İslâmiyet, Empatiyi Emrediyor

Empati, genel anlamıyla bir insanın kendisini, karşısındaki insanın yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, duygularını hissetmesi ve bu anlayışını ona sözlü veya lisan-i hal ile yani beden diliyle anlatmasıdır.

Empati içtimai ve sosyal ilişkilerde de birçok kolaylıkları sağlanmasına yardımcı oluyor. Mesela, kişi muhatabını anlar, düşüncesinden ayrı olanı ötekileştirmeden barışçıl yollarla onu kazanır, problemlere çözüm yolları daha kolay olur, kendini onun yerine koyup akl-ı selim hareket eder, aralarındaki husumet; müspet hareketle ıslah edilir, iletişim kolaylaşır, dolayısıyla samimiyet, güven ve muhabbet artar.

Efendimiz, (a.s.m.) Müslüman Mekke halkı ile Medine’ye hicret ettiklerinde, başta Ensar ailesi olmak üzere Medine halkıyla birlikte birer, ikişer muhacirleri evlerine misafir eder, nafakalarını o mağdur kardeşleriyle paylaşırlar.

Mekke’den Medine’ye hicret eden Efendimiz, (asm) ilk iş olarak toplumsal uzlaşmayı, barış içinde birlikte yaşamayı, empati sağlamak amacıyla sözleşme hazırlar. Medine sözleşmesinde toplumsal açısından önemli unsurlardan bir kaçına değinmek istiyorum, şöyle ki: Yahudi gibi diğer dini gelenekte olanları da vatandaş olarak kabul etmekte ve inanç özgürlüğü getirmektedir. Fidye ve diyet konusunda Müslümanları ve Yahudileri kendi kuralları içerisinde serbest bırakmış, Yahudileri Müslümanların fidye sistemine uyma gibi bir zorunluk getirmemiştir. Himaye altındaki kimse, bizzat himaye eden kimse gibidir. Köleliğin değişmesini sağlanmış, herkesin yasalar önünde eşit olması ve kimseye imtiyazlı davranılmaması gibi empati hassasiyetine vurgu yapılmıştır.

Hadis-i şerifte de: “Sizden birisi kendisi için hoşlanıp istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamaz.” 1

Bu gün Türkiye’nin en yakın sınır komşusu, Müslüman ve bir cihette soydaşlarımız sayılan Suriye halkı, bir iç savaş mağduru haline gelmişler. Bu mağduriyetten dolayı memleketimize de iltica eden binlerce Suriye halkı vardır. Her ne kadar bunlara devlet yardım elini uzatmış ise de, yardımın kifayetsizliğinden olmalı ki, sokak ve caddelerde dilenen birçok Suriyelilere rastlanmaktadır. Tarihte misafirperver, civanmert ve erdem bilinen şanlı bir milletiz. Bu mağdur insanlara empati ile yaklaşmamız halinde şanlı tarihimizi tey’it etmiş olacağız.

Asr-ı hazırın Mebusu, hadim-i Kur’ân, nadire-i cihan, Risale-i Nur’un müellifi hazreti Bedîüzzâman, empati için diyor ki:

“Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir. Bu, fenâ fi’l-ihvân suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini (nefsi hisleri, çıkarları) unutup, kardeşlerinin meziyetleri ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.”2

Empati, kişiler arasında karşılık beklemeden öteki olma becerisi olarak tarif edildiğine göre, her türlü sosyal ilişkilerde nasıl iyi niyet hâkim ise, şerefte de, o niyet hâkim olmalıdır. Örneğin: Kişi namusunu haysiyetini, şerefini ne kadar korumak istiyorsa; karşısındaki insanın da namusunu, haysiyetini ve şerefini o kadar korumakla mükelleftir.

Bu anlamda gerek birey, gerekse toplum olarak ne kadar empatiden yana olduğumuzu kendimizi sorgulasak, herhalde empati ile ne kadar alakadar olduğumuzu çevremizde bulunan fakir ve yoksul insanlardan anlaşılıyor.

Efendimizin manidar bir hadis-i Şerifleri ile konuyu bitirmek istiyorum. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”3

Rüstem Garzanlı

16.6.2016

Dipnotlar.

1-Buhari, İman, 1/9

2- Lem’alar, 21. Lem’a (İhlâs Risâlesi)

3-Buharî, Edep 12,