Maddisinden Beterdir Manevi Nefs-i Emmare

Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve a’sab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi âhir ömre kadar devam ettiren, bir manevî nefs-i emmareyi gördüm.

Kastamonu Lahikası ( 233 )

Tezkiye: Tamam etmek. * Boğazlamak. * İhtiyarlamak. * Ref’etmek. (Lügatta zebhetmek, yani boğazlamak mânasınadır. Bu maddenin aslı, lügatta bir tamamlanmak mânasıyla beyan olunuyor. Nitekim ateşin parlamasına “zeku-zekâ-zekâ'” denilir ki, tamam iştial etmektir. Kezâlik fehme “zekâ” denilir ki, tamam-ı fehim demektir. Sonra sinnin “yaşın” kemâline zekâ denilir ki, şebabın nihayetine gelip tamam olması demektir. İşte hayvanı boğazlamak da kanını akıtarak ve hararet-i gariziyesini teskin ederek olduğundan zekâ ve zekât tesmiye olunmuştur. İşte kelimenin lügat mânası ve esası budur.)

Nefs-i emmâre: İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli.(Nefs-i emmârenin istibdad-ı rezilesinden selâmetimiz İslâmiyete istinad iledir. O habl-ül metine temessük iledir. Ve haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdat iledir.

Tahassüngah: Bir kaleye kapanmak. Korunmak. İstihkâma çekilmek. Tahkim edilmiş bir yere sığınmak.

Bu mektubda geçen manevi nefs-i emmare tabirini bilen duyan Risale-i Nur Talebeleridir ki tarikat şeyhleri, müntesipleri ve menkıbelerle mübtela olan kimseler evliya-i azimeden olan kimselerin şekvaları okuyup dinledikleri ve hemhal oldukları için maddi ve manevi nefs-i emmareyi farkedemezler.

Mektubu tahlil ettiğimizde tezahür eden mana ise: Ehl-i tarikatın nefsi (nefs-i emmare) öldürmesiyle “daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve hevesve damarve a’sab, tabiatve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan ve nefs-i emmare” devreye girmekte. Adeta beden ve ruh ilişkisi gibi. Nasılki ruh beden ile mukayyed ve hadlidir aynen onun gibi maddi nefis( nefs-i emmare) ölmesiyle serbest kalan ruh gibi manevi nefs-i emmare devreye girmesiyle mücadele daha şedit olmaktadır. Çünkü düşmana asker takviyesi olmuş ve muhkemleşmiştir.

Adeta çekirdek çürümüş onun ahir, zahir, batın mertebesi tecessüm edip manevi nefs-i emmare tecessüm etmiştir. Maddi nefs-i emmare dahi zaman ve zemin itibariyle öldürülmesi çürütülmesi yanlış olan bir uygulamadır. Adete hararet yapmış olan bir arabaya daha fazla yüklenmek gibi olmaktadır. Ya araba yanacak dumanlar çıkacaktır yada yolda kalacaktır. İşte insanın kabortasından çıkan ah u eninler dünyadan şekvalar, tatminsizlik, doyumsuzluk ve uhrevi şeylerde verimsizlik ve istikrarsızlık da arabanın duman vermesi gibidir. Nefs-i emareden sıyrılmaya çalışanlar manevisine yakalanıp pestili çıkmaktadır.

İnsan o halde ne yapacak?

En iyi çare ahirzamanın hizmet tarzı olan Risale-i Nur Külliyatına sadakatle sarılacak, okuyacak, düstur-u hayat edecek ki araba hararet yapmasın. Ah u eninler etmesin. Yoksa bu ah u eninler muhtelif olarak maddi ve manevi vesvese ve psikolojik hastalıklarla karşımıza çıkacaktır.

Okuyamıyor muyuz? Madem okuyamıyoruz okuyanlarla beraber olacağız.

Anlamıyor muyuz? O halde anlayanlarla beraber olacağız.

Ahirzaman hizmetinin olduğuna kanaat mı getiremiyoruz? Kanaat getirenlerle beraber olmalıyız.

Kim kimle olursa beraber olduğundan sirayet olacaktır.

Maddi nefs-i emmare ile mücadele basittir. Yöntemi var. lakin “daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve a’sab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan” manevi nefs-i emmare ise çok zordur mücadelesi. Çünkü Söz Dinlemez tabiri var demekki ilim irfan bunlar tesir etmemektedir.

Maddi Nefs-i Emmare ise ölümüyle silâhlarını ve cihazatını a’saba devreder. A’sab ve damarlar ise, o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmare çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmareden şekva etmişler. Kalbleri gayet selim ve münevver iken, emraz-ı kalbden vaveylâ etmişler. İşte bu zâtlardaki, nefs-i emmare değil, belki a’saba devredilen nefs-i emmarenin vazifesidir. Maraz ise kalbî değil, belki maraz-ı hayalîdir. Mektubat ( 329 )

O halde bizler Risale-i Nur Talebesi olarak nefs-i emarenin öldürülmesine değil dizginlenmesine çalışmalıyız. Eğer böyle olursa biz ona bineriz yularından istediğimiz yere çekeriz. Yok öldürürsek o maddi nefs-i emarenin hortlamışı manevi nefs-i emarenin mücadelesinde çok defa başımızı gözümüzü kırarız. Maddisiyle uğraşmak hortlakla uğraşmaktan kolaydır.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org