İntizamı Çok Severdi

Nuriye Yüksel(Eşi) anlatıyor

ÇOK TİTİZ VE TEMİZDİ. Mutfakta olsun, evde olsun intizamı çok severdi. Benim hayatta çok hoşlandığım şey, ona hizmet etmek, seyahate giderken çantasını, üstünü başım çok güzel bir şekilde hazırlamaktı. Yeni giyinmeyi çok istemezdi, ama temiz giyinmeyi çok severdi. Evdeki temizlik de dikkatini çekerdi.

Gece 12′ de de yatsa gece 2,5-3’te kalkardı. Bir cüz Kur’anı Kerim okurdu. Hatta bizim alt katta Dr. Metin Beyler vardı. O hazin hazin okurken kalkıp yatağına otururmuş. Daha sonra namaza başlamış. Komşuları rahatsız etmemek için sesini çok yükseltmezdi. Bana da: “Teybin sesini fazla açma, komşular rahatsız olur!” derdi.

Soyuyla ilgili kendisinden bir şey duymadım. Ama kendi ağabeyimden veya çevreden olsun duyduklarım var. Eber köyüne yerleşmişler. Dedeleri oradan Kemerkaya’ ya gelmişler AmaÜstad’ımızın kendisine ”Hasan’ım’ ‘diye hitap ettiğini, Sadık Ağabeyimden ve babamdan duydum

Rahmetli babam (Mehmet Çalışkan), Üstad’ımıza çok yakın olduğu için devamlı geceleri evde sohbetler olurdu Rahmetli Zübeyir Ağabey’den, Bekir Ağabey’den, Tahiri Ağabey’den anlatılırdı. O sohbetlerden çok hoşlanırdık. Üstad’ımızın kendisine ”Hasan’ım” dediğini, o sohbetler esnasında duymuşum.

Hizmetler onun için sevindirciydi

Son yaz o kadar seyahatleri oldu ki, bir taraftan gelip öbür tarafa gittiler… Sonradan anladım ki, bunlar, ”Allah’a Ismarladık” seyahatleriymiş! Çok yorgun olduğu hâlde, hiç ara vermiyordu. Ben çamaşırlarını yıkamaya yetişemiyordum, hemen yola çıkıyorlardı! O gelişlerinde: “Elhamdülillah o kadar güzel dershaneler açılmış, o kadar güzel kardeşler yetişmiş ki, ben gıpta ediyorum!” diyordu. ”Gençler ne kadar güzel okumuşlar, ne kadar güzel anlamışlar… Biz anlayamamışız!” diyerek sevincini dile getiriyordu.

Isparta’da vakıf dershanesi yapıldığında büyük bir dershaneye kavuştuk diye çok sevinmişti. Fakat son seneler, Anadolu’da yapılan büyük dershaneleri gördükçe, “Bizim vakıf çok küçük kaldı. O kadar güzel ve geniş dershaneler yapmışlar ki. . .” diyordu.

Ayrıca vakfın bitişiğindeki arsaya çok önem veriyordu. Bütün gayesi, orayı binaya katıp genişletmekti.

Barla’yı da çok severdi. Isparta’ya gelince, Üstad’ımızın Barla’daki evini vakfın üzerine almaya çok gayret etmişti. Fıtnat Hanım Teyze’nin eviyle Barla’daki çınarın yanındaki evi almak için çok çalıştı. Barla’daki evin sahibi İstanbul’daymış. Orayı vaktiyle ”köy odası” olarak hibe etmişler; ama tapusu hâlâ şahsın üzerindeymiş. İstanbul’a gittikçe evin sahibine hep uğrarmış. Adam, Sultanhamam’da tüccarmış. Gidermiş sabahleyin dükkâna oturur, beklermiş. Adam gelince mevzuyu açarmış. Hatta son gittiğinde biraz hiddetlenmiş, “Yeter artık, gel git usandım, şu tapuyu verin!” deyince, ”Gerçekten bu bey çok gelip gitti, tapuyu verelim artık…” demişler. Tapuyu alıp döndüğünde sevincini görmek lazımdı: ”Çok şükür tapuyu aldık!” demişti.

Beraber çok sık seyahat etmezdik. “Bana hizmette ayak bağı olursun!” derdi. Sabahleyin 11’de evden ayrılır, gece geç gelirdi. Bazen son seneler haftada birkaç gün evde olur’ du.

“Ben hizmeti düşünüyorum”

Bir gün kendisine: ”Ben ölünce Münker Nekir’ e ne cevap vereceğimi Ahiret âlemi nasıl olacak? Orada başımıza neler gelecek?” diye sormuştum.

“Ben bunları düşünmüyorum, ben hizmeti düşünüyorum. Herkes gibi biz de cevap veririz. Cenab-ı Hak nasıl münasip görürse o şekilde bizi yargılar. Ben bunları hayatımda hiç düşünmedim” dedi.

Son sene Barla’ya gittik. Kabrin olduğu yerde büyük bir ağaca yaslandı. ”Ustad da burada böyle yaslanır, etrafı temasa ederdi” dedi. Zaman zaman o ağacın altına, Ustad’ın saç ve tırnaklarını gömdüklerini söylemişti. Orada biz Mustafa Uyar Bey’in hanımıyla Cevşen okuduk. O yılın mart ayındaydı bu. Sonra mayıs ayında orada altı kişilik kabir alınmış. Himmet Ağabey’e söylemiş herhâlde… Etrafına beton atılarak kabir yeri belirlenmiş. Bir gün geldi rahmetli: “Gözün aydın, kabrimizin yeri alındı!” dedi. Sonra ben hiç merak etmedim, gidip görmek de içimden gelmedi. Kendisi de hiç bahsetmedi.

İçimde sıkıntı vardı

Almanya’ya giderken, hem benim içimde bir sıkıntı vardı, hem kendisinin içinde… Ali Uçar program yapmış, hangi tarihte hangi şehirde olacağını tespit etmiş. Bir aydan fazla bir programdı bu. Dedi ki: “Bu sefer hiç canım istemiyor Almanya’ya gitmek… Ama Ali Uçar çok ısrar etti; onu kıramadım!” dedi. Bir ara: ”Yirmi günde de dönebilirim” demişti. Sonra: ”Yok, bu sefer de Ali Uçar’ın dediği olacak, bir aydan önce dönemem!” dedi.

Ne zaman seyahate çıksa kendisiyle helalleşirdik. Yine helalleştik. “Sıkıldığın zaman, eğer bir ihtiyacın olursa, dershanede vakıf Osman’la asker Mustafa var, onlara söylersin, onlar sana yardıma olur” dedi.

Son hafta Hollanda’dan aradı. O gün sesi çok kısıktı. Önce uçakla gelecekti. Hollanda’dan aradığında: “Ben Ali Uçar’ ı bırakamadım. Onları yalnız göndermek içime sinmedi. Ben de onlara refakat edeceğim” dedi.

Bayram Yüksel

İhsan Atasoy
229-231

Bu yazıyı okuyucu Kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: