Katsayımızı arttırabiliyor muyuz?

Önce çok basit ve ilk nazarda başlıktaki konuyla hiç ilişkisi yokmuş ve “absurd” (gülünç, manâsız) gibi gözüken, gerçekte ise başlık konusuyla çok yakından ilişkili iki soru soralım:

1 – “Pişmaniye” adlı tatlı size neyi hatırlatıyor ve onun yapılışından alınabilecek en mühim ders sizce ne olabilir?

2 –  Katsayımızı arttırabiliyor muyuz?

* * *

Yukarıdaki ilk soruda bulunan “Pişmaniye” kelimesinin herhangi bir insanın zihnindeki çağrışımı; bilhassa İzmit’inki meşhur olan, başlıca un, şeker  ve su karışımı ve çok ince beyaz liflerden ibaret bir tatlı olur. Fakat, matematikte “üstel fonksiyonlar” dersini öğrenmiş birisi, uygulamasını da yapabilirse, “üstel fonksiyonlar”ın matematiksel gerçekliğinin günlük hayattaki en çok rastlanan misalinin pişmaniye tatlısının yapılış şeklinde olduğunu da görebilir.

Yukarıdaki ikinci soruda bulunan “Katsayımızı arttırmak” ise, herhangi bir insanın zihninde ilk anda, sahip olduğumuz bir veya birden fazla binanın (bilhassa belediye seçimleri öncesinde onlara kaçak kat ilave inşaatı ile) kat sayısını veya devlet memuruysak maaşımızın yan ödeme katsayısını arttırmak çağrışımlarını yaptırabilir. Fakat “kat sayımızı arttırmanın”, ehemmiyeti ve lüzumu bunlarla asla kıyaslanamayacak çok mühim bir şekli daha vardır.

“Kat sayımızı arttırmanın” o manâsını da göz önüne alarak gereğini yapabilenlere ne mutlu…

Fazla merakta bırakmamak için, onun açıklamasına geçebiliriz.

* * *

Yıllar önce, camiden çıkarken rastladığım bir arkadaşım  İstanbul Mecidiyeköy meydanında iç turizmle ilgili bir tanıtım fuarı kurulduğunu söyleyerek oraya benim de gitmemi tavsiye edince, ben de o civarda olduğum için oraya gitmiştim.

O fuardaki çeşitli vilayet ve kazalarımızın turistik tanıtımının yapıldığı reyonlar arasında, İzmit şehri reyonunda “Pişmaniye” adlı bir tatlının yapılışının gösterilmesi, benim için daha alâka çekici olmuştu:1,5 Metre kadar çapında büyük bir tepsinin etrafında ayni aralıklarla ayakta duran ahçı elbiseli üç kişi, simit şeklindeki bir hamuru hep birlikte elleriyle çekip uzatarak onun çapını tepsinin çapına kadar genişlettikten sonra, 8 rakamı şeklinde onu burmak, daha sonra da burularak 8 şekline getirilmiş o hamurun iki halkasını üst üste getirip tepsinin çapı kadar büyük bir hamur halkası oluncaya kadar onu üç tarafından çekmek işlemini ard arda tekrarlıyorlardı. Bu işlemle, o hamurun simit şekline getirilmiş halinin burulup katlanmalarının sayısı arttıkça o hamurdaki lifler de daha ince hale geliyordu. Bu işlem tekrarlanırken o hamurun yumuşak kalabilmesi ve pişmesi için de, yerdeki bir mutfak brülörüyle o hamurun bulunduğu tepsiyi alttan hafifçe ısıtıyorlardı.

“Pişmaniye” adlı, başlıca un, şeker ve su kullanılarak evlerde de “Pişmaniye çekmek” adı verilerek yapılabilen bu tatlının ticarî amaçla makinede yapılışı da bunun gibi, fakat insan kolları yerine mekanik kollar kullanılması suretiyle oluyormuş.

* * *

O fuarda İzmit’in meşhur tatlısı pişmaniyenin yapılışını gösteren işlemi seyrederken, matematik öğretmeni bir arkadaşımın daha başka bir konuyla ilgili olarak bana söylemiş olduklarıyla bu işlemin basit matematiksel ilişkisini düşünmüş ve orada kendi kendime; “2fonksiyonuna göre oluyor…” demiştim. Benim yanımda ayni işlemi seyreden bir genç de yüksek sesle düşünme sonucum olan bu cümleyi niçin söylediğimi anlamaya çalışır gibi merakla benim yüzüme bakmıştı. Elle pişmaniye çekilmesini birlikte seyrederken “2fonksiyonuna göre oluyor…” deyişimin sebebini merak etmekte o genç haklıydı; fakat kendisiyle birlikteki o seyirciliğim esnasında onun da duyabileceği şekilde, yüksek sesle düşünme sonucu söylemiş olduğum o cümlemde ben de haklıydım.

* * *

Bir arkadaşım, İstanbul’daki bir kolejde matematik öğretmeniydi ve memleketi olan Adapazarı’na İstanbul’dan trenle çok sık gidip gelirdi. O gidip gelişleri esnasında da “Allah kelâmı Kur’an’ın hakikatlerini asrımızın insanlarının manevî ihtiyacına en uygun şekilde izah ve isbat eden, “insan için en mühim mesele”  olan “Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?” gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat’î bir şekilde beyan eden, İslâm dini ile alâkalı bazı mühim kitapları okurmuş. İstanbul-Adapazarı arasındaki tren seyahatlerinden birinde gene o kitapları okurken, iyi ve doğru olan her şeyi devletten beklemenin istenen neticeleri veremeyeceğini, böyle bir durumda da ferdî olarak İslâm dini ile alâkalı bu mühim kitapların okunmasının cemiyetimizin içinde bulunduğu içtimaî ve ahlâkî problemlere nasıl çözüm olabileceğini –bazılarının bu mevzudaki haksız tenkitlerinin de yanlışını daha iyi anlamaya çalışır gibi– düşünmeye de başlamış. Bu konuyu düşünürken, Peygamberimizin (a.s.m) başlangıçta tek kişiyken, bugün onun getirdiği İslâm dinine bağlı olanların sayısının 2 milyar kadar olmasına aklı takılmış ve kendi kendine şöyle basit bir matematik hesabı yapmış: “Okuduğum bu İslâm dinîyle ilgili kitaplardan alınan derslerle, en mühim İslâmî hakikatleri insanlara anlatmaya çalışarak bir yılda ancak bir kişinin o hakikatlerin kabulüne ve yaşanmasına vesile olunabilse, bir yıl sonra ayni hizmetin şuuru ve gayreti içinde onunla birlikte iki kişi olunabilse.. Ayni çalışmaya o kişiyle birlikte bu defa iki kişi olarak aynı şekilde devam edilse ve birden çok kişiyle bu mevzuda ciddî şekilde meşgul olunsa bile, bir yıl sonra onlardan da gene ancak birer kişinin daha bu kitaplardaki İslâmî  hakikatlerin kabulüne ve yaşanmasına vesile olunabilse; böylece ikinci yılın sonunda dört kişi olunur. Ayni şekildeki çalışmanın devamıyla, bu defa dört kişi de birden çok kişiyle bu mevzuda ciddî şekilde meşgul olmalarına rağmen bir yıl bu mevzuda çalışmakla ancak her biri mesailerini bu mevzuda teksif ettikleri kişilerden ancak birer kişinin kendilerine tebliğ edilen en mühim İslâmî hakikatleri kabullerine ve yaşamalarına vesile olabilseler, üçüncü yılın sonunda onlar ayni hizmetin şuuru ve gayreti içindeki sekiz kişi olurlar…ve sonrası…”

Tren onun yolculuk yaptığı İstanbul-Adapazarı arasındaki demiryolunda ilerlemeye devam ederken, matematik öğretmeni o arkadaşım da bu çok basit matematiksel hesap şekli ile birlikte olarak ilerleyen düşüncelerinde hâlis niyet, sabır, sebat ve gayretle böyle bir çalışmanın yapılması halinde -bir yıllık çalışmayla ancak bir kişinin kendisine tebliğ edilen İslâmî hakikatleri anlamasına, kabulüne ve o hakikatlerle yaşamasına vesile olunabilse bile- yıllar bu şekildeki İslâm hizmeti ile birbirini takip ederse, katlanarak meydana gelebilecek İslâm dininin tebliğcisi insan sayılarının artışlarıyla, çok zaman geçmeden ortaya çıkabilecek hesabının neticesini düşünmenin kendisini çok etkilemiş ve bunu sanki Müslümanların önünde  büyük bir İslâmî hizmet ufku açılmış gibi görmüş olduğunu” bana anlatmıştı.

Böyle yapılabilecek çok mühim bir İslâmî tebliğ hizmetinin semeresi olan sevap her yıl ikiye katlanırsa, onu ilk defa başlatanın ve ondan sonra devam ettirenlerin “Sebeb olan yapan gibidir” Hadis-i Şerifine göre alabilecekleri sevaplar da düşünülürse, o İslâmî hizmetin zahmet ve meşakkatine katlanılmaz mıydı?

 * * *

“-Pişmaniye ile bu bahsettiklerimizin ne alâkası var?” diyecekler olabilir; ama aslında her ikisinde de 2matematiksel fonksiyonuna göre “ard arda hep ikiye katlanarak, artış benzerliği hali” vardır. Başlangıçta çok kalın tek bir liften ibaret simit şeklindeki pişmaniye hamurunun birinci defa 8 rakamı şeklinde burulup katlanmasında o pişmaniye hamurundaki lif sayısı iki olmaktadır. Onun ikinci defa ayni şekilde burulup katlanmasında lif sayısı da ikiye katlanıp dört, üçüncü defa burulup katlanmasında sekiz, dördüncü defa katlanmasında on altı olmaktadır… ve sonrasında;  2üstel fonksiyonuna göre bu artış katlanarak böyle devam etmektedir. 

Pişmaniye tatlısının yapılması ve yenilebilecek hale getirilmesi şleminde simit şeklindeki pişmaniye hamurunun burulup, katlanıp, çekilerek çapının genişletilmesi ve daha sonra bu işlem sırasına uyularak ard arda ayni işlemin tekrarlanmasıyla, pişmaniye hamuru simidindeki liflerin sayısı artarken o hamurun kütlesi hep aynı kaldığından, ondaki lifler gittikçe daha ince hale gelmekte ve yeteri kadar incelince de, “pişmaniye çekmek” işlemine son verilmektedir. Fakat bizim için onun asıl önemi, tatlı bir yiyecek olarak vücuda alınabilmesi vasfının kazandırılmasından çok, Müslümanları İslâmı öğrenip başkalarına tebliğle alâkalı “kat sayısı artışına” teşvik için çok basit bir misal olmasıdır.

* * *

Kur’an-ı Kerîm’de Allah, Âl-i İmrân Sûresi 104. âyette 

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ 

وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 

Mealen: “İçinizden, hayra davet eden ve iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun! Ve işte kurtuluşa erenler, ancak onlardır.” deniliyor ve Kur’an-ı Kerîm’de o âyete benzer manâda olarak 3, 110. 114; 7, 157; 9, 71. 112; 22, 41; 31, 17 âyetleri de bulunuyor.  O âyetlerin tefsirleriyle birlikte okunup ona göre yaşanmasına çalışılması İslâmı tebliğ hizmetlerine odaklanabilmek bakımından çok mühimdir. 

* * *

Kat sayımızı arttırmakla ilgili çok basit matematiksel bir gerçeğe dikkatimi çekmiş olan o matematik öğretmenini daha sonra hiç görmedim; bahsettiği o basit matematik gerçeklikle alâkalı olarak kendi hayatında şimdiye kadar ne yapmış olduğunu da bilmiyorum. Onunla tekrar karşılaşırsak veya hayat hikayesini yazıp bundan da bahseder ve neşrederse, belki onu okur ve onun bu konudaki kendi uygulaması hakkında bilgi sahibi oluruz. Bu konuyla ilgili merak ve alâkamızı o öğretmenin şahsî uygulamasına değil; matematik hocası mesleğinin de neticesi olarak dikkatimizi çektiği o çok basit matematiksel gerçeğin kendisine teksif etmeli ve o mevzuda üzerimize düşen vazifeyi düşünüp yapmaya çalışmalıyız. 

Kendimizi bu mevzudaki uygulamaya motive etmeye faydalı olabileceği için elimize bir hesap makinesi alarak, cep telefonumuzun hesap makinesi özelliğini kullanarak veya başka şekillerde o matematik öğretmeni arkadaşımın yıllarca önce Adapazarı-İstanbul arasındaki bir tren seyahatinde yaptığı yukarıdaki çok basit matematiksel hesabı bizzat kendimiz de yapmalıyız. Bizzat da kolaylıkla yapacağımız o hesabımızın neticesini iyi yorumlamalı ve bundan kendimiz tatbik edeceğimiz o çok mühim dersi almalıyız. Daha sonra da nefis muhasebemizi yaparak, “Kat sayımı arttırabiliyor muyum?” diye kendi kendimize sormalı ve bu sorumuza “Evet.” cevabını veremiyorsak, bu defa da; “Niçin?” sorusunu kendimize sormalıyız!.

* * *

Burada bahsini ettiğimiz “pişmaniyenin yapılması basit misali”, başlangıçta simit şeklinde bir hamurken onun uzatılıp 8 rakamına benzeyecek şekilde burulup ardından ikiye katlandıktan sonra çekilip uzatılma işleminin ard arda yapılmasında matematik öğretmeni arkadaşımın insan sayısına göre yaptığı o hesabın, pişmaniye hamuru simidindeki lif sayısını arttırmakla ayni olan “2fonksiyonu”na göre neticesini düşünmeli ve en yakın akrabalarımızdan ve tanıdıklarımızdan başlayarak, İslâmı tebliği usulüne göre yapmaya çalışmalıyız. Bahsettiğimiz “Pişmaniyenin yapılması basit misali” hem bize, Allah’ın emrettiğini emretmenin ve yasakladığını yasaklamak suretiyle İslâmı tebliğin önemini hatırlatmakta faydalı olabilir ve hem de kelime olarak “pişmaniye”nin lügat manâsı ile de, içinde bulunduğumuz bu çok mühim ve tekrarı olmayacak dünya imtihanımızda Allah’ın ve Resulünün yapmamızı istediklerini ihmallerimizle, “fayda vermeyecek bir son pişmanlığa” düşmemek icap ettiğini belki bize hatırlatabilir!.

Prof. Dr. Mustafa Nutku

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: