İnsan Manen Terakki Etmesi Allaha Karşı İhlasına Acz Ve Fakrını Bilmeli

Evet insan hem âcizdir, hem fakirdir. İnsanın kudretinde Allah’ın yarattığı hiçbir şeyi yaratmak gücü, mahareti yoktur. Bütün ilim, teknoloji bir araya gelse de, yine ona kudret veremez. Mesela yarın güneş “Ben gelmiyorum” dese ne olur? Gör artık curcunayı, bütün teknoloji istop eder. Bu kadar insanın acz ve fakrı aynı zamanda hakikat noktasında insanın koordinatlarını gösteriyor. Sonsuza ulaşan koordinatlar var insanda. İhtiyaç dâiresini bildiği, Rahmanın kapısını istiğfarla, iltica ile çaldığı zaman şerefleniyor. İnd-i İlâhideki makbuliyeti artıyor.

Evet her iyilik Allah’tandır. Haddini bil, yapan sen değilsin. Senden sudur eden iyilikleri, hayırları, güzellikleri, meharetleri kendine izâfe etme, kendinden bilme vesselam.

Üstadımız diyor ki: “Malûm olsun ki: Bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var: Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünki ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenab-ı Hakk’a çok şükür, beni kendime beğendirmemiş.“  26.Mektub:344  10.Mesele

Üstad ne diyor, “Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum.” Çünkü, insanın mahiyet-i aynasında görülen ne kadar güzellikler varsa, onların sahibi Allah’tır. Geriye ne kaldı? İnsanın hataları, kusurları, lâubaliliği, tembelliği, lâkaytlığı, liyakatsızlığı. Cenab-ı Hakkın sana ikrâmat olarak ihsan ettiği lütuf, mehâsin ve kemâlatı kendine nisbet etme. O Allah’ındır. İnsanın aynasında yani mahiyetinde ortaya çıkan ne kadar mehâsin varsa onu Allah’a ver. Onlar Cenab-ı Hakkındır. İyiliği Allah’a verdiğin zaman geriye ne kaldı? “İnnen nefse le emmâretün bissûi illâ mâ rahime Rabbi”. Mücemmil, Mükemmil ismine mazhariyetle, esmânın dünyasına yükselirsin.

Onun için ufacık İhlâs Risalesinde üç yerde “Vela teşterû. “ “Benim âyetlerimi az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin!” diyor.

zaman kötülüğü ister. Bu âyeti iz’an derecesinde anlamak da yetmiyor. Çünkü iz’anda kalsan yine ayağın kayabilir. İnsanın imanının i’tikat derecesine çıkması lazım. Elimle, dilimle, ilmimle, malımla, canımla, paramla meydana çıkan ne kadar mehâsin varsa bunların hepsi Allah’ındır. Bu ma’naya iman lazımdır. Allah’ın malını kendine izafe ettin mi, yandın.

“Hasenatta iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır. Çünki hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlahiye ve icad eden kudret-i Rabbaniyedir. Sual ve cevab, dâî ve sebeb, ikisi de Hak’tandır. İnsan yalnız dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahib olur.” S: 464

Şu düsturu eğer anlarsak, güzel ve sağlam imanımız, i’tikadımız olacak. İnsan ne ile hasenata sahib oluyormuş? “İnsan yalnız (Niyet ile), dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahib olur. “ Bunu hiç unutmayalım.

Evet bütün güzellikler, mehâsinler, kemâlatlar hepsi Allah’ındır. Bunu kati  anlarsak iman derecelerinde yüksek mertebeler kazanacağız. Evet, iyilikler Allah’ındır. İyilikler Allah’ın olunca artık ona sen sahip çıkamazsın ki. İyilikleri Allah’a verdin mi, ne kalır geriye? Nefis. Nefsin cibilliyeti nedir? Senin yüzüne müstehziyane gülüyor, güya İslam âleminde sana makamlar, meziyetler veriyorlar. Bakıyoruz sen de bunlarla böbürleniyorsun. Halbuki senin değil bunlar, Allah’ındır. İyilikler, bütün hayırlar  O’nundur. Hatta bir nimetin sana kavuşması için yolları gösteren de O’dur. Nefis demek; noksanlık, kusur demektir.

Merhûm bir şairimiz ne güzel söylemiş: “Şer nefisten, hayır kula Hüdâdandır, Hüdâdandır.” O halde Üstadın mahiyeti aynasında görünen ve beğendiğimiz iyilikler kimindir? Tabii ki onlar da Allah’ındır. Alkışlanmak hissi, gurur bizi anında mahveder. Yahu kadere iman, nefsi gururdan kurtarmak için mesâil-i imaniyeye girmedi mi? Kader ne diyordu? “Haddini bil, yapan sen değilsin!” Nefis bizi bombardıman ettirebilir. Allah korusun, çok dikkat lazımdır. Yine Kader Risalesinde bir cümle var: “Dâi ve sebeb, muktazi ikisi de Hak’tandır” diyor. Hattâ Cennet’e nasıl girilir? Bunu da öğreten Cenab-ı Haktır. “İbadetleri yap, namaz kıl” diyor. Çünkü, Cennet’’i yaratan Allah’tır. Seni Cennet’e götürecek iylikleri, mehâsinleri sana Allah verir. Sen yalnız nefsini ıslaha çalış ve seçimini iyi yap. Yusuf Aleyhisselamın dediği gibi. “İnnennefse le emmâra.” de, sakın hayırları nefsine izâfe etme. “Benim ilmim, benim marifetim, ben bilirim” dersen büyük felakete girersin. İ’tikadın şöyle olacak: “Bütün güzellikler Allah’ındır.” Bu sırrı yakalayabilirsen kurtuluşa erersin. Bütün fazileti, kemâli, hayırları, güzelliği Allah’a veren bir Müslümanda artık gurur yer edebilir mi? Kıskançlık, hatta gıbta dahi olur mu?

Risale-i Nur’un hizmeti, neşri Allah’ın Hâdi ismine mazhardır. İnşâallah bütün beşerin kurtuluşu, kalb-i külli, vicdan-i umuminin tedavi edilmesi, beşer âleminin âlem-i İslama dahil olması, Cenab-ı Allah’ın Hâdi isminin tecelliyatı ile olacak İnşâallah. Bütün beşerin kurtuluşunun mâyesi olan Allah’ın esmâ-i hüsnası noktasından bakınca, kemâlat kimindir? Elbette bütün mehâsin ve kemâlat Allah’ındır. En büyük mürşidler olan peygamberler ne yapıyorlar? İstihdam dâiresinde  çalışıyorlar, o kadar. Kendilerine bir pay çıkarmıyorlar!

Cenab-ı Hak iz’anımızı artırsın. Şunu bilesiniz. Küçük kafalar şahıslarla meşgul olur. Orta kafalar olaylarla meşgul olur. Büyük kafalar fikirlerle meşgul olur. Şimdi esas kemâl derecesinde bir Müslümanın dünyasında görünen esmânın hakikatıdır. Hiç olmazsa bir esmâya yapış, O’nu hayatına temessük et ki, adem deryasından kurtulasın. Kâmil bir Müslümanın dünyasında bundan başka bir şey yoktur. Muhyiddin-i Arabinin istiğrakkârâne meşrebinin hakikat noktasında temessülü esmâya gider. Kemâlat esmâ-i hüsnanındır Mesela bir tabakta bulunan kirazlar, Cenab-ı Hakkın Rezzak isminin tecellisidir. Rızk umumidir. Allah’ın Hâdi ismi peygamberleri gönderiyor. Ni’mete baktın mı Allah’ın Rezzak isminin tecellisini, Peygamberleri tanıyınca Allah’ın Hâdi isminin tecellisini İnsan mükerremiyet arşında, makamında duruyor. Sonsuz şeye ihtiyacı var. Acz ve fakrı ile beraber nâmütenahi arzuları var. Bunları te’min edecek, bütün ihtiyaçlarına cevap verecek bir Ganiy-yi Aziz’in, bir dergâh-ı izzetin kapısını çalmağa muhtaçtır. Bu dergâh-ı izzetin kapısını çalarken aczini bilirse, ind-i İlâhide kıymeti ve şerefi artıyor. Onun için mü’min acz mâdenini işletirse,  Müslüman terakki eder. Yoksa nefer gibi himmeti daralıyor, küçülüyor.

Yarabbi bizi doğru bilen ve ihlasla amel eden, enaniyetsiz, salih kullarından eyle. Âmin

Abdülkadir HAKTANIR