Kesru Veseni Reten (veya Gülen)

Kendisinin 700 yaşında bir Sahabî olduğunu iddia eden Reten adlı sahtekâr, pek çok kimseyi tuzağına düşürmüştü. Maamafih, günümüzde de onu aratmayacak sahtecilikler hiç eksik olmuyor!

İnsanların safdilliğine yatırım yapanların mahrum kaldığına dair çok fazla örnek bilmiyoruz. Utanmamak ve usanmamak şeklinde iki özelliği kendilerinde barındıranlar, her türlü yalanı fütursuzca ileri sürmek ve bunu yeteri kadar tekrarlamak suretiyle, pek çok insanı peşlerine takmayı bilmişlerdir.

Bu evrensel kanunun şahitlerinden biri de Hindistan’ın Bathinda (veya eski imlâsıyla Bhatinda) şehrindeki Baba Reten türbesidir. Doğu Pencap’ta, Delhi’nin 300 km kuzeybatısında bulunan bu türbe, yüzyıllardır Müslümanların yanı sıra Hindular ve Sihler tarafından da kutsal bir mekân olarak ziyaret edilmektedir. Burada yatanın kim olduğuna gelince:

Bu kişi, 1234 yılında (Hicrî 632) ölen Baba Haci Reten ibn Nasr el-Hindî adında bir çakma Sahabîdir!

Reten, pek çok insanı kendisinin Resulullah zamanından beri yedi asırdır yaşayan bir Sahabî olduğuna inandırmıştı. Uydurduğu hikâyelere göre Peygamberimizi daha çocukken selde boğulmaktan kurtarmış, Nübüvvetten sonra da onunla görüşüp iman etmiş, hattâ Ay’ın yarılması mucizesine bizzat şahit olmuş, Hz. Fatıma’nın düğününde def çalıp oynamıştı.

Uzak ülkelerden şöhretini işiterek akın akın ziyaretine gelenlere, Reten, Resulullahtan (s.a.v.) bizzat işittiğini iddia ettiği ve bir defterde topladığı 340 kadar uydurma hadislerden okuyor; ziyaretçiler de bir Sahabî ile tanışıp duasını almak ve ondan hadis öğrenmek gibi bir mazhariyetin (!) gururuyla ülkelerine dönüyor ve bu maceralarını daha başkalarına anlatarak çakma Sahabînin şöhretine şöhret katıyorlardı.

Reten’in onlara anlattıkları arasında, Resulullahın altı defa uzun ömür duasına mazhar olduğu, bu dualardan her biri için yüzer sene yaşayarak sonunda yedi yüz yaşına ulaştığı yalanı da vardı. Reten bu yalanı utanmadan ve usanmadan tekrarlayıp duruyor, önüne konulan herşeyi yemek itiyadında olan bir kısım insanlar da bu büyük mucizeye (!) tereddütsüzce inanıyorlardı. O kadar ki, büyük hadis âlimi Zehebî “Kesru Veseni Reten” (Reten Putunun Kırılışı) adıyla bir kitap yazarak bu sahtekârın içyüzünü bütün açıklığıyla ortaya koyduğunda, zamanın ünlü âlimlerinden bir kısmının muhalefetiyle karşılaştı.

***

Reten, aslında, türünün yegâne bireyi değildi, ama en meşhuruydu. Hadis uydurmacıları arasında “Muammerûn” (uzun ömürlüler) adıyla anılan bir grup vardı ki, bunlar, Saadet Asrından yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan ve Sahabîliğini ilân ederek Resulullahtan sözümona “hadis” rivayet eden kimselerdi. Onların hadis uydurmak için böyle bir yola başvurmalarının geçerli bir sebebi vardı:

Resulullahtan sonraki asırlarda hadis ilimlerini tedvin eden âlimlerimiz (Allah onlardan razı olsun ve ecirlerini kat kat ziyadesiyle versin) hadis rivayetini son derece sağlam kaidelere bağlamış, bu arada hadis râvilerinin hayatlarını ve kişiliklerini FBI’a parmak ısırtacak bir titizlikle araştırarak hepsini ayrıntılı bir şekilde “fişlemiş” ve hadislerin sağlıklı bir rivayet zinciriyle Resulullaha kadar ulaşması için gerekli esasları tam bir bilimsel objektiflik içinde belirlemişlerdi. Öyle ki, Hz. Peygambere birisi bir söz yakıştırmaya kalksa, bu uydurma söze bir de senet yamalamak zorunda kalıyor, fakat bu işi ne kadar ustalıkla yaparsa yapsın sahtecilik kendisini mutlaka bir yerde ele veriyordu.

Bu sıkı denetimden kurtulmanın bir yolu, râvi zincirini bypass ederek doğrudan Resulullaha ulaşmak ve bizzat onun ağzından hadis rivayet etmekti. İşte, “Muammerûn” namıyla meşhur hadis uydurmacıları aynen böyle yaparak yüzyıllar öncesine uzandılar ve bizzat Resulullah ile buluşarak onun ağzından sözümona hadis rivayet ettiler! “Böyle bir yalanı kim yutar?” diye sorulacak olursa, “Pek çok kimse” diye cevap verilir. Özellikle bir kısım Şiî âlimlerin bu konudaki gerekçeleri dikkat çekicidir:

Onlara bakılırsa, Sünnî âlimler doğrudan doğruya Resulullahtan hadis rivayet edenleri “kıskanıyor” ve bu yüzden onları yalancılıkla itham ediyorlardı! (Muhatap oldukları suçlamaları “kıskançlık” ithamıyla cevaplandıranlar nedense bize hiç yabancı gelmiyor. Kur’ân-ı Kerim ise bu davranışı bir münafık âdeti olarak bize haber vermişti [Fetih, 48:15].)

***

Reten’in ipliği daha sağlığındayken pazara çıktı çıkmasına, ama yüzyıllar sonra hâlâ bu sahtekârın bir Sahabî olduğuna inananlar var. Bir kısım insanlar onun mezarını Sahabe türbesi niyetine ziyaret ediyorlar, edemeyenler de uzaktan onun habis ruhuna tâzimlerini sunarak şefaat umuyorlar. Reten’ler kolay kolay ölmüyor. Ölmek bir yana, zaman içinde aynı ruhun başka kılıklara bürünerek zuhur ettiğini ve âlimiyle, cahiliyle pek çok insanı peşine taktığını görüyoruz. Belki bugün 1400 sene öncesinden kalma bir Sahabî olduğunu iddia edenler yok; ama Resulullahın yanına gitmek yerine onu kendi ayağına getirerek işlerini onunla istişare ettiğini iddia eden yahut Resulullahın uygunsuz meclislerde bizzat bulunarak kendilerine destek verdiğini ileri süren yalancılar ile böyle iftiralara bir iman esası gibi inanan safdil insanlar var. Hattâ bundan daha ötesi de var: Meselâ bir Hızır kıssası şeytanın aklına gelmeyecek bir mahiyete büründürülüyor ve Allah’ın Resulünde olmayan ilmin daha başkalarında olabileceği fikri yıllardır bir kısım insanların benliklerine sistemli bir şekilde işlenebiliyor. (Bu konu ayrı bir şekilde ele alınmayı icap ettirdiğinden tafsilâtını başka bir yazıya bırakıyoruz.)

Kıssadan hisse: Baba Haci Reten’in türbesi dünyanın öbür ucunda; kendisi öleli sekiz asır oldu. Fakat ruhu bunca asırlar boyunca aramızdan hiç eksik olmadı; şimdi de farklı kılıklara bürünmüş şekilde birçok insanı peşi sıra sürüklemeye devam ediyor.

Ümit Şimşek – Nuraniyyat

***

“Kesru Veseni Fülân veya Reten’ler Ölmez” başlığı altında ilk yayın tarihi: 1 Ocak 2014, Son Devir

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: