Kainat Kitabından Bazı Sayfalar

Şanı yüce Allah’ımız, bizi buraya kim gönderdi, ne için gönderdi ve en son nereye gideceğiz,  endişesinden kurtarmak için, bize Kur’an-ı Kerimi gönderdi. Ta ki çok şerefli mahluku olan biz  müşkülümüzü çözelim diye. O Kur’ânı Kerim ki, Mehmed Akif’in dediği gibi “Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için” indirilmemiştir. Belki bu şerefli mahluk olan insana, kim olduğunu bildirmek ve yapacağı vazifeyi tayin etmek için nazil olmuştur. Aynı zamanda başka kitaplar gibi geçici değil,  hükmü kıyamete kadar geçerli olan, İlâhi bir Kanun, bir yol gösterici olarak, Rabbimiz tarafından bize gönderilmiştir.

Yine Kur’an-ı Kerim; aklını kullanıp düşünenlere, imanlarını takviye etmek için, kâinat kitabını okumalarını emrediyor. Kafası çalışıp kalp gözü  kör olmayanlar için, kâinat kitabında,  büyük ibret dersi bulunduğu şüphesizdir. Zaten bu âlemde hiçbir şeyin nizamsız, intizamsız, yaratıldığını göremezsiniz. Belki her şey Allah-u teâla‘nın sıfatlarının tecelli yeri olup, Şanı Yüce olan Allah’ın   Esma-ül Hünsasını (Güzel İsimlerini) onda  görebilirsiniz.

Bu insan, vücudunu olumsuz yerlerde yıpratmaması için, Allah gönderdiği Kur’an-ı Kerimde: “İman edip yararlı işler yapanlar ise bütün insanların en hayırlılarıdır”, “ Onların mükâfatı Rableri tarafından altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. İçlerinde  ebedi kalacaklardır. Allah onlardan hoşnut, onlar da On’dan hoşnutturlar. Bu mükâfat, işte Rabbine saygı duyanlara aittir!”(Beyyineh 7-8) . buyurmuştur. Evet! Hiç şüphesiz ki: Bu âlemde o kadar nimetleri bize ihsan eden Allah, O alemde Cennet gibi mükemmel bir mekânı de yaratabilir ve yaratmış ve Allah’ı memnun etme çabasında olanları lütuf olarak oraya koyacağını va’d etmiştir.

Onun o eşsiz merhametini bu dünyada da görebiliriz. Mesela,  Allah, “Rezzak” (Rızık veren) sıfatı ile her canlı mahlûka göre rızık hazırlamış. Öyle hazırlamış ki; bitkileri hayvanların imdadına, hayvanları insanların yardımına koşturuyor. Tarlaları insan için türlü türlü mahsulatı üretebilir kapasitede akıl almaz bir fabrika, bir laboratuar yaratmış.

Bu akıllı insan küçücük tohumlara bakınca, hangisi nedir fark edemezken, kesif toprak onları fark edip içinde programlanmış en ince özelliklerini yer altında toprak ayırıp meydana çıkarıyor. Demek toprak o işi yapmıyor Allah yapıyor. Büyük bir bidona tartarak 500 kilo toprak koysak, oraya bir ağaç diksek, ağaç büyüyerek 300 kilo ağırlığında olduğu halde, topraktan 1 kilo bile noksanlaşmadığını görürüz. Acaba bu ağaç bu kiloyu nereden aldı? Aklı başında olan insan bunu düşünmeyecek mi?

 Şanı yüce Allah’ımız gül çiçeğini yaratıp, onun letafetiyle, güzelliğiyle, kokusuyla, gözümüzü ve burnumuzu okşamasını murad etmiştir. Gülü, çoluk çocuk ve kaba insanlar, ellerini sokup kolayca yok etmesinler diye, gülün çubuklarına silah olarak dikenler takıp onu muhafazaya almış. Hatta bu silahlandırma yalnız güle mahsus kalmamış. Bütün mahlûkata, kendine mahsus bir savunma kabiliyeti vermiş. her yaratığa korunabilmesi için bir çeşit silah vermiş. Sivrisineğin savunma kabiliyetini gör, kirpinin oklarına da bak, tehlikeyi gördü mü  nasıl dikenlerini çıkardığını düşün! Saldırgan tilkiden korunmak ve ev sahibinden  yardım istemek amacıyla çığlık atan tavukları dinle, bütün mahlukata hayatlarını devam ettirebilmeleri ve düşmanlarına karşı gelebilmeleri için, ayrı ayrı silahlar Allah tarafından verildiğine şahit ol.

Ormanların kralı olan aslan canavarları parçalayabiliyor, ama anne olunca, Allah tarafından onun içine konulan o annelik şefkat duygusunun hakimiyeti ile, bulduğu eti  kendi yemeyip yavrusuna yedirir. (Gayri meşru yollarla anne olup sonra çocuğun derdinden kurtulmak için yavrusunu çöplere atabilen insan kıyafetinde iki ayaklı canavarların kulakları çınlasın). Evet mahlûkata verilen savunma cihazları ve onların içine yerleştirilen bu şefkatli duyguları onlara kim verdi? Şuursuz mahlûklar bilmeseler de, biz insanlar onlardaki o halleri seyrederken, onlarda Allah’ın hikmetinin büyüklüğünü görmeyelim mi?

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org