrese ve mektep ilimlerinin okutulduğu ilim ve irfanın buluştuğu, toplumda iz bırakan birçok şahsiyettin yetiştirdiği, dört bir yanında evliyaların metfun bulunduğu bir Şehr-i Azamdır…

Asrın müceddidliğine namzet olan Molla Said, daha on dört yaşlarında iken alelusûl yirmi sene tahsili lâzım gelen ulûm ve fünunun zübde ve hülâsasını üç ayda Doğubayazıt’ta Şeyh Mehmet Celâlî hazretleri nezdinde tahsil ve ikmal etikten sonra, ilminin rüçhaniyetini ispat etmek üzere Siirt’te, molla Fethullah medresesine gelir.

Mola Fethullah, Mola Said’i imtihan eder, zekâ ile hıfzın ifrat derecede olduğunu tespit eder. Pek genç yaşındaki mezkûr harikulâdeliklere ve yüksek bir ilme malikiyetine şahit olan Siirt’in âlimleri, Mola Said’e “ Bedîü’l- beyan, allâme-i “Bedîüzzamân” lakabını verir.

İşte, böyle ilim ve irfanın buluştuğu Siirt’te, Mekteb-ı Ziraî’de tahsile berdevam iken 1970’li yıllarda, Rîsale-i Nur’un muhterem şakirtleriyle ve Risâle-i Nur eserleriyle tanıştım. Bu yüksek imanı hakikatleriyle tanışmama vesile olan tüm gönül dostlarıma karşı vefa borçlu ve minnettarım.

Bu vefaya mukabil Siirt’in bağrından tulu etmiş, ilim ve irfan sahasında bir ömür tüketen, Risâle-i Nur’un sadakatli talebelerinden bahtiyar bir evlât! İmanı dağlar kadar sağlam, Kenan Sağlam hocamızla bir röportaj yapmak istedim.

Kenan Sağlam hoca, gösteriş ve nümayişten hoşlanmayan, hâlim ve fakat vakarlı bir şahsiyet, sosyal medya üzerinde ismini duyurmak istemediği halde, ısrarcı arzu-ı hâlimi; keyfiyetin hilafına tercih ederek, röportaj teklifime rıza göstermiştir.

Kenan sağlam kimdir, kendinizi tanıtır mısınız?

Bediüzzaman hazretleri diyor ki: “..ehl-i cennet elbette arzu eder ki, dünya maceralarını tahattur etsinler ve birbirlerine nakletsinler. Belki o maceraların levhalarını ve misallerini çok merak ederler. Elbette, sinema perdelerinde görmek gibi, o levhaları, o vakıaları müşahede etseler, çok mütelezziz olurlar” Cenab-i Allah ikrâmı ile cennettini ihsan ederse, inşallah bu gibi hatıraları cennette tahattur edeceğiz.

Efendim, 1939 yıllında Siirt’te doğdum. İlk, Orta ve Endüstri Meslek Lisesi’ni Siirt’te, Tekniker yüksekokulu makine bölümünü Diyarbakır’da; makine tekniker okulunu Ankara’da okudum. 1962’de yedek subay olarak İzmir Ödemiş’te iki yıl öğretmenlik ve okul müdürlüğü görevinde bulundum. 1964’te teğmen olarak terhis oldum.

1964 yıllarında TPAO, Batman Bölge Müdürlüğü’nde teknik eleman olarak işe girdim, 1967’de her yönüyle desteğini gördüğüm ve dört salih evlat yetiştiren refika-i hayatımla evlendik. 1976’da Siirt Endüstri Meslek Lisesinde atölye ve meslek dersleri öğretmeni olarak atandım. Aynı okulda müdür vekilliği ve müdür başyardımcılığı görevlerini yürüttüm.

Kenan ağabey, Risale-i Nur eserleriyle ne zaman nasıl tanıştınız?

Mart ayı baharın ilk ayı nebatatın neşvünema olduğu, yenilenmenin, gelişmenin ve ümidin ayı olduğu gibi, hayatımın da en önemli yenilemenin ve gelişmenin ümidi olmuştur. Sene 1960 Mart ayında şereflerin en yükseği Risale-i Nur eserleri ile müşerref oldum. Allah’a şükür bu vesileyle hayatıma iman ve Kur’â’n talebesi sıfatıyla yön vermeye başladım. Cenab-ı Allah bize son nefesimize kadar Kur’ân ahlakına intiba etmeyi nasip eylesin. Âmin…

Efendim, Risale-i Nur hizmetinde bir ömür tükettiniz, elbette anlatacak birçok hatıraların vardır, bir kaçını bize anlatır mısınız?

Üstad Bediüzzamân hazretleri, (r.a) o kahraman talebeleri ve sahabe-i kiramın (r.a.) davranışlarına benzer fedakârlıkların yanında denizden bir avuç olmadığı halde hatırama geldiği kadarıyla mahcubiyetle arz edeyim.

Risâle-i Nur talebeleri mahkemeden mahkemeye keyfi sürdürüldüğü dönemlerde ben de izleyici olarak mahkemelere gidiyordum. 1967 yılında Mersin cezaevinde tutuklu bulunan dört kardeşimizin mahkemesine Mustafa Sungur ağabey, Said ağabey, Mustafa Türkmenoğlu gibi çok değerli üstadın varisleriyle beraber dinleyici olarak gitmiştik. Tutuklu ağabeyler müdafaalarına geçildi. Aman Allah’ım o ne muhteşem müdafaalar yapıldı. Sözde sanıklar, kendi nefislerini müdafaa etmekten çok tümüyle Risale-i Nurların müdafaasını yaptılar. Biz gerçek kahramanları orada gördük ve hiç unutamayacağımız anlar yaşadık. Cenab-ı Hak bütün Nur talebelerinden ebediyen razı olsun, bizleri de aralarına katsın. Âmin.

Bedîüzzamân’ın dostu ve arkadaşı Şeyh Celâl hayatta iken aralarında şaka ve lâtifeler eksik olmazdı. Birinci Cihan Harbine beraber iştirak etmişler. Hacı Osman Kıngır, Mola Mehmet Aksoy, rahmetli Mola Sabri ağabey, Rıdvan Sağlam, Mehmet Yardım ve Öner Ergenç kardeşlerle zaman zaman Şeyh Celâl’in ziyaretine giderdik. Bizleri görünce çok seviniyordu. Ziyaretin sonuna kadar Bedîüzzamân’ın ilminden kahramanlığından ve yüksek faziletlerinden bahsederdi. Bazen de latife olsun diye aralarında geçen şakaları da derhatır ederdi.

Bedîüzzamân ve Şeyh Celâl’in hatıraları

Bediüzzaman, Meşrutiyet sonrası İstanbul dönüşünde neşrettiği eserleri talebelerine okutuyormuş. Şeyh Celâl ise bu eserleri (İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi) okumadığı gibi, Bediüzzaman`a latife tarzında: “Seyda, İstanbul`a gitmişsin, orada başından geçenleri oturup yazmışsın, şimdi de burada bunları okutuyorsun?” demiş.

Bediüzzaman: “Celâl sen benim muarızım mısın yoksa?” Mukabele etmiş.

Devamında, “Celal, sen benim ağzımda dikenli bir lokum gibisin. Ne yiyebiliyorum, ne de atabiliyorum” demiş.

Şeyh Celâl 1973 yılında Siirt’te vefat ettiği zaman çok sayıda insan cenazesine katılmış. Allah rahmet etsin.

İlk görev yaptığım Ödemiş’in Kerpiçli köyünde eğitim ve öğretim yılı sonunda öğrenciler tarafından milli ve manevî değerlere bağlı eğitici; eğitirken de güldüren “Mahkemede bir gün” isminde bir piyes velilere sunduk. Bu sahnede Risale-i Nur okuduğu için sorgulanan bir hukuk fakültesi öğrencisi savunmasında Zübeyir Gündüzalp’ın müdafaasını olduğu gibi ezberden takdim etti. Bu ifadeyi dinleyen hâkimler en sonunda sanığın mesnet suçtan beraatına ve emanete alınan Risalelerin iadesine karar vermeleri ile salonda seyircilerden bir alkış tufanı kopmasını unutamadığım, hatıralarımdan biridir.

1967 yılında Siirt’te sol örgütlerin İslam aleyhinde vermek istedikleri konferansı halk tarafından engellenmişti. Bu sebeple emniyete davet edilip ifademe başvuruldu, sohbet havasında geçen sorgulamada konu Risale-i Nurlara geldiğinde emniyet müdürü, Risâle-i Nur’un müellifi Bedîüzzamân, Said Nursî (r.a.)’nin Cumhuriyet hakkında ki görüşünü sordu?

Dedim ki, Bedîüzzamân hazretleri Tillo’da Hâli bir türbe kubbesinde inzivada iken, ona çorba geliyordu. O da çorbanın tanelerini karıncalara veriyordu. Ekmeği onun suyu ile yerdi. Bediüzzaman’a sordular sen neden çorbanın tanelerini karıncalara veriyorsun.

O da dedi ki: “Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum.” İşte, cumhuriyetin telaffuz edilmediği 1890’larda Bediüzzaman Cumhuriyeti savunmuştur. Müdür Beyin hoşuna gittiği için Risaleleri benden istedi, ona birkaç eser verdim. Bir süre sonra karşılaştığımızda okuduğu kitaplardan oldukça istifade ettiğini söyledi.

Risâle-i Nur, Kur’ân’ın malıdır, âlem-i İslâmın ve ehl-i imanın malıdır ve bu vatan ahalisinin İslâmî bir maden-i iftiharıdır. Her yerde her zaman okumalı ve söylemelidir. Risâle-i Nur kökleşiyor, inşallah daha hiçbir şey onu koparamayacaktır. Bakınız yetmiş dünya diline çevrilmiş, âlem-i islâm ve insanlık bu eserlerden istifade ediyor. Bu kutsi davayı her yerde anlatmak ve yaymak lazımdır.

Kenan ağabeyin mahdumu, Halil kardeşimiz araya girerek bir nebze babamdan söz etmek istiyorum, dedi.

Buyur Hâlil kardeş, dedim.

Babamın en güzel hasletlerinden biri Risale-i Nurdan azami ölçüde istifade etmeye çalıştığı kadar Risale-i Nur hizmetiyle dertlenmesidir. Onun için dersten önce dertlenmek gelir. Aylık gider listesi hazırlardı. Bu listede dershane aidatı her zaman öncelikli olmuştur.

Risale-i Nur hizmetinde az da olsa sürekliliği esas tutar. Kendisinin haftalık umumi derse iştirak etmediği gün neredeyse yoktur. Derse gelmediği gün herkes onun önemli bir mazeretinin olduğunu düşünür. Risale-i Nur’un aslına ve özüne sadık kalmaya çalışır.

Böyle bir babanın oğlu olmaktan gurur duyuyoruz. Allah ondan ebeden razı olsun.

Kenan ağabey, son bir tavsiyeni almak istiyorum, ne tavsiye edersiniz?

Rüstem kardeşim, Bedîüzzamân hazretlerinin saf-ı evvel talebelerinden ziyaretinde bulunduğum Hüsrev ağabey, Sungur ağabey, Abdullah Yeğin ağabey gibi çok değerli ağabeylerden çok hayretengiz hatıralar dinledim, onlar beşeriyet için birer örnek ve pişdar idiler. Cenab-ı Hak onların hayır ve sevaplarından bizleri mahrum etmesin.

Gençlere tavsiyem seriusseyr olan bu zamanın insanına merhametinden dolayı Kur’ân-ı Kerim’den imdadına yetiştirdiği Risale-i Nur’a sahip çıkıp azami derecede ondan istifade etmeye çalışmaları ve o muhterem ağabeylerin bütün hayatlarında uyguladıkları gibi her talebe tüm hayatında uygulamasıdır.

Allah’ın selâm ve rahmeti hepimizin üzerine olsun. Selam ve dua ile.

Rüstem Garzanlı

01.08.2017

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: