İmansızlığın Sahibine Kazandırdığı Olumsuzluk

İnsan için, kendisini ve her şeyi hiçten yaratan Şan-ı yüce Allah’ını inkâr edip imansızlık gayyasına sürüklenmek kadar hiçbir çöküntü söz konusu değildir. Çünkü o imansızlıktır ki, insanı Alâ-i illiyyinden ( Cennetin en yüksek tabakasından) ta Esfel-i safiline (cehennemin en aşağısına) atıp mahveder.

Bu zamanda eskisi gibi imansızlık cehaletten gelmiyor. Bir kaç büyük dinsizin meşhur olmaları için, ürettikleri fikirleri kitaplara dökêrek, çeşitli yollarla yaymaya çalıştıkları o küfür mikrobunu çok yerde Müslüman’lara  aşıladılar. Yirminci asırda ki Müslüman’ların kafalarını manevi bilgilerden boş buldukları için, ürettikleri o batıl bilgileri, maneviyattan boş buldukları kafalara  sokabildiler.

Evet, onların neşrettikleri o imansızlık, Allah korusun! O insanları imansız yapmak için o bilgiler, insanın kafasında bir defa yerleşti mi, ondan sonra o insan her şeyi ters görmeye başlar, her şey’in icadını onun hakiki mucidi olan Ustasına değil, kendini kendisi yaptı akılsızlığını kabul eder ve başkasına da kabul ettirmeğe çalışır. Yani  kör, sağır, şuursuz tabiat yaptı,  veya tesadüfen oldu demekle, hem kendisini hem de o kadar insanı yaratan Allah’a karşı sorumluluktan kurtulduğunu zannederek inkâra sapar. Bir iğne kendi kendine olmazken. Allahın yarattığı eşyadaki hikmetli ve san’atlı yapılışını o zavallılar, Allahı görmedikleri için, sahibine vermiyorlar. Halbuki milyonlar galaksi ve milyarlarca yıldız ile gökleri süsleyen Allahı görebilecek ha öylemi? Halbuki Allah mükemmel yarattığı her yaratıkta kendini gösteriyor. Bu imansız yazarlar   tam rahatlayacakları sırada,  başlarındaki ki akıl, karşısına cellat gibi duran eceli hatırlatarak, zehirli bal gibi kafasına aldığı o sahte bilgilerin acısı onları rahatsız etmeye başlar. Bu ve bunun gibi imansız insanlar, Allah’ın emirlerine itaat ve yasaklarından çekinme yükü altına girmemek için, türlü demagoji ve safsata ile olmayan şeylere isim takarak, onları var sayarak, kendileri bulundukları o imansız halleri ile, yalınız yaşayamayacakları için, arkadaş ve çevre bulmaya çalışırlar ve bu bulaşıcı hastalığı çevreye de yayarlar.

Halbuki dinsiz olmak, yani inanmamak için düşünmeye hiç ihtiyaç yok. Zaten onların imansızlıkları onları hiç akıl kabul etmeyen yerlere sokar. Onlar  Allah tarafından onlara emredilen o ufak tefek ibadetlerden kurtulmak için heveslenirler. Onlar bunun  hatırı için düşünmek istemiyorlar. Hatta kendilerini haklı çıkarmak için fikir yürütmek istedikleri konu ise,  branşlarının dışındadır. Çünkü yüksek inşaat mühendisinin tıp sahasında, bir hemşirenin değeri kadar, değeri olmadığını kendileri de bildikleri halde, manadan yoksun, imandan uzak, yalnız maddeyi tahsil ettikleri halde, maneviyatta da fikir yürütürken kendilerini büyük hataya düşürüyorlar.

Mesela; komünizmin işine yarayan ve onlara malzeme olan Darwin’in ortaya attığı kombine edilmiş kuru teori olan, insanın maymundan gelme saçmalığını, bazı devletler onu teorilikten çıkarıp, sabit, değişmez, ilmi bir kanun gibi okullarda öğrencilere ders veriyorlardı. Böylece baştaki idarecilerin fikirlerini Ögretmenler vasıtasıyla okulda öğrencilere aşılıyorlardı. Önceden bu böyle idi. Ama şimdi öyle değil, çünkü “Darwin’in fikirlerini çürütüyoruz” ve buna benzer bir sürü kitaplar ve buz denizlerinde bulunan 3-4 bin sene önce ölenlerin fosilleri ile belli oluyor ki, bu teorinin gerçek olmadığı anlaşılır. İlk insan olan insanların babası Hz. adem maymun değil insan idi:

  İmansızlar nasıl mantık harici işlere girdiklerini görmek için,  bir örnek daha vereyim: İmansız bir öğretmen: Çocukları imandan etmeye uğraşırken, ne ile karşılaştığını siz de görün:

Dinsiz bir ilkokul öğretmeni, beşinci sınıftaki körpe dimağlı yavrulara  dinsizliği aşılamak için bir kır gezisi ile gerçekleştirmek için bir gün karar vermiş.

Öğretmen kıra gitmeden önce evinde ceplerini bonbon şekeriyle doldurup öğrencileri yanına alıp kıra götürmüş.

Kırda, tam ormanın eteğinde öğrencilerini önüne toplayıp, onlara hitaben;

-Çocuklar!  Onlarda, buyurun Öğretmenim.

– Allah var mı?

– Var öğretmenim.

-Peki madem ki var, çağırın bakalım?

-Onlar da Allah’ımız!.. Ses yok.

Öğretmen, gördünüz mü boşuna var dediniz. Zaten siz kendi bilginizden var demediniz ki. Var diye anneniz babanız size kabul ettirmişler, siz de var biliyorsunuz.

İşte gördünüz ki yok. Olsa idi seslenir idi.

-Haydi tekrar deneyelim; bağırın Allah’ımız bize şeker ver.

-Çocuklar bağırarak Allah’ımız bize şeker ver!

-Bekle bekle Allah’tan şeker yok.

-İşte gördünüz mü? Olsa idi verirdi.

-Peki benden isteyin?

Çocuklar, Öğretmenim şeker ver?

Öğretmen ceplerine doldurduğu şekerleri çıkarıp çocuklara uzatır işte buyurun der.

Öğretmen: Bundan sonra gözle görmediğiniz öyle boş şeylere inanmayın, tamam mı!

Zavallı öğrenciler  boyunlarını büküp mahzun mahzun  tamam derler.

O sırada bir Nur talesinin eğitimli evladı dayanamayıp ortaya çıkar, öğretmenim bir şey sorabilir miyim?

-Buyur sor, bakalım ne diyecen!

-Çocuk öğretmenin yanına yaklaşır.

-Arkadaşlar! Karşıdaki dağı görüyor musunuz?

-Evet görüyoruz; var ki görüyorsunuz.

-Peki öğretmeni görüyor musunuz?  Görüyoruz.

-Tabii ki göreceksiniz, olmasa idi görmezdiniz.

-Öğretmenin elini tutup kaldırır, peki öğretmenin elini görüyor musunuz? Görüyoruz.

-Tabii ki göreceksiniz, olmasa idi görmezdiniz.

-Ya gözlerini görüyor musunuz görüyoruz?

-Var ki görüyorsunuz.

-Peki öğretmenin aklını görüyor musunuz?

-Hayır görmüyoruz; derler.

-Yok ki, olsa idi görürdünüz. Zaten aklı olsa idi böyle şeyler söyler mi idi der, işi bitirir.

-İşte, Gördünüz mü  imansızları Allah nasıl rezil eder? Öğretmen çocuğu biraz tokatlar ama; çocuk lazım olanı yapmıştır.

-Evet! Aynı bu öğretmeninki gibi mantıkla hiç alakası olmayan ve hiçbir delile dayanmayıp kuru teoriden ibaret olan ve materyalistlerin ürettikleri felsefi doktrinler, 20. asırda maneviyattan bomboş insanların çoğunda, maalesef yer tuttu. Tuttu fakat, şehit kanıyla yoğrulmuş bu  topraklarda yaşayanları Allah acıdı ve onları korumak, ve dünyada ki imansızlara ders vermek  için, bütün dünyada ki insanlara cevap  vermek için Allah Bediüzzaman gibi bir Zatı gönderdi. ve bugün onun ortaya serdiği deliller, imansızlığı paramparça etti çok şükür.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: