İmanlı İdarecinin Kıymet ve Ehemmiyeti

Reis-i Cumhurun’dan tutun da, âile reisine kadar, her işte idareci olanlar, idare edilenlerin her şeylerinden mesuldurlar. Bütün bu vazifeleri noksansız yerine getirebilenler, ancak, öldükten sonra dirilmeye inanıp, bu dünyada yaptıklarının karşılığını orada alacaklarına inananlar olabilir. 
Bunu unutmayalım ki; İnsan hesaba çekileceği güne inanmanın derecesine göre, her zaman yaptığı işleri yaparken, hata etmemeye günaha girmemeye dikkat eder, sonra işini yapar. Fakat o müthiş hesap gününe inanmayan kimse, yalınız Reis-i Cumhur değil; ister Belediye Başkanı olsun, isterse Mahalle Muhtarı olsun, hayatlarının hesaplarını verecekleri güne inanmıyorlarsa; öz kardeşini değil, öz babasını dahi menfaati için sever. Bu sebepten, imanı olmayanlar ve imanı zayıf olanlar baba ve annelerini huzuru olmayan huzurevlerine götürürler. Hiç düşünmezler ki, onlar ihtiyarlandıkları zaman, onların evlatları da onların babası, kendi anne ve babasını huzurevine götürdüğü gibi, onlarda babalarını o huzursuz yere götürürler.  
 
Evet, imanı zayıf insan her şeyi menfaati için sever. Menfaati bittiği yerde sevgisi de biter. Boşuna değil Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu sözü: “Bin tane Müslüman’ın idaresi, on tane imansızdan daha kolaydır.” demiş. Başka bir yerde; “İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder, küfür ise insanı canavar bir hayvan eder.” demiş. 
Ben vatandaşlarımın hepsini severim. Fakat halkımıza dinsizliği yaymaya çalışanları sevemem. Madem ki istisnasız her insan, önünde dikilen o ölümün tadını tadacaktır. Bu sebepten, kalbimdeki imanın bana verdiği o merhamet sayesinde, halkı dini hayattan uzaklaştırmaya uğraşanları sevemem. Ve halkımızın bir kısmını, bugünkü dine ters hali, ailesinden ve okuldan din terbiyesi alamadıklarındandır. Bunun da ana sebebi başka değil, o tek parti devrinde yaptıkları dini, Kur’ani ve Ezan-ı Muhammedi gibi yasaklardır ve diğer inkılaplardan başka değildir.       
 
Fakat dinini yaşamamakta ısrar eden bir kısım vatandaşlarımız hariç, [Neden hariç? Çünkü bu hususta onlar hakkında Hadis-i Şerif: “Men radi biddarari la yunzaru leh.” (zarara razı olana merhamet nazarı ile bakılmaz.) diyor.] onları kendi halleri ile baş başa bırakıp, Kur’ani Kerimde birkaç ayet-i Kerime tesettürü emreder. Bir tanesi Ahzab Süresinin 59. ayetinde Allah c.c. Peygamberimiz a.s.m’a buyuruyor; “Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış elbiselerinden (cilbablarından) sıkıca örtsünler! Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olanıdır….” Allah c.c. müminlere tesettürü emrettiği için, Başkanımız bu vebalden kurtulmak maksadıyla Allah’ın emirlerini yapmamakta ısrar edenleri Allah’a havale ederek, tesettüre bürünmek isteyen memurelere ve okuldakilere, Allah’ın tesettür kanununa uymayı serbest bıraktı. Biz Müslümanlar bunun için Allah’a ne kadar şükretsek azdır. 
İmanı yok veya imanı zayıf olanlar ölen kimse için, “yok oldu, kayboldu.” (Allah rahmet eylesin onunla Allah cennette kavuştursun.) diyecek yerde, “başınız sağ olsun” diyorlar. Başınız sağ olsun demek; Siz sağ olun, o defolsun gitsin manasındadır. Bu yanlış kelime “öldü kayboldu” yerine “hayat değiştirdi.”
Giresun da Başkan ne güzel kelime kullandı; “Ebediyete intikal ettiler” dedi. Geçici hayattan sonsuz hayata gittiler demektir. Ne güzel kelime… 
Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: