Metin ile Çetin Okulda

Bugün size, çok kısa bir şekilde iki kardeşi tanıtacağım. Metin ile Çetin’i…

Çok garip özellikleri olan iki kardeştirler Metin ve Çetin.

Büyük olan Metin’dir.

Üniversiteyi kazanmıştır. Okulunu ve arkadaşlarını çok sever. Fakat sadece okulunu ve arkadaşlarını… Derslerle hiç arası yoktur. Öğrenci işlerinde kaydını yaptırdıktan sonra, bir daha ders işlenirken sınıfta gören olmamıştır. Ders başlayana kadar arkadaşlarıyla birliktedir. Onlarla muhabbet eder; maddi, manevi her türlü sıkıntılarında yardımcı olur. Ders başlarken de usulca kantine sıvışır.

Okulda herkes Metin’i çok sever. Başı sıkışan soluğu doğruca onun yanında alır.

Kısaca Metin, çevresine son derece yararlı biridir ama derslerle ve sınavlarla işi yoktur.

Kardeşi Çetin de aynı okulun müdavimidir. Fakat tek farkla. Çetin üniversiteyi kazanamamış, dolayısıyla kayıt da yaptırmamıştır. Güvenlik zayıf olduğundan, her gün ağabeyiyle birlikte okula gelip gitmektedir. Kayıt yaptırmamış olmanın dışında, o da aynı ağabeyi gibidir. İnsan olarak harika, öğrenci olarak berbat… Zaten kendini öğrenci olarak da görmez. Onun için okul, ağabeyi ile birlikte takıldığı bir ortamdır.

Bu hayalî dostlarımızla oturup sohbet ettiğimizde, okul ve öğrencilik hayatı hakkında enteresan bir bakış açısına sahip olduklarını görürüz.

Bir defa, okul ile aralarında kurmuş oldukları bu ilişkinin, olması gereken en doğru şekilde kurulmuş bir ilişki olduğunu düşünmektedirler. Çünkü onlara göre okulların varlık sebebi, iyi insan yetiştirmek olmalıdır. Kendileri ise zaten çok iyi insanlardır. Dolayısıyla buradaki diğer öğrencilere yardım ederek, onların dertlerine derman arayarak asıl hedef(!) yönünde hızla ilerlemekte, gitgide daha da olgunlaşmaktalardır.

Metin, ısrarla, okul yönetiminin, kendisinin bu duruşunu anlayıp takdir ettiğini, aslında onların istediği ideal öğrenci modelinin kendisi gibi olduğunu iddia etmekte ve dört yılın sonunda okuldan derece ile mezun olacağını düşünmektedir. Dersler, gelişmeye muhtaç öğrenciler için bir meşgale olsun diye vardır sadece.

Çetininse mezuniyet gibi bir düşüncesi yoktur. Okul onun ortamıdır. Sabah kalkıp oraya gider, akşam olunca eve dönüp yatar. Okulun öncesi ve sonrası diye bir şeylerin, onun kafasında yeri yoktur. Ona göre, okulun eğitim vermek gibi bir amacı da yoktur. Hatta hiçbir amacı yoktur. İnsanların bir araya gelerek vakit geçirdikleri, bir süre sonra da ortadan kayboldukları bir mekandır okul. Bu nedenle, ne kadar iyi olursa, burada geçirdiği süreyi de o kadar kaliteli geçirmiş olacaktır.

Kahramanlarımızı kısaca tanıdık.

Şimdi size iki sorum var:

  1. Metin ve Çetin kardeşlerin görüşleri doğru olabilir mi? Gerçekte üniversite ya da okul bu mudur?
  2. Durumlarında bir değişiklik olmazsa, 4 yılın sonunda, Metin ve Çetin mezun olabilirler mi?

Herhalde bu sorulara “evet” cevabı verecek kimse yoktur, değil mi?

Çünkü Metin ve Çetin her ne kadar iyi insanlar olsalar da, öğrencilik görevlerini yerine getirmiyorlar. Mezun olabilmek için geçmeleri gereken sınavlara girmiyorlar, düzenli girmeleri gereken derslere bile girmiyorlar.

Hele Çetin’in okulda kaydı bile yok! Okulun gerçek mahiyetini dahi anlamamış. Kendi kendine bir araya gelerek oluşmuş bir yapı olduğunu zannediyor.

Fakat herkes gibi onlar da bir gün o okulun kapısından, bir daha girmemek üzere çıkacaklar. Muhtemelen de Çetin, güvenlik elemanlarının nezaretinde çıkacak.

Ya sonra?

Hayalî kahramanlarımızın gerçek hayatta kimleri temsil ettiğini, sanıyorum ki hepimiz anladık.

Çetin yaratıcıyı kabul etmeyen insanların modelidir. Çok iyi özellikleri olabilir ama asıl konuyu kaçırmaktadır. O okulun bir var olma sebebi ve bir yapılış amacı olduğu gibi bu dünyanın da bir yaratılış maksadı vardır. Bunların başıboş olduğunu düşünmek, arkadaki asıl amacı görmemek, çok büyük bir hatadır ve ağır bedeli vardır.

Metin ise kayıt yaptırmış, yani Allah’ın varlığını kabul etmiştir. Ama o da okulun ve öğrenci olmanın, yani bu kainatın ve kulluğun ne demek olduğunu tam olarak anlayamamıştır.

Anlayamamıştır, çünkü kulluğun gereklerini yerine getirmemektedir. Dua ve farz ibadetlerle işi yoktur. Bunları gereksiz görür. Okula, öğrencilere yardım için, öğrencilerin daha iyi eğitim almalarını sağlamak için ve okulu daha iyi bir ortam haline getirmek için geldiğini zanneder. Yani dünyaya, iyi insan olmak için, çevresine yardımcı olmak için ve dünyayı daha yaşanabilir bir dünya yapmak için gönderildiğini düşünür.

Halbuki “okul” ve “öğrencinin” tariflerini açıp okusa, okulun kurallarını açıp okusa böyle mi olurdu?

Olmazdı. Çünkü okusaydı, kainatın yaratıcısının “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” dediğini görecekti. Kendi yaptığı iyilikler güzel olmakla birlikte, bunların tek başına kendisini hedefe götüremeyeceğini anlayacaktı.

Muhittin Yenigun

yenigun.name.tr