İslam’ın Nuru

İslam nurundan rahatsız olanlar, ancak kafir ve münafıklardır. Nurdan zarar gelmez; gelirse, murdar şeylere gelir. Taklit ve baskının olduğu yerde, kalıpçılık ve taassup çıkar. Bu da ilim adamlarının özgürlük alanını kısıtlar, ilim adamları farklı ve değişik düşünceleri dillendiremezler. İlim adamları fikirlerini dillendiremedikleri zaman, fikir ve düşünce dünyası donuklaşıp matlaşır ve terakki etmez. Bu da taassup ve cehalete kuvvet verir.

Halbuki meşverette ve hürriyette, insanlar yanlış da olsa fikirlerini beyan eder, doğru çabuk parlayıp gün yüzüne çıkar. Hatalı ve yanlış fikirler de düzelme imkanı bulur. Fikirler özgürce çarpıştığı zaman, hak ve hakikat daima galip gelip, yanlışları bertaraf eder. Cumhuriyet; ortak akıl, meşveret, istişare, şeffaflık, hukukun üstünlüğü gibi değerleri içinde barındıran, insanlık tarafından tecrübeler ile ulaşılmış en mütekamil bir yönetim biçimi ve değeridir.

Bu değerleri iyi çalıştıran devletler ve milletler maddeten terakki ederken, bu değerlerden uzak toplumlar ve devletler ise geri kalmışlar. Geri kalmanın neticesinde ise fakir, sefil, zayıf ve etkisiz kalmışlar. Meşveret ve ortak akla düşman olan totaliter ve tek adam rejimlerinde israf, rüşvet, hırsızlık, adaletsizlik, sosyal dengesizlik vesaire had safhaya ulaşmış, halk ise dünya pastasının çok az bir kısmına erişebilmiştir. Erişilen kısmını da o rejimin çanakçıları kendi arasında pay etmişlerdir.

Yöneten yönetilene hesap vermeli -ki demokrasinin şeffafiyet ilkesidir- yoldan çıktığında ise seçimle yönetilenler tarafından değiştirilebilmelidir. Ülkenin kaynakları bir aile ya da zümrenin insafına ve keyfine bırakılmamalıdır. İşte cumhuriyet ve demokratik değerler, bu gibi hususları teminat altına alabilme imkanıdır. İslam ülkelerinin üretimde, ekonomide, teknoloji, sosyal adalette, dünya sıralamasında hep gerilerde olmasının en önemli sebeplerinden birisi demokratik değerlerin iyi işletilememesinden kaynaklanmaktadır.

Kaynakları belli bir azınlığın yağmalaması, istişare etmek yerine kendi menfaati ve bencilliği doğrultusunda hareket edilmesi, bundan mütevellit geri kalan halkın sefil ve fakir bırakılması hayvanlık değil de nedir acaba. Mesela, bazı Arap ülkelerinin trilyon dolarlık kaynakları bir aile tarafından hesapsız ve savurganca heba edilmesinin en büyük sebebi, otoriter bir rejim tarafından yönetiliyor olmasıdır. Krala kimse hesap soramaz ve kralın aile efradı dünyanın en zengin şahsiyetlerinden oluşmaktadır, ki bunların paraları da hep Batı bankalarında işlem görmektedir. Oysa bu kaynaklar şeffaf bir şekilde eğitime, üretime, adalete ve Müslümanların hizmetine sunulabilse idi, bugün Orta Doğu küçücük İsrail’in oyuncağı olmazdı.

Benzer durumlar diğer İslam ülkeleri için de geçerlidir. Dünya çapında bir Müslüman markasının olmaması süper bir İslam ülkesinin oluşamaması iddiamızı kanıtlayan işaretlerdir. Milliyetimizin rûhu İslâmiyettir. başka millete benzemiyor. “Biz Allah’ın kullarıyız, Allah’ın isimleri adedince birliğimiz var, Peygamberimiz bir, kitabımız bir, kıblemiz bir,..” demekle, hem dünya hem de ahirette beraber yürümemize sebep olacak kuvvetli bağlarla birlikteliğimiz vardır. İşte bu bağın kuvveti derecesinde nispi bağımız da kuvvetli olur. Müslüman gücünü ve şerefini, Allah’a olan mensubiyetinden almaktadır.

Sorularla Risale

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: