İslâm, İttihadı emrediyor

İnsanlar arasında şeref ve izzetli hayat ancak birlikle olabilir, birlik olmazsa maddi ve manevî hayat da ayaklar altında ezilir.  Asr-ı saadette sahabeler arasında ki muvaffakiyetin sırrı da birliğe ve ittihada dayanıyor. Ayni duygu ve düşünceyi birlikte paylaşarak sonuna kadar devam etmişler. Sahabeler arasında cereyan eden hadiselerin özünde de adalet-i mahza ve adalet-i izafiyeye dayanıyor, asla dünyevî meseleler  için aralarına  ihtilaf girmemiştir.

Oysa günümüzde sosyal ve içtimai meselelerin özünde menfaat esas alınıyor. Yani hedef menfaate tabidir. Birey, kitle veya devletler arasında dahi zaman zaman menfaat için çatışmalar oluyor. Gaye-ı hayal menfaatte dayandığı yerde ittifak ve ittihat;  ihtilafa dönüşüyor.

Konumuz âlem-i islâm’ın ittihadı ve ittifakı olduğu için yazının mecrasına Bediüzzaman hazretlerinin reçetesiyle dönmek istiyorum. Asrımızı ve gelecek asırları tenvir edebilecek,  ittihad-ı İslâmın mimarlarından Said Nursî hazretleri bir tarafta âlem-i islâm’ın manevî hastalıklarına derman sunarken, bir diğer tarafta da ihtilâfların verdiği hasar ve problemlere reçete sunmuştur.

Yirmi ikinci mektubunda “Uhuvvet Risalesi”nde, mü’minleri ittifak ve ittihada davet etmiş, aksi durumda ihtiraslarına esir düşenler ittihat yerine; ihtilafa düşerler. Birbirleri ile olan boğuşmaları neticesinde kuvvelerinin hiçe ineceği ve düşmanlarına kolay lokma olacaklarını beyan etmiştir.

“Hâricî ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dâhilî küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer. Bunun için, daire-i islâmiyede eskiden beri tarafgirâne birbirine mukabil, muarız vaziyetini alan ehl-i İslâm o dâhilî düşmanları muvakkaten unutmak maslahat-ı İslâmiye muktezasıdır.”1,  demiş.

Yüce kitabımız Kur’ân’ı Kerim, mü’minleri İttihad-i islâm’a dâvet ediyor: “ Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltiniz. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet etsin.” .2,

Şüphesiz İslâm dini nifak ve şikakı, kin ve adaveti, inat ve hasedi tamamen reddeder; uhuvvet ve muhabbeti esas tutar, mü’minler arasındaki kardeşliğin imandan geldiğini, bu kardeşliğin ise nesebi kardeşlikten daha ileri safhada olduğunu manen emreder. 

Meselâ, mü’minlerin hacda tek tip ihram elbisesini giymeleri, ayni dilden ve ayni aşkla birlikte “Lebeyk”  Buyur Allah’ım, buyur  demeleri, ezanın ayni dilde okunması, şahadettin ayni tarzda getirilmesi ve namazın cemaat ile kılınması gibi ittihad ve Vahdet’te birer örnektir. 

Zaman cemaat ve şahs-ı manevî zamanıdır, ferdin tahribi de, tamiri de sınırlıdır. Birleşme faaliyetlerinde doğan manevî güçler ise sınırsızdır. Bunun için İttihada hedef tek vücut haline gelmek ve bunu devâm ettirmektir…

Bediüzzaman hazretleri, Asr-ı saadet zamanında yaşamamış, amma o asrı hayatında tatbik eden ve yaşayan bir islâm kahramanı ve İslâm birliği sevdâsı ile yanan bir  müceddid!….

Diyor ki:

“Azametli, bahtsız bir kıt’anın; şanlı, tali’siz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi; İttihad-ı İslâmdır.”3,

Hem azametli hem de bahtsız kıt’a, Asya kıta’sıdır. İslâm devletlerinin eski haşmetli günlerinden uzak kalmasının sebebini ittihat eksikliğinden ileri geldiğini vurgulamıştır.

Allah kalplerimizi muhabbet, uhuvvet ve şefkatle doldursun! İttihad-ı İslâmı nasip eylesin.

24.06.2018

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar.

1-Emirdağ Lâhikası- 1, s.154

2- Hucurat, 49/10

3- Mektubat, s.468