İnkâr Psikolocyası ve Dinsizlik Cinneti

Ruh hekimliği, Yirminci asrın ikinci rubunda gösterdiği harikulade terakkiler sayesinde, insan nefsinin laboratuar tahlillerini müspet ilim metotlarıyla ortaya koymuştur.

Bu metotların başında, daima yeni merhaleler ve ufuklar kazanan (psikanaliz) gelir. Eğer bu usul tam bir mümin eliyle mevzu mevzu tatbik edilecek olsa, bazı şahıslardaki inkâr ruhiyatının ve dinsizlik cinnetinin marazi mahiyeti kolaylıkla tespit edilebilir.


Şuur ve şuuraltı âlemleri arasındaki ahengin kaybolduğu birçok akıl hastasında müşahede edilmiştir ki, insanların iç âlemleri, dipsiz bir hafıza ve aksi tesir hazinesini ihtiva etmektedir. Bu müstakil hafıza ve aksi tesir bürosu, tek miskal hayır ve şerri müsamaha etmeksizin defterine kaydeder. İnsan seciyesi böylece işlenirken, hiç farkında olmadan, yaptığı her kötülükten hususi bir çizgi, onun ruh heykelinde iz bırakır. Fakat bu harikulade girift iç oluşu, dış görünüş planından takip ve tespit kabil olmaz.

Her şeyde olduğu gibi, ruh ilminin de sır anahtarları, şüphesiz ki, Kuran’dadır. Marazi ruhiyatın bugün ana dayanağı olan ve bütün mahrem saikler kendisine bağlanan kapkaranlık “şuuraltı” mıntıkası, insanların ruha dair pek az şey bileceklerini haber veren Kur’ani işaretler cümlesindendir. Her türlü mana ve hareket paylarının, anı anına bu “şuuraltı”nda birer kayıtları ve fotoğrafları vardır. Nihayet bu gizli kayıtların ve fotoğrafların (arşiv)’i halindedir ki, insani mizaç ve seciye teşekkül etmeye başlar. İşte Kuran’da, insanların hem iyilik, hem de kötülük mevzuunda aynı istidada malik bulundukları ve tasavvufta alelıtlak istidadın bir olduğu hikmeti, bugünkü ruhiyat ilminin tesir ve aksi tesir kanunlarıyla, müspet bilgi hududu içine girmekte; müspet bilgilerin tenazur ufku, bu derin hikmeti bilfiil görecek kadar genişlemektedir.

Umumiyetle inkârcı tipleri üç grup ruh haleti üzerinde toplanmış görüyoruz.

  1. Aşırı derecede nefsanî ihtiras hastaları…
  2. Tersine dönmüş ve cesaret şeklinde tecelli etmiş bir korku ve ümitsizliğin zebunları…
  3. Her türlü (metafizik) idrak kaygısına tıkalı fikirsizlik tipleri ve fikir istihzacıları…

Dikkat edecek olursanız, herhangi bir Allahsız ya muhteristir, ya ümitsizdir, ya akılsızdır.

Bunlardan birinci sınıf, Allah ve iman mevzuunda müthiş bir taarruz, teaddi ve tecavüz karakteri arz eder. Bu tipler, herhangi bir İlahi iman tavrında çıldıracak kadar gazaba düşerler. Nemrut, Firavun ve daha nice benzerleri hep aynı marazi psikolocyanın mahkûmudurlar. Sarıklı bir insana tahammül edemeyen, nerede bir minare görse kuru bir ağaç gibi dibinden kazıtmak isteyen, elinden gelse ev ev dolaşıp bütün ibadet ehlini medeni haklarından mahrum etmeye kadar gidecek olan nefsanî ihtiras delilerini tanımadık mı ve tanımaz mıyız?

İşte bunlar, marazi inkâr psikolocyası ve dinsizlik cinnetinin en tehlikeli örnekleridir.

İkinci sınıf, naipsizliği ve ruhi iktidarsızlığı içinde (pasif) ve ümitsizdirler.

Üçüncü sınıf ise, kendi akılsızlığını akıl farz ettiği sahte bir teselli ve itminan içindedir.

Fakat her üçünde birden müşterek ruh çizgisi, kendi batınlarında ve zindan içinde hapsedilmiş iman istidadının, yani asli ruh melekesinin, bu mahrum haline karşılık sahibini nasıl muvazenesizliğe götürdüğüdür. Her üç halin birden biraz mübalağayla tecellisi, ruh doktorluğu gözünde tam bir gayri tabiilik levhası çizer. Bunlardan üçü birden, malik bulunmadıkları veya hapsettikleri bir temel ruh şartının ters tarafından mahkûmu olmuşlardır. Biri, Allah yerine kendisine taptırmak, öbürü hiç bir şeye ümit gözüyle bakmamak, daha öbürü de hiçbir (idealist) izahı anlayamamak mevkiindedir.

Üçünde de şuuraltı, kendi istiklali içinde çalışa çalışa ve menfi taraftan birike birike, nihayet sahibini mariz hale getirecek derecede inkişaf eder ve bir gün herhangi müessirle bu şuur altında bir infilak kopunca, cinnete kadar yol açılır. Bu yüzdendir ki, akıl hastanelerini dolduran bir sürü deli arasında, marazi mahiyette dini fikirlere müptela olanların çoğunu, muvazeneli ve ölçül iman örnekleri dışındaki bu ilk inkâr sapıklarında mürekkep görüyoruz. Bunlar deli oldukları zaman ya kendilerini Tanrı sayıyorlar, ya en canhıraş korku levhaları içinde çırpınıyorlar yahut da abuk sabuk bir (metafizik) tekerleme dairesinde dönüp duruyorlar.

Netice şudur ki, Yirminci Asrın (psikanaliz) metoduyla hareket eden ruh hekimliği, cinnet (faktör)’ünü imanda değil inkâr psikolocyasında bulacak yeni bir merhaleye ayak basmıştır.

Bu yeni merhaleye göre en vahim cinnet müessirlerinden biri, ruhu kendi öz gayesinden alıkoyan dinsizliktedir. Böylece, ruhun, bütün kuvvetini imandan aldığı hakikati, şimdi müspet bilgi eliyle ve tantanalı şekilde teyit yoluna girmiş bulunuyor. Gerçek ve mesnetli bir hekim gözüyle, mefkûresiz cemiyetlerdeki ruh buhranlarının sadece iman zaafından doğduğu bir bedahettir.

Allah duygusu olmayan bir yerde hiç bir şey ayakta durdurulamıyor.

Son asırlardaki dinsizlik modasının yobazları, dinin, insan ruhunda zoraki bir ihtibas eseri olduğunu iddia ederken, bugün marazi ruhiyatın vardığı son merhale, asıl dinin fıtri ve tabii ve dinsizliğin (anormal) bir ihtibas eseri olduğunu tespit mevkiine kadar gelmiştir. İşte din emrindeki hakikat ilmi diye buna derler; zira din, hakikatin ta kendisidir.

Bu hakikat insandan uçunca da, artık ruh uçamaz olur.

Onkolog Dr. Haluk Nurbaki – Büyük Doğu Dergisi – Ekim 1950

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: