İnsan Arkadaşına Benzer

İnsanda arkadaşın rolü ne olabilir ve arkadaş insanın başına neler getirebilir, sorusunun cevabını almak için, önce Âyeti kerimenin mealine bakacağız. Hesap gününü kastederek “O gün Allah’tan korkanlar hariç dostlar birbirlerine düşmandırlar.”(Zuhruf 67) Evet! Peygamberimiz a.s.m. da Hadisi Şerifinde: “Elmer’u ala dini halihi” buyurmuş. Yani: (Kişi arkadaşının dini üzerindedir) Bu hadisin manasından bir çok kavim kendi dilinde Ata sözü yapmıştır. Türkçede: “Sen bana arkadaşını söyle ben sana sen kim olduğunu söyleyeyim.”

İlk okuldan başlayarak, terfi ederken, insan, hayatın her devresinde, çalıştığı fabrikada, veya herhangi bir işyerinde, hatta peygamber ocağı olan askerlikte de, olumlu veya olumsuz arkadaşlarının tesiri altında kalır.

Yukarıda geçen Âyeti Kerimeden anlaşıyor ki, bilgi, terbiye ve maneviyattan mahrum kalanlar, arkadaşlarını da yoldan saptırdıkları için âhirette arkadaşları ile düşman olurlar.

Bu açıklamadan sonra aklımıza  bir şey geliyor: Kötü arkadaşın tesiri o kadar çok iken, acaba neden insanların çoğu iyisini seçmiyor da gidiyor kötüsüne takılıyor? Daha önce dediğim gibi, insanların çoğunda, bilhassa gençlerde, iyisini kötüsünden fark etmek için, kafasında ölçü olabilecek bir ilim yok ki, onunla arkadaşını mihenge vurup, iyilik ve kötülük derecesini tayin edebilsin. Ayrıca kişinin alnında ahlakı  nedir, nasıl birisidir, yumuşak mıdır, sert midir, cahil midir, bilgili midir, dürüst müdür, yoksa hilekâr mıdır  yazmıyor ki. En kötü adam bile kötü olurken vücudundan herhangi parça kopmuyor ki nasıl biri olduğunu anlasın. İş böyle olunca insan nasıl olduğunu nereden bilsin? Herkesin asıl kimliği iç aleminde olduğu için, iş işten geçtikten sonra farkına varsa da arkadaşının kötülüklerine alışıyor. Ne pahasına olursa olsun onunla hayata devam ediyor. Bunu daha iyi anlayabilmek için, bazı misaller verelim;

Lüks bir muhitte yaşayan bir delikanlı üniversitede okurken, arkadaşları ona hayatla ilgili bir sürü soru sormuşlar? Oda sordukları sorulara cevap bulamayınca; siz bu soruları nereden öğreniyorsunuz demiş. Onlar, biz bütün bu soruları cevapları ile birlikte Kur’an tefsiri okunan sohbetlerde ağabeylerden öğrendik demişler, çocuk merak edip onlara takılarak sohbete gitmiş. Bugüne kadar binlerce kişi o sohbetlerde kendilerini kurtardığı gibi, Allah’a şükür oda kendini gitmeye ikna ederek, sohbetlere devamlı gitme neticesinde namazını de kılmaya başlamış.

Bu delikanlı doğru yolu bulduktan sonra, bizim mahalle derslerine de katılmaya başladı. Böylece bizimle de  arkadaş oldu.

Bir pazar günü, birlikte pikniğe gittik. Çok güzel bir gün geçirdik. Dönüşte yanıma oturup bir ara  ”Ağabey sana bir şey sorabilir miyim dedi?”

– Kendisine “buyurun kardeşim” dedim.

–  “Anneme beddua edebilir miyim?” Deyince, çok şaşırdım!

– Biraz düşünüp; “Buda nereden çıktı! Anneye beddua mı edilir.

– Ağabey sen vaziyeti bilmiyorsun ki.

– Söyle bakalım ne imiş mesele?

–  Ben namaz kılmak için seccadeyi yere serdiğimde, annem seni gerici, yobaz diyerek seccadeyi yerden alıyor ve onla kafama vuruyor. Böyle bir durumda söyle ben ne yapayım?

– Ben biraz durakladım, sonra:

– Sana bir reçete yazsam ilaçları iyi kullanır mısın?

– Ne demek, tabii ki kullanırım, zaten sana güvendiğim için derdimi  anlattım.

–  Kaç kardeşsiniz?

– Kardeşim yok. Anne babamın tek evladıyım.

– Sizin evde anne babanla birlikte televizyon seyrederken çay içme adetiniz var mı?

– Evet var.

– Bana bak!  Sinirli olmadıkları bir zaman, onlara soracaksın. Neden benim için, bu çocuk kimindir diye sorduklarında, her ikinizde “benimdir” diyorsunuz?

Peki ne diyeceğiz diye soracaklar, o zaman onlara tatlı dille şunları söyle!

Hakikaten ben sizin eseriniz miyim? Benim vücudumun inşası esnasında ölü atomları sağdan soldan toplayıp siz mi hücre yaptınız, DNA ve RNA moleküllerini ayarlayıp, proteinlerin, amino asitlerin ve diğer elementlerin miktarını siz mi tayin ettiniz. Vücudumdaki alyuvarlar, trombosit ve akyuvarların sayısını siz mi ayarladınız? Siz göz, kulak, el, ayak, diş, kalp hatta bir kıl yapmaktan aciz olduğunuz halde, niye böyle iddia ediyorsunuz?

Allah beni yaratıp sağlam bir şekilde elinize emanet olarak hediye verdi ve kalbinize de çocuk sevme zevkini koydu, böylece hayatınızı süsledi. Böyle olmakla beraber, üzücüdür siz Ona şükür edeceğiniz yerde namazıma engel olurken adeta Ona isyan ediyorsunuz. Bunu hangi cesaretle yapıyorsunuz. Şahsen ben buna çok merak ediyorum. Bana dinimi öğretmek vazifesi, evladınız olduğum için, sizin iken, siz bana ne Allah’ımı tanıttınız ne de dinimi. Bana Allah’ımı da dinimi de arkadaşlarım  tanıttı. Bunun neticesinde ben de Allah’ıma ibadetimi yapmaya karar verdim. Benim namazıma engel olma sebebini bana söyler misiniz?  Bundan böyle benim namazıma engel olmanız beni evden kaçırır de gider başımın çaresini bulurum. Siz bu vaziyette tutumunuzu devam ederseniz bir daha gelmem. Ben büyüdüm artık Üniversite talebesiyim, kendi çaremi bulmak için benim Allahım bana yardım eder. Çünkü ölü atomlardan beni siz değil, Allah yarattı. Öyleyse önce Onun emirlerini yerine getirmeliyim?

İbadetime dokunmadığınız takdirde size iyilik ve itaat etmemi, bana yine Allah emrettiği için  size de itaatte kusur  etmemeye çalışırım.

–  Tamam ağâbey diyerek ayrıldı.

Bir hafta sonra o kardeş beni görünce boynuma sarıldı ve “Allah senden razı olsun, beni dertten kurtardın dedi” Hatta daha sonra annesi çocuğunun iyi hasletlerine gıpta ederek ve çocuğun duası ile annesi de  namaza başlamış. Böylece İman bu kardeşin evini de ışıklandırdı.

Bu olayı okuyan dostlarım şöyle sorabilirler. Anne babaya isyan edilir mi

Evet! “Anne babasını yetişip te onlara itaat etmeyip cennete gidemeyenlere yazıklar olsun” düsturu var, ama hangi anne baba için bu emir? Unutmayalım ki “Yaradana isyan olan yerde, yaratılana itaat edilmez” düsturu da var. Aşağıda itaat edeceklerimizin derecesini sıralayalım:

1- Biz ilk önce Allaha itaat edeceğiz. Allah’ın emirlerine karşı itaatkâr olmaya mecburuz. Çünkü bizi hiçten yoktan yaratan Allah’tır, ve bizim hayatımızın bütün ihtiyaçlarının sebeplerini hiç aklımız almaz bir şekilde bizim için o hazırlamış olduğu için Ona karşı itaatimiz birinci sırayı alır.

2- Peygamberimize (a.s.m.) itaat etmeye mecburuz Çünkü onun vasıtası ile Kur’an-i Kerimi öğrendik, ibadetlerimizin şekillerini o bize talim etti. Hayatımızı onun edebiyle güzelleştirdik. Sünnetiyle ömrümüz bereketlendi. Ahirette cenneti kazanmaya sebep yine Odur i

3- dinimizi öğreten Üstadımıza, hocaya itaatle mükellefiz. bu zat anne baba da, yabancı birisi de olabilir. Çünkü erkek ve kadının ilim öğrenmesi farzdır. bu sebepten öğretmenimize itaat şartı var bilhassa dini bilgileri öğreten hoca efendiye. Çünkü Allah bizlere ebedi hayatta vaad ettiği o cenneti kazanmak ilim ile olur.

  4-  Anneye itaat etmekle mükellefiz. Bizi büyütüp bakması için anneyi Allah bir şefkat kahramanı yapmış. Sahabeler Peygamber a.s.m. ı sormuşlaş? Kime daha çok itaat edelim? Anneye demiş yine sormuş? Yine anneye demiş, dördüncü sorusunda  babaya demiş. Zavallı anne evladını 9 ay karnında taşır, sonra doğduktan sonra, evladı büyüyünceye kadar, rahat uyuyamaz, aman yavrum üşümesin, altı ıslanmasın diye bir kaç defa yavrusu için uykusunu bozar. Evladım büyüyünce beni bakar diye böyle şey hiç hatırına getirmez.

5- Babaya itaat. itaate mecbur olduğumuz böylece tamamlanmış olur. Babamıza itaat edeceğiz çünkü: Bizim ihtiyaçlarımızı gidermek için zavallı babamız hamal gibi gece gündüz çalışırdı Bu sebepten Allah Kur’ani Kerimde: Allaha itaat ediniz ondan sonra anne babanıza da iyilik yapın. Onlara karşı ısyan şöyle dursun, onların  herhangi isteklerine karşı “of ” bile demek yasaktır.

Bakın bununla ilgili bir hadiseyi size nakledeyim: Müslümanlardan yedincisi ve cennetle müjdelenenlerden beşincisi olan  Sahabe “İbni Ebu Vakkas” Hazretlerinin annesi, benim oğlum nasıl eski dinini terk edip başka dine girer diye, oğlunu ikna etmek için çok ağır bir tedbir alır. Oğluna derki: Oğlum sen eski dinine dönmezsen, ben bu sıcak çöllerde ölünceye kadar yemek yemeyeceğim, su içmeyeceğim. Bu hareketiyle oğlunun dininden çıkmasını bekler. Ebu Vakkas r.a. her ne kadar kararından vaz geçmesi için annesini ikna ya çalıştıysa da, annesinin razı olmadığını görünce annesine: Anneciğim senin saçların sayısınca canın olsa, her gün biri çıksa da, ben dinimi bırakmam diyerek, ondan ayrılır.

Demek ki Allaha itaat  her şeyin önünde gelir. Anne baba sevgilerini yanlış yerde kullanıp evladını ateşe atmaya çalışmamalı. Böyle bir anne babaya bile kötülük yapılmaz, ancak anne ile babanın Allahın yasak ettiği bir emri evlatlarına olsa o emre itaat edilmez.

Evet herkes düşünmeli ve kendi kendine: Beni ölü maddelerden canlandıran Allah’ıma ben nasıl karşı gelebilirim? Ben bir gün o dar mezara yapa yalnız girmeyecek miyim? Namaz kılarsam, arkadaşlarım karşısında ayıplanırım düşüncesi o müthiş mezar karşısında bir şey ifade eder mi?  Üstelik o ufak tefek ibadetleri yapanlara âhirette Allah tarafından öyle lütuflar hazırlamış ki,  ne kulak işitmiş ne göz görmüş ne insanın hatırına gelmiştir. Zevkler ve lezzetler yeri olan cennette, hiç bitmeyen bir gençlik ve sonsuz bir mutluluk verilecek.

Karşı gelip inkâr edenlere ve imanın gereğini yaşamayanlara da,  cehennem gibi bir ateş hazırlandığını Allah birçok Âyeti Kerimeler ile bizlere bildirmiştir. İnsan bu zararları nasıl göze alabilir? Yarın perişan olmamak için kendine, bir an önce hidayete gelmeliyim demeyelim mi, siz söyleyin? Pişmanlığın faydası olmayan o “Pişmanlık”  günü gelmeden, bugün pişman olsak daha iyi olmaz mı? Bu tertemiz vücudumuzu günahlara boğulmadan kurtulmak için bir an önce cehaletten kurtulup dinimizi öğrenmeliyiz.

İnsan ancak bir şeyler öğrenip yolunu bulduktan sonra, kendine yakışır işi yapma imkânı elde edebilir. Böylece mucize vari yaratılan bu vücut, kendine layık olan meyveyi verebilir.  Kur’an tefsirlerinden ders almak lazım ki istenen netice elde edilsin. Size tavsiyem, aman ne yaparsanız yapın ana sermayeniz olan kıymetli zamanınızı boşa geçirmeyin. Çünkü kıymetli vaktini kıymetsiz yerlere harcayanlar kıymetsizdirler. Veya kıymetsizleşirler. Netice olarak ne yaparsanız yapın, kendinize iyi arkadaş seçin, onlarla samimi olun, onlarla düşüp onlarla kalkın ki kurtulmuş olasınız. Unutmayın ki çok  arkadaşla samimi olanın arkadaşı yoktur.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: