Kaldır Siyah Perdeleri Aradan

Edebiyat, resim, müzik, çini, seramik ve yazı gibi konular birer sanat dalıdır. İlham ile hareket eden sanatçıların elinden çıkarlar ama onları gören insanların içindeki estetik duyguları da harekete geçirirler.

Sanatçı eserini yaparken kullandığı desen ve renk sonsuz olduğu için onların bileşimleri de sonsuz olur. Desen çizimlerinin elemanları, ilkeleri vardır ama kullanılacak malzemeleri sınırsızdır. Kompozisyon, perspektif, düzen ve form ile sanatçının anlattığı konu daha başka bir önem taşır. Bazı eserlerde buna ışık da eklenir. Bütün bu araçlar sanatçının özgün sanatını belirleyen faktörlerdir.

Sanat eserlerinde uygulanan renklerin sanatçının yaşadığı ortama, kültüre göre farklı anlamları vardır. Mesela kırmızı renk: ABD’de tehlike, Fransa’da: asalet, Mısır’da ölüm, Hindistan’da yaşam, Japonya’da öfke ve tehlike, Çin’ de ise mutluluk anlamları taşır.

Her sanatçı kendi yapıtlarıyla sanatının arkasında görünür, tanınır. Aynı kategoride diğer sanatçılarla arasındaki yetenek farkları, ifade biçimleri o eserlerin sanatsal değerini gösterir.

İnsanlar tarafından üretilen sanatları teşhir için galeriler olduğu gibi evrende de ilahi sanatların çok sayıda galerisi vardır. Oralarda birbirinden çok farklı boylarda, canlı, cansız, sıcak veya soğuk, hareketsiz veya hareketli sayısız sanat eserleri sergilenmektedir.

Başını kaldırıp gökyüzüne bakan, teleskoplarla, uydularla evreni inceleyen insan; orada hareketleri, hızları, eğilimleri, büyüklüklüleri, şekilleri, yörüngeleri, atmosferleri ve sıcaklıkları birbirinden çok farklı galaksileri, yıldızları görür.

Sanat galerilerinde sergilenen eserlere bakanlar; insan sanatının nerelere kadar uzandığını seyrederler, sanatçısına hayran olurlar, ama aynı insanlar gökyüzüne bakınca oradaki ilahi sanatlar karşısında akılları hayretler içinde kalır mı acaba?

Ya da elementlerin atomlarına bakınca elementlerin çekirdekleri, elektronları ile birbirleriyle birleştiklerinde aralarındaki bağlarla kurulan atomik dizilişlerdeki sanata ne demeli? O dizilişe göre değişen fiziksel ve kimyasal özellikler, inorganik yapıdan organik yapıya geçince kazanılan hayat, canlılıklar nasıl bir sanat eseridir.

Ve o canlının ölümüyle başka canlıya geçen atomlar, yeniden özel dizilişler, cansızlardan, bitkilere, bitkilerden hayvanlara ve insanlara, hayvanlardan bitkilere veya insanlara geçişlerdeki güzellikler ve hareketler hangi sanat eserlerinde vardır ki? Sanatsever insanlar bunları hiç düşünürler mi? Veya onları yapan sanatçılar, kendi eserleriyle bu ilahi sanat eserlerini kıyaslarlar mı?

Peki mikroskopla görülebilen tek hücreli canlılardan, bitkilere, hayvanlara ve insanlara kadar uzanan maddi güzellikler, renkler, desenler, canlılık, hayat ile kendini gösteren sanat eserlerini başka nerede görebiliriz ki?

İnsanın san’atıyla Halıkın san’atı arasındaki fark: İnsan kendi san’atının arkasında görünebilir; amma Halıkın masnuu arkasında yetmiş bin perde vardır. Fakat, Halıkın bütün masnuatı def’aten bir nazarda görünebilirse, siyah perdeler ortadan kalkar, nuraniler kalır. (M. NURİYE, 10. Risale)

* Sâni-i Zülcelâlin san’atında, harekât nihayet derecede muhteliftir. Meselâ, savtın süratiyle ziyâ, elektrik, ruh, hayal süratleri ne kadar mütefâvit olduğu mâlûm. Seyyârâtın dahi, fennen harekâtı o kadar muhteliftir ki, akıl hayrettedir. (SÖZLER, 31.söz)

Kur’an ayetlerinin yavaş yavaş indiği zamanlarda Kâbe duvarlarına altınla yazılıp asılan kasideler, o günün sanat eseri sayılan en güzel edebi metinleriydi. Şair Lebid’in kızı Kur’an ayetlerini duyunca babasının eserinin artık bir kıymetinin kalmadığını görür ve onu oradan indirir.

Kur’ân, o asırdan tâ şimdiye kadar öyle bir belâgat göstermiş ki, Kâbe’nin duvarında altın ile yazılan en meşhur ediblerin “Muallakât-ı Seb’a” nâmiyle şöhretşiâr kasîdelerini o dereceye indirdi ki, Lebid’in kızı babasının kasîdesini Kâbe’den indirirken demiş: “âyâta karşı bunun kıymeti kalmadı.“(SÖZLER, 25.Söz)

Yeryüzündeki bütün sanat eserlerini gören kimseler,sanatseverler, onları yapan sanatçılar; bir o sanatlara baksınlar bir de evrendeki ilahi sanatlara, sonra canlı cansız, tüm sanat bu eserlerinin sanatkârını görmek için iyice düşünsünler.

O’nu görebilmek hem çok kolay, hem de çok zordur. Kendi sınırlarını bilip O’nun sınırlarını anlamak için ilahi sanatlardaki sebepler perdesini kaldırmak gerekir. Sebep-sonuç ilişkilerinde, sebeplerin öyle sonuç vermesini isteyen o irade, o güç kim? Sebepleri yaratanı bulmadan o eserlerin sahibi bulunmaz ki.

Galerideki eserleri sanatçıya veren insan, bu sefer onlarla mukayese bile edilemeyecek ölçüde sanat değeri taşıyan milyarlarca eserleri, tesadüfe, tabiata vermeye kalkabilir mi? Kim kalkarsa da, yazıklar olsun o akla. Hem de o akıldan istifa etsinler, ta ki akıl, onlardan utanmasın!

Dr. Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: