Küçük İyiliklerin Cenneti

Anne, yatağa yatan çocuğunun üzerini örtüyor. Çünkü çocuğun uykusunda üşümemesi gerek. Bu sahneye şahit olduğumuzda hissettiğimiz, bize annenin davranışını belirleyen o basit sebebin ötesinde ve çok üstünde bir şeyin işlemekte olduğunu ‘söyler’. Anne sanki yalnızca soğuktan değil, yeryüzünde dolaşan tüm gerçek ve hayali kötü şeylerden evladını korumaya almış, ona görünmez bir zırh giydirmiş gibidir. Çocuğun yüreğini dolduran emniyette olma duygusunu, biz şahitler de paylaşırız. Burada ilginç olan, çocuğun değil, biz dışarıdan bakanların ‘saflığı’dır: Artık hiçbir kötülüğün bu küçüğe yaklaşamayacağına, hatta uzaktan bile olsa tehdit edemeyeceğine yönelik o çocuksu duygunun içimizden kesin bir fikirmişçesine yükselişi ve ona inanışımız.

Çoğumuzun çocukluğumuza dair ortak bir anısı oluşu, bu emniyette olma duygusunun nasıl kolayca varlığımızı kuşatıverdiğini anlamamızı kolaylaştırır. Çocuğun yüzündeki ifadede yakala(n)dığımız, anlık bir geri dönüştür. Emniyet duygusunun anlık bir fikir düzeyinde yakalanışı. Sonra kendimizi yine yaşadığımız dünyada buluruz. Gerçeklik olanca sertliğiyle iş başındadır. Çok iyi biliriz ki, anne çocuğunu bir yere kadar koruyabilir. Şefkatinin şiddeti, onu fedakârlığın en uç noktasına kadar götürebilir ama bu, çocuğunu korumaya her zaman yetmez. Yine de geriye parçalanmayan bir şey kalır. Kendini koruyan ve hayatta kalmaya direnen bir şey. O, en korkunç kötülüklerin ve felaketlerin hüküm sürdüğü bir dünyanın katılığını çözüp dağıtan, keskin sınırlara itibar etmeyen bir küçük jest olarak görünür. Anne, çocuğunun üzerine kapanır (Bir orman yangınında, uçamayan yavrularının üzerine kanatlarını açarak kapanan ve böylece onları ateşten koruyan, ama kendi küle dönüşen anne-kuşun ‘küçük jestini’ hatırlayın. Yavrular yine de yanabilirdi. Ama bu, anne-kuşun yaptığı şeyi önemsiz kılmazdı). Bu küçük jest, bir fedakârlık anını ebedileştirir. Emniyet duygusunun anlık bir fikir düzeyinde yakalanışına bu türden bir ebedilik eşlik eder.

Anne ile çocuk arasındaki özel ilişki elbette benzersizdir, ama dışarıdan bakarken bile bu özel ilişkinin doğurduğu duyguyu kolayca paylaşabilmemizi neye yormalı? Sevgi, şefkat, merhamet gibi duyguların bahsettiğimiz türden küçük (ama hiç de küçümsenemeyecek) jestlerle işlediğini söyleyemez miyiz? Hz. Peygamber’in (a.s.m.) tebessüm etmemizi tavsiyesi boşuna mı? Birinin ayağına takılıp zarar vermesin diye yoldaki taşı kaldırıp kenara koyan kişinin davranışını ”cennetlik” diye övmesinde, bu dünyanın da kendi halinde bir tür cennete dönüşeceğine dair umudun işareti yok mu? Kalbinin katılaştığını söyleyen sahabesine ”Bir yetimin başını okşa’‘ dediğinde, yetim çocuğun içine yayılacak sıcaklığın ve emniyet duygusunun bir ebediyet anına dönüşeceğini; sevginin ve şefkatin küçük bir jestle somutlanışının bütün bir cemiyet hayatını iyiye doğru yönlendirebilecek potansiyelini işaretlemiyor muydu?

”Hareketlerinize dönün” demişti Cahit Zarifoğlu. ”Onları gözleyin… Hareketin nesnesine çevirin bakışınızı. Hareketin kaslarına ve fiziğine… Söyleyin, sadaka vermenin gereğine inanıyor ve öğütlüyor da, imkânlarınıza rağmen vermiyorsanız neye yarar? Esirgediğinizden değil, belki değil, fakat yapılması gereken bir hareket var. Yani, örneğin cebinizden para çıkaracaksınız, vereceğiniz kişi ya da kişileri bulmak için sorup soruşturacaksınız, diliniz içinizdeki inancın, düşüncenin ve kararın hareketini yapacak ve (ayaklarınızla) yürüyeceksiniz, gizli ya da aşikâre eliniz onun eline uzanacak, ve eliniz uçacak kadar boşalmış gibi kendinize gelecek. İşte içinize kavuştunuz, onu dış yaşantınıza malettiniz. Sadaka verdiniz. Sınıflaşma yarasına merhem oldunuz. Güçsüzleri korumada yasaların işe yaramadığını anladınız. Güzel, şimdi evinize dönün ve kullanmadığınız için kendi kendine çürüyen ama aslında başkalarının ihtiyacı olan eşyalarınıza gözlerinizi dikin. Şimdi milyonları olanlara değil, olmayanlara bakıyorsunuz. Gördünüz mü ne kadar zenginsiniz. Bu zenginliği kime mi vereceksiniz? Kimseyi bulamıyor musunuz? O zaman kımıldayın, hareket edin, bana kadar gelin, işte adresler. Böyle böyle çoğaltın söyleyeceklerimi.” (”Yaşamak” kitabından) Cennet, küçük iyiliklerin cennetidir. Cahit Zarifoğlu’nun mükemmel ifadelerinde parlayan şey, büyük harfle İyilik idealinin sonu gelmeyen gevezeliği değil, küçük jestlerin, ”hareketin kaslarının ve fiziğinin” ışıltısıdır. Dünyaya, komşunuzu selamlayarak katılın.

Sedat Turan / Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: