Karanlığın Melekleri

“…Fâtır-ı Hakîm, elbette ruha çok lâyık ve hayata çok münasip, şu nur denizinden ve hattâ şu zulmet bahrinden, şu havadan, şu elektrik gibi sair madde-i latifeden bir kısım zîşuur mahlukları vardır. Hem pek çok kesretli olarak vardır.” (Sözler, 29. Söz)

Su ve toprağın, ruh ve hayatla doğrudan ilgisi görülmediği halde, bunlardan bu kadar çok canlı türünün yaratılması gösteriyor ki, güneş ve yıldızların ışıklarından, elektrikten, havadan hatta karanlıktan da latif varlıklar yaratılabilir.

“Karanlık” kelimesi üzerinde kısaca duralım.

“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur.” (En’âm Suresi, 1)

Bu âyet-i kerîmede; Allah’ın, zulümatı (karanlıkları) ve nuru var ettiği beyan edilmekle, karanlığın da bir mahluk olduğu ve her mahluk gibi onun hakikatinin de esmâ-i İlâhiyeye dayandığı ders veriliyor. Bir kısım melekler nur unsurundaki esmâ tecellilerini seyrederken bir kısmı da karanlıktaki tecellileri seyrederler.

Allah’ın bütün esması nuranî olduğuna göre taş da, toprak da, ışık da karanlık da bu nuranî isimlerin tecelli etmesiyle meydana gelmişlerdir. Buna göre, Cenab-ı Hak, karanlığı yaratmakla bir celâl tablosu sergilemiş, onu tefekkür ve onun tesbihlerini temsil edecek melekler de yaratmıştır. Karanlığı temaşa ve tefekkür için yaratılan bu meleklerin karanlıkla doğrudan bir ilgileri yoktur.  Bütün meleklerin kün emriyle doğrudan yaratılan nuranî varlıklar olduğu malûmdur. Nitekim sudan ve topraktan yaratılan canlıları tefekkür eden ve onların tesbihatını temsil eden melekler de nurdan yaratılmışlardır, bunların yapılarının da su ve toprakla bir alâkası yoktur.

Bu ayet-i kerimede karanlığı ve aydınlığı Allah’ın yarattığı ders verildiği gibi, bir başka ayette de ölümü ve hayatı yine Allah’ın yarattığı beyan edilmektedir.

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağınızı imtihan için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi, 2)

İnsan, gündüzün aydınlığında dağları, denizleri, ağaçları, çiçekleri seyrettiği gibi, gecenin karanlığında da yıldızları ve ayı seyreder.

Ve yine insan, hayatta iken dünyadaki dostlarıyla görüştüğü gibi, kabir âlemine imanla göçtüğünde de maziye göçmüş bütün sevdikleriyle görüşür. Bunun bir küçük misalini hayatta iken de yaşıyor ve biliyoruz. Uyanıkken birlikte çalıştığımız insanlarla görüşürüz, uykuya daldığımızda ise rüya âleminde başka diyarlara göçer, uzaktakilerle buluşuruz.

Bu kadar farklılıkları bizzat gördüğümüz ve bildiğimiz halde, görgü ve bilgimiz ötesi farklılıkların bulunabileceğini de rahatlıkla kabul ederiz.

Yasin Sûresinde beyan edildiği gibi, “O, yaratmanın her türlüsünü bilir.” (79)

Dilerse, güneşten kopan bir ateş parçasından okyanuslarla çevrili bir dünya yaratır, dilerse o denizleri karalara çevirir ormanlar yaratır ve o ormanlarda çıkan yangınlardan yine ateş yaratır.

Dilerse sudan çiçekler yaratır, dilerse ırmaklardan elektrik akımı yaratır.

Dilediğini süründürerek yürütür, dilediğine iki ayak, dilediğine dört ve altı ayak takar. Hepsi de yolculuklarını rahatça yaparlar.

Dilediğine suya girmeyi yasaklayıp göklerde uçurur, dilediğine karaya çıkmayı yasaklayıp denizlerde yüzdürür.

“…Hattâ şu zulmet bahrinden, … bir kısım zîşuur mahlukları vardır”, ifadesi, bu davanın delilini de birlikte beyan etmektedir. Yani denizlerde birbirinden farklı bu kadar balık türünü yaratan Allah, şu “karanlık denizi”nden de yine birbirinden çok farklı nice melekler yaratabilir.

Ve yaratmıştır.

Prof. Dr. Alaaddin Başar – Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: