Kulluk, insanın en önemli vazifesidir!..

İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz ihsan, ikram ve nimetleriyle beslendiğini düşünerek O’na karşı hamd ve şükür görevini yerine getirmekle vazifelidir. Bu vazife, ancak ibadetle ifa edilir.

Kur’ân-ı Âzimü’ş-Şan’da şöyle buyurur Mevlâ’mız: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” 1

Kâinatın yaratılmasındaki, en büyük gaye ve maksat Allah’a iman etmek, imanın neticesinde O’nu isim ve sıfatları ile tanımak ve O’na ibadet etmektir. Bir kısım âlimler ibadeti muhabbet olarak tefsir ettikleri gibi, İbn-i Abbas (ra) bu âyette ki, ibadet tabirini “marifet” (Allah’ı tanıma) olarak tefsir etmiştir.

Mademki, muhabbet ve marifet insanın en esaslı vazifesidir. O zaman saadet-i ebediyeye mazhar olmak isteyen evvelâ marifete sarılması lâzımdır. Allah’ı (cc) sıfatları ile tanımanın yolu tahkikî iman ile olur. Tahkikî iman ise ilim ve meleke haline getiren ibadetle elde edilebilir. İlmin membaı ise Kur’ân-ı Kerîm ve onun tefsirleridir. İşte Risale-i Nur eserleri de tahkikî iman dersi veren Kur’ân’ın hakikî bir tefsiri ve bütün ilimleri kapsayan bir bahr-ı ummandır. İnsan ilimde ve ibadette terakki ettikçe gizli ve hatta açılmayı bekleyen hazineleri de beraberinde açılmaya başlar. Bundan dolayı Bediüzzaman Hazretleri “Bir sene bu risâleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir” 2 demiştir.

Bediüzzaman, İşaratü’l-İ’caz eserinde ibadetle alâkalı şöyle bir beyanda bulunmuş: “…ibadet, dünya ve âhiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve meade, yani dünya ve âhiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsî ve nev’î kemalâta vasıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nispet ve şerefli bir rabıtadır.”3

Cenâb-ı Allah’ın emirlerini yapmak ve yasak ettiği şeylerden uzak kalmak, ancak ibadetle olur. En yüksek ilişki ve en şerefli makam ibadet ile elde edilebilir. İbadetsiz insan gaflettedir. Gaflete dalanların ise sermaye-i ömürleri boşa geçiyor…

Yaratılışın gayesi olan ibadet mükellefiyeti yerine getirmeyen bir insan gerçekten gafildir ve gaflettedir. Bakınız her bir nebat, her bir ağaç, her bir hayvan, canlı; cansız ne varsa lisan-ı hali ile Allah’a ibadet ediyor.

Risale-i Nur gaflet hastalığı için: “gaflet uykusu”, “gaflet sarhoşluğu”, “gaflet zulümatı” ve “gaflet sersemliği” gibi dikkat çekici ifadeler kullanmaktadır.

“Mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar, vazifelerle muvazzaftır ve evamir-i İlâhîyeye musahharlardır.”4 konumuzu veciz bir şekilde ifade ediyor.

Cenâb-ı Allah (cc): “Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor.”5 buyurmuştur.

İnsan yapılış itibariyle Cenâb-ı Allah’ın bin bir ismine mazhardır. Bu üstün kabiliyetleri itibariyle emaneti kaldırmaya müsait olduğu için arz edilen emaneti almıştır. “Muhakkak ki Biz insanı en güzel şekilde yarattık.”6 âyetine istinaden, Allah’ın (cc) emanetini alabilecek bir varlık varsa o da insandır.

Asrın müceddidi Bediüzzaman hazretleri: “…İnsana öyle bir istidad verip, yer ile gökler ve dağlar tahammülünden çekindiği halde emanet-i kübrayı tahammül edip, yani İnsanın küçücük cüz’î ölçüleriyle san’atçıklarıyla Hâlıkının muhit sıfatlarını, küllî şuunatını, nihayetsiz tecelliyatını ölçerek bilip;”7 şeklinde açıklamıştır. İnsanın ehemmiyeti bununla da ortaya çıkıyor. Yüksek bir makamda olduğu gösterilmiş, aksi takdirde kendisine verilen bu yüksek kabiliyetleri yerinde kullanmazsa elbette cahil ve zalim bir derekeye düşecektir.

Hülâsa, kâinatta ne varsa Kudret sahibi olan Allah’ı tanıyor ve her biri kendi lisanı ile O’na, ibadet ediyor. O’nu tanımayan ve ibadet etmeyen kul gafildir, zarardadır. Bugünkü âlem-i İslâm’ın hâl ve vaziyeti ve perişaniyeti, ibadetteki kusurların neticesinden başka bir şey değildir. Cenâb-ı Allah ile kul arasında en yakın ilişki ibadettir. İbadet, şerefli bir ilişki ve güçlü bir bağdır.

Aklı olan bu bağı koparmaz. Vesselâm…

Rüstem Garzanlı

10.04.2018

Dipnotlar:

1- Zariyat, Âyet/56.

2- Lem’âlar 21. Lem’a s.167.

3- İşaratü’l-İ’caz. Say. 231.

4- Sözler, say. 623.

5- Ahzap Sûresi, 72. âyette.

6- Tin Sûresi: Âyet, 4.

7- Haşir Risalesi 11. Hakikatı s. 147

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: