Kadınlar Yuvalarına Dönüyorlar

Kadınlar artık çalışmak istemiyor! Sebebi ise evin onlara verdiği huzur.

İyi bir eğitimin ardından firma yöneticisi olmuş bir kadın çıkıp; “Kariyer filan gözümde değil, yeter ki evimde olayım!” dese kimse inanmaz herhalde. Ama duyduklarınız şaka değil. Kadınlar artık çalışmak istemiyor! Sebebi ise evin onlara verdiği huzur. Hatta bunun için şirket hayatından ve makamdan vazgeçip kendilerine evden yürütebilecekleri işler bulan pek çok kadın var.

Evde doyasıya vakit geçirmek ne güzel şey! Hele bir de her şey sustuğunda, semaverdeki çayın demlenmesini bekleyecek kadar vaktiniz varsa! Yahut, çalar saati kurmadan uzanıyorsanız yatağa ve bir yerlere yetişme telaşı olmadan kahvaltı yapabiliyorsanız sabah uyandığınızda aman dikkat edin de keyfinize keder gelmesin! Çünkü, ev hanımlarına sıradan hatta sıkıcı gelen bu ‘hal’ günümüzde çalışan kadınlar için sadece bir hayal.

Sabah 8’den akşam 5’e kadar işte olunca evin tadını kim çıkarabilir ki? Hiç kimse! Hele ki kadınlar… Eve gidince de mesailerinin devam ettiğini düşünürsek, bütün bunları yapmak onlar için adeta imkânsızlaşıyor ve bir özleme dönüşüyor!

Bundandır ki 19. yüzyıldan beri çalışma hayatının içinde mücadele eden kadınlar, şimdilerde hangi şirkette daha iyi mevki alırım düşüncesinden çok kendilerini ‘düşlerindeki eve’ sürükleyecek işlerin peşindeler! Henüz mevzuyu dile getiren akademik çalmalar, istatistikler yok; ama sosyal medyada açılan gruplara bakılırsa, kadınların çalışma hayatıyla ilgili yeni bir akım kapımızda!

Öyle dönüp çevrenizdeki çalışan kadınların azını yoklasanız siz de göreceksiniz. Özellikle iyi eğitim almış iyi mevkilere gelmiş olanlar; koşuşturmaca içinde geçen hayatın yoruculuğundan sıkılmış, evin getirdiği huzuru arıyor; iş hayatında olmak istemiyor. Fakat, geçim derdi, pek çoğunu radikal bir çıkıştan yani ‘işi bırakmaktan’ alıkoyuyor hatta korkutuyor.

Buna rağmen, vazgeçmiyorlar düşledikleri durumdan; ‘ev’ ve ‘çalışma’ hayatını birleştirebilecekleri alternatifler arıyorlar kendilerine. Böylece; aldıkları eğitimin hakkını verebilecekler ve evlerini otel gibi kullanmayacaklar! Anne olanlarsa bebeklerini bakıcıya vermek yerine kendileri büyütecek. Biz de, ev hayatından duydukları mutluluğu işleriyle birleştiren meslek sahibi kadınlarla görüştük…

Vildan Karaağaç onlardan biri. Uzun zaman, bir kadın dergisinde muhabirlik yapmış. Fakat, anne olduktan sonra, bebeğini bakıcıya bırakmak istemediğinden işten ayrılmış. Mesleğini ise evden dergilere hikâyeler, denemeler yazarak devam ettirmiş.

Şimdi ise yine ofise çevirdiği evinin bir köşesinde Turuncu Dergisi’nin editörlüğünü yapıyor. Annelik için işi bırakan başka bir isim Habibe Demircan. Kendisine “Çocuk da yaparım kariyer de” adında ‘kadın–aile’ konulu bir haber sitesi kurmuş. “Bir yandan çocuklarıma bakarken bir yandan kendi işimi yaptım evden. Mütevazi da olsa, aylık belli bir gelirim bile var.” diyor.

Esen Tezel ve Saadet Özen ise çalışma hayatının özgürlüklerini ellerinden aldığını düşünen iki isim. Bu yüzden şirket hayatını bırakıp yabancı dillerini fırsata dönüştürüp, evden çevirmenlik yapmaya başlamışlar.

Bilgisayar mühendisi Yasemin Bölükbaşı da yazılım yapmak yerine evden yürütebileceği bir işi pastacılığı meslek olarak seçmiş kendine şirket hayatının ardından. “Sırf evimin tadını çıkarabilmek için pasta yapmayı öğrendim ve büro hayatını bıraktım. Şimdi mutfağımda kişiye özel tasarımlar yaparak para kazanıyorum. Oğlumu ise bu sayede kendim büyüttüm!” diyor. Daha iyi takılar tasarlayabilmek için 10 yıllık şirket tecrübesini bir kenara bırakan Yeliz Koç, şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Mutlu ve huzurlu olmadıktan sonra kariyer de neyime…” Velhasıl, şimdilik durum böyle!

Mühendisliği bırakınca mutfak işlerinde ne kadar iyi olduğumu anladım!

Yasemin Bölükbaşı (30): “Mezun olur olmaz başladım iş hayatına. Çalıştığım şirket benden, ben halimden memnundum! Sonuçta istediğim mesleği bilgisayar mühendisliği yapıyordum. Ama bebeğim olunca işler değişti. Doğum izninde; evde oturmanın, istediğim saatte kalkmanın, evi otel gibi değil de ev gibi kullanmanın tadını aldım. Buna rağmen işe geri dönerim diyordum ama olmadı. Çünkü o hayatı sevdim! Gel gör ki evde boş boş oturmak, sadece çocuğa bakmakda mantıklı gelmiyordu. Bu yüzden; arkadaşlarımın teşvikiyle pasta yapmayı öğrendim. Ve bunu işe çevirdim. Sipariş üzerine, özel tasarım pastalar yapıyorum şimdi. www.ozelpastam.com adında bir de site kurdum ve kısa süre sonra evimin altındaki daireyi atölye olarak kiraladım. Şimdi hem evimdeyim hem de kendi işimin sahibiyim. Çocuğum da ellerimde büyüdü.”

***

Çocuğum için bıraktığım işime artık dönmek istemiyorum!

Vildan Karaağaç (30): “Üniversitede radyo televizyon ve sinema okudum. En büyük hayalim yönetmen olmaktı. Ama sektörde tutunmak zor! Bu yüzden bir kadın dergisinde muhabirliğe başladım. Fakat, bu hareketli hayatı kızımın doğumuyla bıraktım. Evden dergilere hikâyeler, denemeler; medya ajanslarına projeler yazmaya başladım. Kızım büyüyene kadar, böyle idare ederim diyordum derken kızım okula başladı. Ama ben bu işten vazgeçemedim. Çünkü saatlerini, kendime göre ayarlayabildiğim, “home-office” denilen çalışma hayatının tadını bir kez aldım. Hâlâ bir gün, yönetmen olacağıma inansam da sanırım ilk adım, bunun için bir kadın ve bir anne olarak evinden, ailesinden feragat etmekten geçiyor. Bunu göze alamamak eski kafalılıksa evet ben eski kafalıyım.”

Başarı kariyerse ben kariyer yapıyorum

Habibe Demircan (28 ): “Lisede belliydi hedefim: ‘Gazeteci olacaktım’ Oldu da! İletişim Fakültesi’nden diplomamı alır almaz, stajyerlik yaptığım gazetede işe alındım. 4 yıl çalıştım. Bizim meslek zordur. Öyle sabah 9 akşam 5 diye bir şey yok. Eve gitsen de mesain bitmez. Benim de öyleydi. Ne zaman evlendim, hamile kaldım bunun böyle gitmeyeceğini anladım. Ya kariyeri seçecektim ya da çocuğumu istediğim gibi büyütmeyi… Annelik duygusu ağır bastı tabii. İşi bıraktım. Sadece çocukla ilgilenmek de mantıksız geliyordu. Bu yüzden, bir yandan bebeğime bakabileceğim bir yandan mesleğimi devam ettireceğim işler aradım kendime. Ve aylık 75 bin kişinin ziyaret ettiği ‘kadın-aile’ konulu bir haber sitesi kurdum: “Çocuk da yaparım kariyer de”. Kısacası başarı kariyerse, ben kariyer yapıyorum!”

***

Daha verimli ve mutluyum

Esen Tezel (32 ): “Okul bitince,’bir yerde düzenli çalışmak gerekiyor!’ hissine kapılıyor insan. Bende de öyle oldu. Marie Claire Dergisi’nde çalışmaya başladım. Ardından Can Yayınları’na geçtim. Orada 3 yıl halkla ilişkiler yaptım. Ama baktım böyle bir hayat bana uymuyor; bu yüzden bıraktım. Çalıştığım yerlerde problemler yaşadığım için değil; aksine çok iyiydi her şey. Fakat saatleri belli bir hayat beni kısıtlıyor. Özgür olduğumu hissedemiyorum. Şimdi tam tersi, piyano dersleri veriyorum çocuklara. Çeviriler yapıyorum yayınevlerine. Her halde Kafka’nın ‘Milena’ya Mektuplar’ kitabını Türkçeye çevirmek başka türlü yapılmazdı. Picus Dergisi’nin editörlüğü de bende. Ama hepsini evden yapıyorum. Üstelik çalışma saatleri bana kalmış. Bu daha verimli ve mutlu olmamı sağlıyor.

***
Hayatımı yaşayamadıktan sonra koordinatör olsam ne olur

Yeliz Koç (33 ): “Üniversitede okurken, hayalim çok konuşulacak takı tasarımları yapmaktı. Rotam dahi belliydi: İstanbul’a gidecek, çizimlerimi işe girdiğim şirketlerde konuşturacaktım. Dile kolay, 10 yıl çalıştım bunun için. Ama geriye tasarımlarım değil, iş dünyasının bana kattığı yorgunluk kaldı. Elde edeceğim kariyer de en fazla ‘koordinatörlüktü’ hâlbuki. Hayatımı yaşayamadıktan sonra koordinatör olsam ne işe yarayacak? Sadece koca bir ‘hiç’. Bu yüzden, 2 yıl önce şirket hayatına veda ettim. Şimdi evden çizimler yapıyorum. Hem de 10 yıllık tasarım hayatımda çizdiklerimden, çok daha iyileri çıkıyor ortaya. Çünkü çizmek istediğim vakitte oturuyorum masama. İşe gitme, gelme stresi taşımıyorum. Geziyorum, okuyorum ve daha güzel şeyler çıkıyor böylece. Kısacası, huzuru, mutluluğu hatta işimdeki başarıyı evimde buldum!”

***

Bir daha büro insanı olmam!

Saadet Özen (39): “Can Yayınları’nda 8 sene tam zamanlı olarak çalıştım. Fransızca editörü olarak… Fakat saatlere bağlı çalışmak bana göre değil. Pek çok işi bir arada yapmayı seviyorum ben. O yüzden bıraktım işi. Bir daha da, büro insanı olmadım, olmam da. Peki ne yapacaktım? Tabiî ki çevirmenlik! Hem de istediğim yerde, canımın istediği saatte! ‘Huzursuzluğun Kitabı’ mesela benimle Liverpool- Galatasaray maçına bile gitti. Bir yere bağlı olmadığımdan turist rehberliği de yapabilirdim. Ko-kartlı rehberdim sonuçta. Onu da yaptım, yapıyorum da hâlâ. Ve belgeseller… Şimdi de evden belgesel hazırlıyorum. 2 arkadaşımla birlikte bir yapım şirketi kurduk: ‘Niva Yapım’ Ben araştırma-metin yazma safhasıyla ilgileniyorum. Bütün bunların yanında Boğaziçi Üniversitesi Osmanlı Tarihi’nde yüksek lisansımı tamamladım. Dışarıdan dergilere editörlük yaptım. Bunların hepsini, bir yere bağlı olmadan evimden çalıştığım için yapabildim ama!

Bediüzzaman Said Nursi diyor ki…

“Mim”siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer’-i İslâm onları
Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. Temizlik zînetleri;
Haşmetleri hüsn-ü hulk, lûtuf ve cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı. (Sözler, Lemaat)

Sevim Şentürk

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: