Kadın-erkek selamlaşmasına ait sorular ve görüşler

Kadın-erkek selamlaşmasını merak eden okuyucum sorusunu şöyle sormuş, diyor ki:

– Akraba hanımlar gelip geçerken selam veriyorlar, ben de selamlarını bazen alıyorum, bazen de almaktan kaçınıyorum. Bu defa da bana sitem ediyorlar, ‘Selamımızı neden almıyorsun? Bizler akrabayız, akraba kadınla erkek selamlaşır.’ diyorlar. Böyle bir ruhsat var mı? Hanımlar akraba erkeklere selam verip selam alırlar mı? Kadın-erkek selamlaşmasına ait görüşler, tavsiyeler nasıldır?

***

Kadın-erkek selamlaşmasına dair çok farklı yorum ve görüşler vardır. Ancak akraba hanım ve erkekler için böyle bir tereddüt söz konusu değildir. Çünkü tarafların akrabalık bağları, verilen ve alınan selamı yanlışa yorumlamaya fırsat vermemekte, bir fitneye de sebep olmamaktadır. Özellikle nikâh düşmeyecek derecede yakın akrabalık söz konusu ise hiçbir mahzur akla gelmez akraba hanımlarla selamlaşmakta. Çünkü akrabalık bağları yanlış yoruma izin vermez. Bu sebeple de akraba erkeklerle hanımlar selamlaşmakta mahzur görmezler.

Demek ki kadın-erkek selamlaşmasında en önemli nokta, selamlaşmayı yanlış yorumlayıp da dedikoduya sebep olmama noktasıdır. Akrabalar arasında ise böyle bir yanlış yorum ve fitne söz konusu olmayacağı düşünüldüğünden, mahzur görülmemekte, caiz olacağı ifade edilmektedir.

Nitekim, yaşlı hanımlara da selam verilir; çünkü yanlış yoruma müsait değildir yaşlılıkları, denmektedir.

Yaşlıların selamlaşabileceği ifadesinden anlaşılmaktadır ki, gençler, (saygı duyup itimat ettikleri tanıdıkları dışında) kalan yabancılarla selamlaşmaya gerek görmezler, bir yanlış yoruma sebep olmak gibi ihtimallerden uzak kalmaya önem verirler. Mecbur kaldıkları yerlerde ise vakar ve ciddiyet içinde selam verip muhatap olurlar.

Bu vakarın tarifinde deniyor ki: Kadın sesine sertlik vermeli, yüzüne de aynı sertlikte vakar tavrı getirmelidir ki konuşma sırasında muhatap yanlış yoruma kaymasın. İnce bir ses, hep gülümseyen bir eda ile yanlış anlaşılacak bir görüntü meydana getirmesin.

Kadın-erkek selamlaşması, çevrenin değerlendirmesiyle de ilgilidir. Şayet çevrenin bu gibi konularda belli bir hassasiyeti varsa, ona aykırı düşecek hareketten de kaçınmak gerekir. Aksi halde dikkatsiz, laubali tavırlar, tarafların çevredeki itibarını bitirir, fitne uyandıran söylentileri de beraberinde getirir. Onun için böyle hassas yerlerde, ‘Kaç sevaptan, girmemek için günaha!’ denmiştir.

***

Safer ayında bela ve musibetler mi yağar?

Soru: İçinde bulunduğumuz safer ayında belalar gelir, musibetler yağar, bunları önlemek için şu dualar okunmalı, şu ibadetler yapılmalı şeklinde söylentiler dolaştırılmaktadır. Safer ayında böyle bir bela ve musibet gelme geleneği var mıdır? Bu aya uğursuz ay gözüyle bakılması doğru mudur?

Cevap: İslâmiyet’te belli ibadetler için tahsis edilen mübarek aylar, günler ve geceler vardır. Ramazan ayı gibi. Ancak belli âfetler, musibetler ve belalar için tahsis edilen uğursuz aylar, günler geceler yoktur. Dolayısıyla safer ayında böyle bir bela ve musibet gelme beklentisi de yoktur, geleneği de…

Ancak bu ayda şu kadar ibadet yapmak, şu kadar dua okumak çok sevaplıdır, diye teşvikte bulunulabilir. Buna yanlış denemez. Söylenen sevabı almak da mümkün olabilir. Çünkü sevap alma olayı, ibadeti yapanın ihlasıyla, ilticasıyla ilgilidir. Kimse oraya giremez, alınacak sevaba sınır da koyamaz.

Ayrıca İslam’da tefeül vardır, ama teşeüm yoktur. Yani hayra yorum yapmak vardır, şerre, uğursuzluğa işaretler çıkararak yorum yapmak yoktur. Bu sebeple de safer ayında hayra yorum yapmak uygun düşer, bela ve musibetlerin geleceğine işaretler çıkararak şerre yorum yapmak uygun düşmez, diye düşünmekte isabet vardır..

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: