Kıssadan Hisse

Abdulhamid Dindar

Her Müslüman, bilhassa Hoca imanına ciddi sahip çıkmalı!

Müslümanlar İman kuvvetinde ilerleyen gaye adamını örnek almaları lazım. Onun hal ve harekâtı çok kimseyi dalaletten kurtarmaya vesile olabilir. Burada bahsedeceğim Abdülhamid Dindar Hoca dayımın hayatından belki daha önceden kısmen  bahsetmişimdir. Kendisi Balkanlardaki Kosovanın Gilan kazasının Dobırçan köyünde doğmuştur. Fakat eşine ender rastlanan dinden tavizsiz bir Hoca Efendi idi. İkinci dünya savaşından sonra, sosyalist devletin erkânları hocaların başlarından sarıkları çekmek için, bundan başlayarak, kardeşi Hafız Tahsin ile beraber polislerle Kamenisa il merkezindeki emniyet baş komiserliğine götürürler. Sabahtan akşama kadar Emniyet müdürü sarığını çekmesi için zorlar. Hoca dayım Üstadın dediği gibi, oda “bu sarık benden, başka türlü çekilmez, yalınız kafamla beraber çekilebilir” der bu sefer, Emniyet müdürü kalkar kendi eli ile  Dayımın sarığını çözer ve eline verir ve haydi buradan defolun. Kardeşi Hafız Tahsin ile beraber emniyetten çıkarlar ve emniyet dairesinin kapısının dışında tekrar sarığı başına bağlar ve evlerine dönerler ve hayatı boyunca, yalınız evinin dışında değil evinin içinde dahi sarıksız onu kimse görmemiştir. Oranın halkı, oranın Hocalarından, sarıklarını Sosyalist kanunu çekememesine sebep, Hoca dayımın bu gayretini gösteriyorlardı.

        Örnek hayatından bir tane daha: Makedonya’nın meşhur bir köyü Rahmanliya dayımı imam istiyorlar, dayım gidince oranın eşrafı toplanmış, dayıma: Kaç para imamlık hakkı istiyorsunuz? Dayım onlara ne; ben hak için mi buraya geldim? Ben hizmet için geldim, o vazifeyi yapabilirsem ne mutlu bana. Fakat ben melek değil, insan olduğum için ekmek yerim o ihtiyacımı siz giderirsininiz çünkü vazife esnasında ekmek parası için ben başyerde çalışamam der. İleve eder, herkes bana para vermeye gelirse ben kaçar giderim. Dayımın bu ihlaslı hareketi akşam ve sabah namazlarında bile, caminin içinin dışında caminin mafili de cemaatla doluyordu. Kışın ısınma ihtiyacı tabii ki odunla gideriliyordu. Cemaat odunları keser hazırlar çuvallara koyar geceleyin dayıma getirir, avlunun yüksek duvarından atardı. Böylece hem getiren gururdan kurtulmuş olurdu hem de Hoca dayımda kimseye minnet etmek ihtiyaç duymazdı.

Dayım, oğlu ve âilesi ile Türkiye’ye göç ettikleri zaman, âile efradı temelli pasaportla Türkiye’ye geldi. Sarığını başından çekmemek için kendi turist pasaportu ile geldi. Sokağa çıktığı zaman herhangi polis müdahale etse: Atlatmak için ben turistim der pasaportunu sarıklı fotografi ile gösterir geçerdi. Onunla 24 saat otursan boş işitmezdin. Ayet, Hadis okuyarak meallerini anlatırdı. Onun yanında, kimse ondan izin almadan konuşamazdı.

        Küçük kardeşini o Hafız Tahsini’de o yetiştirmişti. Hafız Tahsin’in de gayreti diniyesi Üç ay hapis yatmasına sebep olmuştu. Evet sosyalist idare Müslümanların hanımlarından peçe ve çarşafı çekmek için, imanı zayıf hocaları seçip, onları köy ve kasabalarda milleti ikna etmek için konuşturuyordular. O sahte hocalardan biri Dayımın köyüne geldiği zaman Hafız Tahsin dayım, yavaş yavaş Kalabalığı aralayarak kendine yol açar ve konuşan hocanın yanına gelir. Ve bağırarak düne kadar sen değilmi idin rahleye vurarak tesettürün Allah tarafından bir emir olduğunu vurgulayan, diyerek hocayı susturur ve polisler hemen dayımı alarak hapisheneye götürürler. Ve orada 3 ay hapis yatar. Böylece dini gayretini göstermiş olur

Abdulkadir Haktanır

www.NurNet.org