Mehmet Akif, Mealini Din İçin Feda Etti!

Bazı insanlar vardır, etkileri vefatlarından sonra da devam eder. Bu insanlar gerek yazdıkları eserler gerekse de fikirleriyle nesillere yol göstermeye, örnek olmaya devam ederler.

İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy da bunlardan birisi… Ersoy’un farklı bir yönü daha var ki vefatından yıllarca sonra bir eseri okuyucuyla buluştu. Mehmet Akif’in cumhuriyetin ilk yıllarında kaleme aldığı Kur’an meali yıl içerisinde okuyucuyla buluştu.

Aslında Akif’in meali uzun yıllar Akif’in vasiyeti üzerine yakıldı olarak biliniyordu. Bunun sebepleri üzerinde de çeşitli rivayetler vardı ancak yakıldı olarak bilinen meal Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Recep Şentürk tarafından ortaya çıkarıldı ve okuyucuyla buluştu.

Mehmet Akif ve meali üzerine görüştüğümüz Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Recep Şentürk, mealin kendisine ulaşmasının 25 yıl öncesine dayandığını belirterek “Kitabın bana geçmesi Mustafa Runyun’un oğlu Ali Yahya Runyun tarafından oldu. O benim çok sevdiğim bir sınıf arkadaşımdır imam hatipten. O zaman 12 Eylül darbesi olmuştu. Türkçe ibadetten filan bahsediliyordu. Ben bu süreçte doktora yapmak için Amerika’ya gittim, 8-10 sene orada kaldım. Burada çok gergin bir ortam söz konusuydu. Öyle bir ortamda bu mealin yayımlanmasının doğru olmadığı kanaati vardı bende. Onun için onu bir sır olarak sakladım, kimseyle de paylaşmadım. Yayımlamayı tehir etmemin başka bir sebebi de, birinin elinde bu mealin tamamı vardır zaten ve o da yayımlar, ben üçte biriyle insanları meşgul etmeyeyim diye hep düşünüyordum. Fakat yaklaşık 25 yıl bekledikten sonra kimseden bir ses çıkmayınca, herhalde başka insanların elinde yok diye bir kanaat oluştu bende” diyor.

Mehmet Akif’in mealini yazdıktan sonra niçin yakılmasını vasiyet ettiğini sorduğumuz Prof. Dr. Şentürk, şu cevabı veriyor: “O yakma vasiyetinin de nasıl olduğu tam bariz değil. Büyük ihtimalle o şartlı bir vasiyet gibi anlaşılıyor. Nitekim Akif’in meali kendisine bıraktığı Yozgatlı İhsan Efendi de yakmıyor, bekletiyor. Eğer Akif ona kesin olarak bunu hemen yak deseydi, mutlaka onu yakardı zaten. Ama onun yakmamış, hatta kendisi için de başka bir nüsha çıkartmış olmasından Akif’in ‘bu eser suiistimal edilecekse, kötü bir maksada alet edilecekse, Türkçe ibadet için kullanılacaksa, o zaman yayımlamayın, yakın’ dediği anlaşılıyor. Fıkıhta bir kaide vardır, ‘mani zail olunca memnu avdet eder.’ Yani, engel ortadan kalkınca yasaklanan şey de geri dönmüş olur. Biz de hocalarımızla yapmış olduğumuz istişareler neticesinde bunun hem dinen hem de entelektüel olarak, akademik olarak yayımlanması gerektiği kanaatine ulaşmış olduk.”

Akif, mealini din için feda etti

Mehmet Akif’in on iki yıl boyunca emek verdiği eserini bazı endişeler nedeniyle basmamış olmasından büyük ibretler olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Recep Şentürk, şunları söylüyor: “Buradan çıkardığımız şey, eserlerimizi putlaştırmayacağımızdır. Gerektiğinde kendimizi de eserlerimizi de Allah için fedaya hazır olacağız. Eğer eserimiz dediğimiz şey İslam’a zarar verecek bir maksat için alet olacaksa, onu feda etmeye hazır olacağız. Eğer Akif eserini putlaştırsaydı onu feda edemezdi. Bu bir nevi Hz. İbrahim’in önce babasıyla, sonra Nemrut’un ateşinde kendisiyle, sonra ailesiyle, sonra da biricik oğlu ile imtihanı gibi. Bunlar gizli şirk dediğimiz, insanın nefsinde olan putlar.

İşte Mehmed Akif’in imtihanı da buna benzeyen bir şey. Eğer o ‘Ben bunun üzerinde on iki yıl çalıştım, kötü kullanacaklarsa mesuliyet onların’ deseydi o zaman imtihanını kaybetmiş olurdu. Allah insanları sevdikleri şeylerle imtihan eder. Sevdiklerinizi feda etmedikçe hayra eremezsiniz. Hele bir şair için, bir yazar için en sevdiği şey eserleridir. Akif de şairliğini bile feda ediyor bu meali güzel yazayım diye. Sonra da Allah onunla imtihan edince ‘Ya Rabbi ben bu meali de senin için feda etmeye hazırım. Önemli olan neticenin senin rızana uygun olmasıdır’ diyor. İşte günümüz için çıkaracağımız en büyük ders budur. Her şeyimizi gerektiğinde Allah için feda etmeye hazır olmamız gerekiyor. Bazen Allah insanları böyle çok sevdikleri, önem verdikleri şeylerle imtihan eder. Onları putlaştırmamamız icap ediyor.

İkincisi de, eğer sen Allah için bir şeyi feda edersen Allah onun sahibi, koruyucusu olur. O feda ettiğin şeyden daha güzelini sana tekrar iade eder. Demek ki bu davanın bir sahibi var ve Allah-u Teala kendisi için cihat edenleri hiçbir zaman yalnız bırakmaz. Umulmadık yollardan umulmadık zamanlarda onlara destek çıkar. Onun için hep tevekkül halinde olmamız lazım. Mutlaka tevfik gelecektir.”

Nuriye Kayar

Moral Dünyası Dergisi