Maneviyat büyüğü Abdullah bin Mübarek’ten ibretli örnekler…

Türk asıllı, çok yönlü alim bir veli olduğu rivayet edilen Abdullah bin Mübarek, 118’de Horasan’da doğmuş,

181’de Bağdat’ın Hit mevkiinde vefat eden değerli bir maneviyat büyüğümüz olarak tarihe geçmiştir.

İbn-i Mübarek, İmamı-ı Azam Hazretleri’nden fıkıh öğrenir, diğer tasavvuf büyüklerinden zühd ve takva dersleri alarak tabiinin ileri gelen velileri derecesine yükselir. Çevresine karşı verdiği takva örnekleri, söylediği kitaplık çapta sözleriyle de dikkatleri çeker. Düşündüren bu örneklerden bazılarına kısaca bir göz atalım izin verirseniz.

***

1- Ziyaretine gelen bir baba yana yakıla çocuğundan şikâyet ediyordu. Şikâyetçi babaya sordu:

-Sen oğluna hiç beddua ettin mi? Evet, canımı sıktığı zamanlarda ettim, dedi.

– Öyle ise dedi, sen kendi elinle kötülük yapmışsın çocuğuna. Çünkü dedi, baba ve annenin çocuğu hakkındaki duası redde uğramaz. Etkisini eninde sonunda gösterir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, mübarek dişini kıran kavmine bile: “Yâ Rab, kavmime hidâyet eyle, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar!” diye dua etti, bedduaya asla yönelmedi. Sen de kızdığın evladına böyle sabırla dua etseydin keşke!..

***

2- Abdullah bin Mübarek, her fırsatta sahabeye hayranlığını ifade eder, onların yürüdükleri yolun tozları dahi başımız gözümüz üstüne, derdi. Bir gün dediler ki:

-“Resûlüllah’ın arkasında atıyla giden Muâviye mi efdâl, yoksa yüz sene sonra gelmiş olan Müceddid Ömer bin Abdülâziz mi efdal?. Hangisini daha üstün görürsün sen?

Şöyle cevap verdi: “Vallahi, Hz. Muâviye’nin Resûlüllah’ın arkasında giderken atının yuttuğu tozlar dahi Resûlüllah’ı görmemiş olan müceddid Ömer bin Abdüllaziz’den efdâldir!

Şunu da ekledi bu üstünlük gerekçesine:

– Efendimiz (sas) Hazretleri, namaz kıldırırken “Semia’llahü limen hamideh.” dedi Muâviye de, arkasından “Rabbena leke’l hamd.” diye ekledi. Resûlüllah bu eklemeyi duydu, yasaklamadı ve devamlı söylenmesine izin verdi. Bugün de namazlarımızda Hz. Muaviye’nin yaptığı bu eklemeyi halen okumaktayız. Bu olay bile yeterli delildir, Hazret-i Muviye’nin sonra gelen büyüklerden de büyük olduğuna!..

***

3 – Abdullah bin Mübarek komşusundan emanet olarak aldığı bir atla Ürdün’e gidiyordu. Yolda biri ona bir mektup uzatarak Ürdün’deki akrabasına vermesi ricasında bulundu. Abdullah bu mektubu almaktan kaçındı: Ben dedi, sadece beni taşıyacağı sözüyle emanet aldım bu atı. Sahibinin haberi olmadan mektup dahi olsa atına başka bir yük yükleyerek emanete ihanet edemem!.

***

4 – İmam-ı Azam’ı hapse attırdığı söylenen Emevi halifesi Mansur’la Arafat’ta karşılaşınca çekinmeden ikazını yaparak dedi ki:

-Ey Müminlerin Emiri! Şu gözyaşı döken hacıların hepsi de kendi nefislerinin hesabını verememe korkusundan dolayı ağlıyorlar. Sen ise yönettiğin koskoca bir milletin hesabını vermekle mükellefsin, sen ne kadar gözyaşı dökmen gerekiyor acaba hiç düşündün mü?

Bu hatırlatmanın sonunda Mansur’un da ağladığı görüldü.

***

5 – Abdullah bin Mübarek’in düşünen dostları için söylediği kendi kısa manası uzun sözleri vardır. Bazılarına bir göz atalım isterseniz:

Eğer gıybet edecek olsam ana-babamı gıybet ederdim. Hiç olmazsa sevabımı onlara vermiş olurum!

– Güzel ahlak, zengine karşı müstağni, fakire karşı mütevazı davranmaktır.

– Kendimi sâlihlerden saymadığım halde sâlihleri severim. Ama kendimi kötülerden saydığım halde kötüleri sevmem!

– Müstahabları yapmakta gevşek davranan adam, sünnetlerde de gevşekliğe düşer. Sünnetlerde gevşekliğe düşen ise farzları ihmale doğru kayar.

-“Nefsini bilen Rabb’ini bilir!” hadîsini tam anlayan insan, sokakta leş yiyen köpeğe arka çıkmaktan utandığı gibi, kendine kötülük yaptıran nefsine de arka çıkmaktan utanır.

-Nice küçük amel niyetle büyür, nice büyük amel de niyetle küçülür! Mesela, yoksula tek ekmeği gizlice veren adamın sevabı bir fırın ekmek vermiş gibi büyür, bir fırın ekmeği ilan ederek veren adamın sevabı ise tek ekmek vermiş gibi küçülür!.

Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: