Kanuninin Kültürü Bize Yeter, Katerina Kültürüne Ne Hacet!

dugunAynı inancı, ayni değerleri paylaşan, ayni medeniyete sahip ayni topraklar üzerinde yaşayan insanların kültür, örf, adet, giyiniş, edebiyat ve sanatlarında ayrı farklılıklar görünmektedir. Bu farklılıklar elbette bu toplumun medeniyetinin zenginlikleridir.

Bu kültürel ayrılıklar; İslamiyet’ten öncede de vardı, sonradan da, yalnız İslamiyet’in gelişiyle batıl adetler kaldırılmış İslam’ın adetlerine uygun kültürler günümüze kadar devam ede gelmiştir. Elbette güzel geleneklerle birlikte sünnette uygun olmayan örf ve adetlerde görünmüyor değildir,

Son zamanlarda artık bölge farkı kalmadan, birçok düğünlerde erkek kadın karışık, kol kola dans etmektedirler. İslamiyet’e uygun olmayan bu karışık, açık saçık oyunlar, yurdumuzun tümüne yayılan adeta bir gelenek haline getirilmiştir.

Oysa Kanuni Sultan Süleyman, Fransa’da dans adı altında bir oyunun oynandığını duyunca, Fransa Kralına bir mektup yazar: “içinde kadın erkek birbirine sarılmak suretiyle insanlar arasında oyun oynanmaktadır. Bunun içimize de sıçrayacağından endişem var! Derhal dans denilen bu oyununun kaldırılmasını, aksi takdirde ordumla beni karşınızda göreceksiniz” demiş,

Görüldüğü üzere adaba uygun olmayan bir âdetin Fransa’dan, memleketimize sıçrayabileceği ihtimaliyle, dinine örf, adet ve kültürüne bağlı olan ecdadımız, savaşı bile göze alırken; Fransalı Katerina’nın bu oyun kültürünü memleketimizde oynatılması, Kanuninin ruhuna ne kadar uygun düşer. Sorsan? Cevap: “Ne yapalım düğün bir kere yapılır, biraz da millet eğlensin” diyecekler,

Ecdadımızdan günümüze kadar ananevi olarak sürdüre gelen birçok kültür,gelenek ve adetler sosyal hayatımızın meşru istek ve arzularına uygun ve yeterli olmasına rağmen,İslam diyarı olan memleketimizde, gayri ahlakı harici kültürleri büyük masraflarla istimal edilmesi, hem dinimize hem de kültürümüze uygun düşmüyor.Kanuninin kültürü bize yeter,Katerina kültürüne ne hacet!..

Anadolu’da imkânların bol olduğu hasat sonrası, sonbahar mevsiminde düğünler yapılırdı, yapılan düğünlerde arabana, ney, kaval benzeri çalgı aletleri çalınır, erkek kadın ayrı yerlerde oynarlardı. Düğün masrafı herkes bütçesine göre yapar, düğünler mevlitli yemekli, dualarla sünnete ve kültüre uygun yapılırdı, ne güzeldi o günün düğünleri!..

Konu gelenek ve kültürden açıldığı için, biraz da; Trakya’nın güzel ve şirin illerinden Kırklareli’nin yağmur duası geleneğinden söz etmek istiyorum:

İslam ülkelerinde ilkbahar mevsimi kurak geçtiği zaman “yağmur duası ve namazı” kılınıyor.

 Bediüzzaman Hazretleri Mektubat eserinde, yağmur duasıyla ilgili şöyle diyor:

Yağmursuzluk yağmur namazının sadece vaktidir. Yağmur duası ve namazı sadece Allah’ın rızasını kazanmak için eda edilir. Yağmur yağması için değil.”

Musibet ve sıkıntılar insanı ibadete teşvik ediyor. Asıl maksat Allah’ı bilmek ve o’nu tanımaktır. Yapılan ibadetlerin gayesi de bu olmalıdır. Dua ve ibadetler maddi veya manevi ihtiyaçların temini için yapılmaz. İbadetin illeti Allah’ın emridir. Neticesi ise Allah’ın rızasını kazanmaktır. İşte ihtiyaç ve sıkıntılar da, bu ibadetlerin vakti geldiği için yapılır. Örneğin yağmursuzluk, yağmur duasının bir vaktidir. Yağmuru yağdırmak için yapılmaz. Asıl ihtiyaçları bilen ve ona göre her şeyi tanzim eden Allah’tır. O’nun işine karışmak divaneliktir.

Kırklareli halkı herhalde yağmur duasının ehemmiyetini, mana ve mevhumunu anladıkları için, ibadet niyetiyle hemen her köyde “yağmur duası ve namazı”nı eda ediyorlar. Yağmur yağarsa “şükür duası,” yağmasa  “yağmur duası” yapılır. Bu dualar nisan ayında başlar, haziran sonuna kadar devam eder…

Ekin biçilmeden, hasadı yapılmadan Allah’ın vereceği nimete karşılık “şükür ibadeti”ni peşinen eda eden, bu halkın emeğinde de bereket görünüyor. Tarım uzmanı olmam hesabiyle, Ülkemizde birim alanda alınan buğday verimi 2006 yılı “FAO” istatistiklerine göre ortalama 215,2 kg/dk. iken; Trakya bölgesinde ise dekardan alınan buğday verimi 429.0 kg/dk.dır. Hem bölgenin 600 mm civarında yağış alması hem de halkın fiili ve kavli duaları, Rahman ve Rezzak olan Cenab-i Allah tarafından neticesiz bırakılmadığı kanaatindeyim. Ekinlerde ki bereket onu gösteriyor.

Kırklareli ilk defa birinci Murat zamanında 1363 yılında Osmanlıların eline geçmiş, daha sonra Balkan savaşı ile birinci dünya savaşı sıralarında Bulgar ve Yunan işgaline maruz kalmış, 10 Kasım 1922’de özgürlüğüne kavuşmuştur. Kırklareli’nin halkı genellikle Bulgaristan, Yunanistan, Boşnak, Arnavut gibi Avrupa muhacirlerinden, kısmen de Romen halkından oluşmaktadır.

Kırklareli’de hububat, ayçiçeği, şeker pancarı, mısır ve bağcılık ileri safhada yetiştiriliyor. Kısmen de Tekstil ürünleri imalatı da yapılmaktadır. Esnafın ticareti çoğunlukla semt pazarına yöneliktir. Kırklareli gelişmekte olan bir ilimizdir. Halkı mütevazıdir.

Tarihi bir yapıya sahip olan Kırklareli’nin merkezinde kol ve dalları semaya uzanmış, onlarca insanı gölgesinde ağırlayan, kocaman asırlık çınar ağacı büyük haşmetiyle Kırklareli’nin tarihini tescil ediyor. Ayrıca tarihi camilerden; Hızır bey camisi(Ulu cami) 1383–1384 yılında yapılmış,

Hızır bey camisi imam hatibi, Kırklareli’nin halkından nüktedan, belagati beliğ ve fazıl insan, büyüklere saygıdan genç, küçüklere ihtiyar diyen, kardeşliği pekiştiren, daima cebinde ki akide şekeriyle ikramda bulunan Ali Kutlugün hoca tarafından cami itina ile deruhte edilmektedir. Ayrıca, Kadı Emin Camisi, Kapan Camisi gibi tarihi camiler de bulunmaktadır.

Memuriyet icabı iki sene Kırklareli’de kaldım. Memnuniyetimi bihakkın ifade etmekten zorlanabilirim. Birçok portreden birkaçını beyan etmekten mahzur görmüyorum.

Şöyle ki: Hızır bey camii (ulu cami) eski imamı, Hamit Oruç ağabeyinin ilerlemiş yaşı ve rahatsızlığına rağmen, hizmet-i Kur’aniyede ki gayret, azim ve şevki,

Yakup Işıklar abinin tevazuu, gıybetten uzak duruşu, hoş görü ve muhabbetti, Merhum Sedat Kuranlı’dan; Demokratı, misafirperverliği, davanın ciddiyeti, Mehmet Şaylan hocanın fedakârlığı, hizmete verdiği önem ve ehemmiyeti, gayret ve ciddiyeti,

Mümin ağabeyinin, sakin, vakar, iktisat ve kanata verdiği önem ve ehemmiyeti, Fırıncı Sait Azmanoğlu’nun, misafirperverliği, sadakaya verdiği önemi, meslek ve meşrep farkı gözetmeden inancını her sahada serfuru etmeyi ve daha sayamadığım birçok kadirşinas Kırklareli halkın her birisinden ayrı ayrı gördüğüm meziyet ve güzellikleri, istifademe medar olmuştur.

Ayrıca: Romen kardeşlerimiz tarafından yayla mahallesinde yaptırılan mimariyle, yeşil alanıyla, düzen ve tertibiyle takdire şayeste olan camilerinde kıldırılan Ramazan ayı teravihleri, coşku ve heyecan dolu bir ayrıcalıktır,

Teravih namazı için camiye gittiğimizde ilgi ve iltifatlarına hayran kaldım. Namaz tesbihatı için bir gurup genç tarafından okunan ilahiler ve Peygamberimizin ruhaniyetine edilen salât ve dualar, ibadete başka bir haz ve heyecan vermektedir.

Kırklareli’de alevi suni ayrımı pek yapılmaz, birbirlerine kız verir alırlar, beraber ticaret yaparlar. Aleviler kirvelik geleneğine ve etkinliklerine bağlıdırlar. Her sene haziran ayında Kofçaz ilçesi Topçular köyünde “Topçu baba geleneksel anma etkinlikleri” yapılır.

Semahların dönüldüğü anma etkinliklerine İl valisi, il ilçe belediye başkanları, kaymakam, Siyasi parti mensupları, milletvekilleri, kanaat önderleri, il dışından Hacı Bektaşi veli Anadolu kültür vakfı başkanı, Bektaşi federasyon üyeleri ve çevre halkın katılımıyla şenlikler yapılır. Yemek ikramı ve Topçu baba türbesi ziyareti ile etkinlik son bulur. Şenliklerimiz de, dua ve niyazlarımız da hep birlikte yapılır, bu memlekette!..

Memleketimiz güzel, insani güzel, ahlakı güzel, örf ve adetleri gelenekleriyle güzel; varsa ayrılıkları o da toplumun kültür zenginlikleridir. Yeter ki biri diğerini kabullensin, hoşgörü olsun. Selamlar,

Rüstem Garzanlı / DİYARBAKIR

Kamu Yöneticisi