Kelebekler Yanmasın!

kelebekKelebekler; her şeye kudreti yeten Hâlık’ın yarattığı en nazenin, harika şekil ve renklerle donattığı mahlûklardandır. Gündüz ve gece kelebekleri diye iki çeşidi vardır.

Gündüz kelebekleri harikulâde renk ve desenleriyle, aldığı ışıkla çiçekler üzerinde dolaşır ve insana temaşa hazzı tattırırlar. Gece kelebeklerinin ise, renkleri mattır ve umumiyetle ‘pervane’ olarak isimlendirilirler. Bunlar ışığa âşıktırlar ve bu aşkları neticesinde maşukları olan ışık ve ateş etrafında dönerler. Hatta ateşte yanmak pahasına kendilerini feda ederler. Aşk da bir ateştir ve sahibini hep yakar durur. Vuslatları neticesinde de meftun oldukları ateşte kendilerini fani ederek fena bulurlar. Ve pervane cinsi kelebekler bu sebeple, aşkın sembolü gösterilmişlerdir.

İşte ilk yaratıldıklarından beri bu nev’î kelebekler hep ışığa ve ateşe koşarlar; kavuştuklarında da yanmak suretiyle maşuklarında fani olurlar.  Bediüzzaman Hazretleri, çocukluğunda babasıyla köylerinin camisine de giderlerdi. O zamanların bilinmez ve ulaşılmaz Nurs Köyünün camisinde karanlık zamanlarda camiyi aydınlatmak için iptidaî kandiller kullanılır. Kandil veya lambanın alt haznesinde yağ veya gaz bulunur, raptedilen bir fitile geçen yağ açıkta yanmaktadır.

Tabiî, her yerde olduğu gibi ışığa meftun, pervane nev’î kelebekler burada da kandilin ışığına üşüşürler. Fakat kandilin muhafazası yoktur. Gelen pervaneler ateşle temas edince hemen yanmaktadırlar. İşte buna dikkat eden Küçük Said, çok mahzun ve müteellim olmaktadır. Bu hâli O’nun ne kadar dikkatli bir çevreci olduğunun da misâllerindendir.

Evde babasına durumu anlatır ve buna bir hâl çaresi bulunmasını ister. Ki, ‘kelebekler yanmasın!’  Babası Sofî Mirza Efendi ile beraber çubuklardan sepete benzer, kafes şeklinde bir muhafaza örerler. Camiye gittiklerinde kandilin üzerine bunu yerleştirirler. Işığa ve ateşe üşüşen kelebekler artık ateşe temas edemediklerinden yanmazlar. İşte Bediüzzaman’ın büyüklüğü, işte tâ oralardan başlamaktadır.

Seneler sonra Hazret, bin bir müşkilât ve sürgün hayatının sıkıntı ve mahrumiyetlerine rağmen telif ettiği Risâle-i Nur eserleriyle de, insanları her çeşit tehlikeden koruyacak ve ahiret hayatını kurtaracak manevî bir muhafaza ortaya koyar.

Bu, ilham-ı İlâhî ile Kur’ân’ın bu zamandaki aynası olan Risâle-i Nur muhafazasıdır. Zamanımızın harikası olan bu muhafaza ile Müslümanları, gençleri ve dahi bütün insanları Cehennemin amansız ateşinden korumak istemiş ve bütün hayatını, beşerin imanını kurtarmak yolunda fedâ etmiştir.

İşte; ana babalar çocuklarını, öğretmenler öğrencilerini ve bütün mesul olanlar maiyetindekileri, ileride insanı yakması muhtemel amansız bir ateşten böylesi bir muhafaza ile koruma altına almak ihtiyaç ve zaruretini hissetmeli ve bunun gayreti içersinde olmalıdır, vesselâm.

İsmail Hakkı Avcı / Nur Postası

*Bu yazı, usta edebiyatçı ve yazar İslâm Yaşar’ın; Demokrat Eğitimciler Derneği’nde verdiği seminerden faydalanılarak kaleme alınmıştır.