Kudsi bir gece: Regaip gecesi

Cenâb-ı Hakk’a sonsuz hamd ve senâ olsun ki bu yıl da mübarek üç aylara kavuştuk. Zira bu mübarek üç aylarda nice hayır ve mânevî kazançlar vardır. Peygamber Efendimiz (asm) “Recep Allah’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”1 buyurarak bu ayların önemini belirtmiştir.

Bu aylardan ilki Recep ayıdır.  Recep ayının ilk cum’a gecesi ise Regâip gecesidir. Regâib, Arapça bir kelimedir ve “reğa-be” kökünden ileri gelmektedir. “Reğabe”, kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. Bu kudsî gecede Cenâb-ı Hakk’ın rızasına, rahmet ve mağfiretine nail olmaya çalışalım, nefis ve hissiyata uyup da bu kudsî geceden gafil olmayalım. Çünkü âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (asm) bulunduğu bir sohbet meclisinde sahabelerden birine: “Sen Receb-i şerifin ilk cuma gecesinde gafil olma ki, melekler o geceye Regâip gecesi demişlerdir. Zirâ o gece, gecenin üçte biri geçtikten sonra göklerde ve yerde bir melek kalmaz, hepsi Kâbe-i muazzam ve etrafında toplanırlar. Cenâb-ı Allah onların bu toplanmalarına muttali’ olunca, onlara hitâben: “Ey meleklerim, dilediğinizi benden isteyiniz.” buyurur. Onlar: ‘Yâ Rabbi, istediğimiz, Recep ayında oruç tutanları mağfiret etmendir.’ deyip, isteklerini arz ederler. Cenâb-ı Allah: ‘Ben Recep ayında oruç tutanları mağfiret ettim buyurur.’”2 diyerek Recep ayının kıymetini ve Regâip gecesinin kudsiyetini ifade etmiştir.

Bu gece öyle sıradan bir gece değildir. Çünkü bu gece duâların reddedilmediği bir gece olmakla birlikte başka bir önemi daha vardır. Bu mübarek gece, Hz. Âmine vâlidemizin Fahr-i Kâinat Efendimizin (asm) rahm-ı mâdere düştüğü gecedir. Bazı rivayetlerde ise Hz. Âmine annemizin hamile olduğunun farkına vardığı gece olarak da ifade edilmektedir. Lâkin Peygamber Efendimiz’in (asm) Regâip Gecesinde ana rahmine düştüğü şeklinde, Bediüzzaman Hazretlerinin de mûteber bulduğu bir rivayet vardır. Kimileri bir takım şeklî zaman ve süre hesapları yaparak bu haberin zaafına hükmediyorlar. Bu gecede rahm-ı mâdere intikal mes’elesi maddî boyutta olmayabilir de. Bu haberi maddesel düşünür ve kılı kırk yararak dokuz aylık bir hamilelik süresi hesaplamasına gidersek yanılabiliriz. Bu gece, pek âlâ; Nûr Muhammed’in (asm) dünyaya teşrifiyle ilgili olarak mukadderâtın —iç yüzünü bilmediğimiz biçimde— bir takvimi olabilir.3

Evet, bizler bu tarz tartışmalara hiç girmeden bu geceyi en güzel şekilde değerlendirmeye çalışalım. Çünkü ömür sermayemiz tükeniyor, geçen zaman geri gelmiyor. Hem her an ecel celladı bizi bulabilir. Bu sebeple ömrümüze mânevî bir ömür eklemeye, fânî olan ömrümüzü bâkî bir ömre çevirme gibi bir fırsatımız var. Bu fırsatı kaçırmayalım. Bizi karşılayacak olan bu kudsî gecenin her saniyesini rahmet saati olarak bilelim, bulunmaz bir hazine olarak telâkki edelim.

Peki, bu geceyi nasıl değerlendireceğiz? Bu gece en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzımdır. Evvela ibadetle ve zikirle geçirmeye çalışalım. Kaza namazımız varsa onları kılalım. Tamamına gücümüz yetemeyecekse hiç değilse birkaç günlük kaza namazı kılmaya gayret edelim. Kazası olmayanlar ise tesbih namazı, şükür namazı gibi nafile namaz kılabilirler. Bolca Kur’ân-ı Kerîm ya da Hizbü’l-Kur’ân okuyalım. Bilerek ya da bilmeyerek işlediğimiz bütün günahlarımıza tövbe ve istiğfar edelim. Ve tabi ki sürekli duâ edelim. Kudsî duâlar olan Cevşen, Celcelûtiye ve Münâcâtü’l-Kur’ân okuyarak yapmış olduğumuz şahsî duaların üzerine bu duaları da ekleyelim. Ayrıca Kur’ân-ı Hakîm’in asrımızdaki mânevî mu’cizesi olan Risâle-i Nur’u da elimizden geldiği kadar okumaya çalışalım. Sakın ola  “Kur’ân varken Risâle okumak da neymiş?” demeyelim. Çünkü, Bediüzzaman Hazretleri (ra) “İnşâallah, Kur’ân’a ait mesâille iştigal, bir nevi mânevî mütefekkirâne Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-i Kur’ân mânâları Risâlelerin istinsah ve mütalâalarında vardır itikadındayız.”4 buyurarak Risâle-i Nur okumanın ne derece önemli olduğunu belirtmiştir. Son olarak durumu müsait ve sağlığı yerinde olanlar perşembe gününde oruç tutabilirler.

Peygamber Efendimiz (asm) “Şu beş gecede yapılan duâ kabul edilir, geri çevrilmez. Regâip gecesi, Şaban’ın 15. gecesi, cum’a geceleri, Ramazan Bayramı gecesi ve Kurban Bayramı gecesi.”5 buyurmuşlardır. Gelin biz de hep birlikte duâ ederek yazımıza son verelim.

Ya Rabbî! Bu kudsî geceyi en güzel şekilde ihya etmeyi bizlere nasip eyle. Edeceğimiz tövbe ve istiğfarların dergâh-ı izzetinde nasuh tövbe olmalarını ve bu vesileyle günahlarımızdan arınmayı rahmet ve mağfiretinle kabul eyle. Ya İlâhî! Yapacağımız ibadetleri ihlâsla yapmayı müyesser eyle. Okuyacağımız hatimleri, virdleri, ezkârları ve duâlarımızı lütuf ve kereminle kabul eyle.  Bizleri senden razı olan ve senin de razı olup Cennet’ül-Firdevsine ehil olan kullarından olmayı nasip eyle. Allah’ım! Recep ve Şâban aylarını hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazan ayına ulaştır.”

Âmin, âmin, âmin…

Dipnotlar:

1- Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423

2- Abdulkâdir-i Geylâni, Gunyetü’t Tâlibin, s. 271

3- Süleyman Kösmene, fıkıh.info

4- Barla Lâhikası, Said Nursî

5- İbn-i Asâkir

 

Said YÜKSEKDAĞ                              

said_yuksekdag@hotmail.com