İmanlı Bir Nesil Yetiştirmek İçin, “Baba Okulu” Modeli

Çocuklarımızın İmanını Kurtarmak ve İmanlı Bir Nesil Yetiştirmek İçin,

“Baba Okulu” Modeli.

“Akran Gruplarıyla Eğitimde Küçük Bir Uygulama Örneği”

İkinci bin yıla girerken, sanal, fakat gerçek bir zemheri soğuğu olan 28 Şubat darbesiyle dindar insanlar olarak iliklerimize kadar titremiştik. Büyük yıkılışlar ve dirilişler gören bu millet, iki bininci yıla müthiş bir şok dalgasıyla giriyordu. Okullara kızlarımızın başörtüsü ile girmesi mümkün değildi. Öğretmenler de başörtülü olarak derse giremiyordu. Hatta özel öğretim kurumlarında bile, bayan öğretmenlerin derslere başörtülü olarak girmesi engellenmişti.  Din dersleri müfredattan neredeyse temizlendi. Çocuklarımızın din dersini öğrenmesi için yollar kapatıldı. Sekiz yıllık eğitim mecburi hale getirilmişti. Sivil toplum kuruluşları da büyük bir baskı altında tutuluyordu. Bu baskıcı rejimin bin yıl süreceği söyleniyordu.

İşte böyle müstebit bir rejimin hüküm sürdüğü bir zamanda, ehli hamiyetin himmeti gayrete gelmeye başladı. Gönüllü kuruluşlar ve şahıslar imanın ve İslam’ın tehlikede olduğunu görüyordu. Her kes kendi çapında çözüm bulmaya çalıştı. Aile ve çocuk eğitimi konusunda adeta bir seferberlik başladı. Rahmetli İbrahim Canan hocamız ısrarlı bir şekilde çocuk eğitimine matuf olarak, “mutlaka bir çocuk eğitim vakfı kurulalım” diye ısrar ediyordu.

Bu şartlar altında çocuklarını ahlaklı ve erdemli bir şekilde yetiştirmek isteyen birkaç gönüllü baba bir araya geldi. Erzurum’da Risale-i Nur medresesin ’de birlikte kalmış olan bu gençler büyüyüp baba olmuştu. Genç babalar tehlikenin farkına varmış ve çocuklarının imanını kurtarmanın derdine düşmüştü. Kafadar babalar kafa kafaya verdiler ve neler yapabiliriz diye hemdert oldular. Bu görüşmelerden bir “Baba Okulu” projesi doğdu. Babaların okulu, böylece babaların duasıyla, babaların zihninden doğdu.

“Baba Okulu”, öğretmenlerinin babalar olduğu bir sistem olacaktı. Okul ise, her babanın kendi eviydi. Her hafta arkadaş olan babalardan birinin evinde ders yapılması plandı. Babalar kendi uzmanlık alanının dersini verecekti. Nitekim ilahiyatçı olan baba Risale-i Nur eserlerinden iman ve itikat dersi anlatacaktı. İşletmeci olan baba, kişisel gelişim ve iletişim anlatacaktı. Öğretmen olan baba ise İngilizce anlatacaktı. Babalar Nur talebesi olduğu için dersler iman hakikatleriyle donatılacaktı.

Aslında gezici bir Risale-i Nur medresesi kurulmuş ve evlerimiz medreseye dönüştürülmüştü.

Projenin arkasındaki gizli kahramanlar olan anneler ise, her hafta verilecek olan ikramları ihlas ve sevgilerini katarak hazırlayacaklardı. Ve öyle de oldu.

Bu dua ve temennilerle başlayan “Baba Okulu”, yaklaşık olarak bir buçuk yıl devam etti. Okulun toplam yedi öğrencisi vardı. Dersler öğrencilerin ifadesiyle, “her hafta eğlenceli, aktif ve öğretici geçiyordu”. Bugün birer genç olan bu öğrenciler diyor ki, “bu okul sayesinde özgüvenimiz gelişti, kendimizi ifade edebilmeyi öğrendik, güzel arkadaşlıklar kurduk. Bu dostluk ve arkadaşlıklarımız bu gün de aynı samimiyetle devam ediyor”. Öğrencilerin bu ifadeleri bu okulun en gerçek başarısı olsa gerek. Buradaki temel vurgu “arkadaşlık” kavramıdır. Hem zararsız hem de son derece yararlı olan bir arkadaşlıkta gizlidir. Bu çocukların arkadaşlığı yaklaşık on yedi yıl sonra bugün hala devam ediyorsa, baba okulu gerçekten işini iyi yapmış başarılı bir proje olarak kabul edilebilir.

“Baba Okulu” gerçekten damakta hoş bir lezzet ve gök kubbede hoş bir seda bırakan güzel bir uygulama örneği oldu. Okulu özleyen yalnızca çocuklarımız değildi, babalar olarak bizler de gelecek haftayı iple çekiyorduk. Çünkü son derece coşkulu ve eğlenceli bir hafta sonu geçiriyorduk. Ayrıca çocuklarımıza iyi arkadaşlar edinebilecekleri bir zemin hazırlıyorduk. Her bir baba, gençlik arkadaşının çocuğunu aynı zamanda amcası olma fırsatını yakalıyordu. Hepsinden önemlisi babalar hafta sonunu çocuklarına özel olarak ayırıyordu.

Bazen de çevre gezileri ve pikniklerle programımızı zenginleştiriyorduk. Tiyatro ve sinema etkinlikleri gibi sanat faaliyetleri ile çocuklarımızı müspet manadaki faaliyetlerle tanıştırarak helal dairenin keyfe kâfi olduğunu çocuklarımıza fiilen gösteriyorduk.

Bazen de ava çıkıyorduk hep birlikte. Fakat bu av bildiğiniz avlardan değildi. Mesela bir seferinde avladığımız bir kaplumbağa vardı. Onu avlamıştık avlamasına, ama fotoğraf makinesiyle, fotoğrafını çekerek avlamıştık. Kaplumbağanın hürriyetine mani olmadan yapılan bir avcılıktı bizimkisi. Çocuklarımız böylece, yaratılanı hoş görmeyi, bir yaratıcının yarattığını yaralamamayı, tefekkür etmeyi ve masnuata zarar vermemeyi henüz çocuk yaşta baba okulunda öğrendiler.

Bu küçük proje çalışması, akran grupları eğitimine güzel bir örnek olarak ifade edilebilir. Büyük şehirlerin gürültü ve karmaşası içerisinde çocuklarına güvenilir arkadaş bulamayan anne ve babalar, bu model üzerinde ciddi anlamda kafa yormalıdır. Belki buradan gönüllü anneler için aynı modelde çalışacak bir “Ana Okulu” projesi bile çıkabilir. Fakat bu sefer fedakârlık yapma sırası babalarda olmak kaydıyla!

Eskiden beri bildiğimiz anaokullarının okul olarak, yaygın bir hizmet verdiğini biliyoruz. “Baba Okulu” ise, babaların çocuk eğitiminde, alışılmışın dışında sorumluluk aldığı orijinal bir modeldir. Bu yönüyle orijinal bir uygulamadır. Bugün birer yetişkin genç haline gelen ve üniversite öğretimini bitiren veya devam ettiren çocuklarımızın en yakın arkadaşları bu okulda kazandıkları arkadaşlarıdır.

Aynı zamanda çocuklarımızın başları dara düştüğünde arayacakları amcaları ise, baba okulundaki öğretmenleri olan babasının en yakın arkadaşlarıdır. Mesela ben arkadaşlarımın çocuklarını eski çocukluk simalarıyla adeta dün gibi hatırlıyorum. Hele birde “Nadir amca nasılsın” demeleri yok mu? Dünyalar benim oluyor.

Bu proje, eski arkadaşları bir araya getirerek onların çocuklarına da güvenilir akran grubundan oluşan bir arkadaş çevresi oluşturdu.

“Baba Okulu’nun” öğretmenleri olarak bu üç eski medrese arkadaşı, geriye dönüp baktıklarında, hayatlarının en anlamlı projesi olarak, bu küçük ve bereketli koşuşturmayı tebessümle, muhabbetle ve de coşkuyla hatırlıyorlar.

Çocuklarının iyi arkadaş hem de iyi öğretmenler kazanmasını isteyen babalar, haydi iş başına.

Bu zamanın müthiş manevi yangını karşısında çocuklarımız ve gençlerimiz günahların pençesinde inliyor. Kafaları teknolojiyle uyuşturulan evlatlarımızın imanını kurtarmak için dünden daha fazla koşturmalıyız.

Bugün babaların imdadına yetişen “Baba Okulu” modelini uygulayacak şefkatli ve kahraman babalar aranıyor.

Dr. Nadir Çomak – Nurdan Haber