İslam’ı doğru tanıtacak tepkiye ihtiyacımız var!

Bugünlerin en yaygın sorusu şöyle geliyor bizlere:

Yabancıların Peygamberimiz’e (sas) karşı takındığı saygısızca tavrı protesto etmek için Müslümanların devam eden tepkilerini nasıl buluyorsunuz? Cevabım kesin ve net:

-Ben İslam’ı doğru tanıtan tepkileri tasvip ediyorum. Korku hissi veren menfi tepkileri doğru bulmuyorum.

– İslam’ı doğru tanıtan tepki nasıl olur?

– İslam’ı doğru tanıtan tepkide en azından yakıp yıkmalar, vurup kırmalar asla söz konusu olamaz. Farklı bir terbiye ve saygı örneği hemen dikkati çeker. Sadece düşünceler dile getirilir, İslam hakkındaki yanlış anlaşılan konuların doğrusu dikkatlere verilir. Ama yakıp yıkma, kırıp dökme asla olmaz.

Zaten yakıp yıkan, vurup kıran tepkiler hem Müslüman’a yakışmıyor; hem de Peygamberimiz’in sünnetinde böyle şiddet tepkisi hiç görülmüyor. Yakıp yıkan tepkilerden ancak bu tepkiye zemin hazırlayan İslam karşıtları memnun oluyor. Çünkü istedikleri malzeme bu vurup kırmalarla onlara verilmiş olunuyor. İslam’a sempati duyan çevrelere bu vurup kırmaları örnek göstererek İslam’a duydukları sempatilerini geri almaları mesajı veriliyor.

Aslında böylesi tepkiler fırsat bilinerek Peygamberimiz’in İslam’ı nasıl bir sabır ve saygıyla anlattığı anlatılmalı, tüm dünyaya bu müstesna örnekler duyurulmalıdır. Özellikle müşrik Hakem bin Keysan’ın Müslüman olmasına sebep olan şu tarihi tavrı her fırsatta hatırlamalı, hatırlatmalıyız.

Hakem bin Keysan, Taif’teki çatışmada esir alınarak Medine’ye getirilen Mekkeli bir müşriktir. Aleyhte konuşmalarıyla bilinen bu adama Efendimiz (sas) Hazretleri yumuşak üslubuyla önce İslam’ı etraflıca anlatır, sonra değerlendirmesini bekler. Hakem tebliği dinledikten sonra, ben bundan bir şey anlamadım, şeklinde saygısız sözlerle çıkıp gider.

Bu tavırdan rahatsız olan Hazret-i Ömer:

– Ya Resulallah izin ver de bu saygısız adama haddini bildireyim, der. Ama Efendimiz’in şu önemli uyarısına muhatap olur:

Ya Ömer, bize düşen, insanları düşündürecek kadar bilgi verip vicdan muhasebeleriyle karar vermelerini sağlamaktır. Yoksa hemen haddini bildirmek değil!..

Bir zaman sonra Hakem yine huzura getirilir. Efendimiz yine aydınlatıcı üslubuyla İslam’ı anlatır. Ama Hakem’de bir saygı işareti yine görülmemektedir. Yine saygısız sözleri tekrarlar. Hazret-i Ömer Efendimiz de tepkisini tekrarlar.

-Ya Resulallah izin ver de şu saygısız adama haddini bildireyim! Bunun imana geleceği filan yok!. Aynı tarihi ikaz yine gelir:

Dur ya Ömer! Bize düşen insanları düşündürecek kadar bilgi verip vicdan muhasebeleriyle karar vermelerini sağlamaktır. Yoksa hemen haddini bildirmek değil!.

Aradan zaman geçer. Hakem bin Keysan verilen geniş bilgi ve gösterilen samimi saygıyı vicdan terazisinde tartarak düşünmeye başlar. Sonunda kararını kendi iradesiyle verir, gelip imanını herkesin gözü önünde gürül gürül ilan eder:

-Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resulüh!.

Bu defa Hz. Ömer gelir Efendimiz’in huzuruna:

-Ya Resulallah, haddini bildirmek istediğim Hakem bin Keysan’ı hiç böylesine samimi halde görmemiştim. Mutlak küfürden tam bir imana giriş yaptı..

Efendimiz’in tarihi uyarısı bu defa şöyle olur:

Ya Ömer! İzin verseydim de ona haddini bildirseydin, cehenneme bir adam atmış olurdunuz. Sabrettik, verdiğimiz bilgilerle kendi vicdan muhasebesiyle karar vermesini bekledik, cennete bir adam kazanmış olduk! Bizim meselemiz, cehenneme adam atmak değil, cennete insan kazanmaktır. Bunu hiç unutmamak gerek!..

İşte burada bizim de unutmamamız gereken sorumuz bu olmalıdır.

-Acaba biz de meydanlarda verdiğimiz öfkeli tepkilerimizle cehenneme adam mı iteliyoruz, yoksa cennete insan mı kazanıyoruz? Gösterdiğimiz şiddet tepkilerinin dünyaya verdiği mesajı ne oluyor, düşünmemiz gerekmez mi?

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: