Milletin zaferi: 15 Temmuz!

Kamuoyunda “FETÖ” olarak bilinen 15 Temmuz darbe girişiminin sene-i devriyesine girmiş bulunmaktayız. Evvelâ bu hain darbeyi lânetle kınıyorum.

Kurgusu yapılan bu hain planın kuruluşu, stratejisi, hizmet birimleri, idare ve iletişimi geniş bir şekilde ele alınırken, bir diğer tarafta emniyet, Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı, bürokrasi, diplomasi gibi alanlarda da nasıl yapılandığı yıllar öncesinde düşünülen ve gelişen bir plandır. Bu plan 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile açıkça ortaya çıkmıştır.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili:

“15 Temmuz darbe teşebbüsünün demokratik anayasal düzene, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine ve milli güvenliğe yönelik en ağır saldırılardan biri, belki de en ağırı olduğu sonucuna varmak gerekir.” Şeklinde kamuoyuna açıklamada bulunmuş.

Yıllardan beri bir tarafta Türk milletinin muhafazakâr duyarlılıklarını istismar etmeye çalışırken, bir diğer tarafta devlettin bütün kurumlarına taraftarlarını yerleştirilerek adeta kurumlar işgal altındaydı.

Bir diğer tarafta Türkiye’yi parçalama sevdasında olan yabancı destekçilerinin de desteğini alarak kahraman ve cihangir ordumuzun içine sızdığı örgüt mensuplarını da kullanarak 15 Temmuz 2016 günü darbe teşebbüsünde bulunulmuş ise de; sadakat ve demokrasinin sahibi olan kahraman millet tarafından bu hain teşebbüs akim bırakılarak zafer milletin olmuştur.

Evet, nasıl Çanakkale’de, Sakarya’da Dumlupınar’da millet ordusu ile el ele verip düşmana karşı mücadele etmişse, 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünde de ayni milli duygu yaşanmış ve birlikte demokrasi zaferinin bayrağı sallanmıştır. Bu kahraman milletin hassasiyet ve sadakatti her zaman öne çıkmış ve çıkmaya da devam edecektir.

Bu duygu, bu düşünce ve bu inanç var oldukça, bu sadakat te devam edecektir. Ne yazık ki, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra cemaatler adeta birer “FETÖ” uzantısı olarak algılanarak dindar halk ile cemaatler arasında negatif bir durum yaşanmış. Keza, iftiracı diye nitelendiren bazı insanların ihbar ve şikâyetleri dayanaksız ve belgesiz olmasına rağmen suçlu suçsuz hep bir arada yargılanıyor. Suçluları cezalandırmak; suçsuzları da bir ’an evvel hürriyetine kavuşturmak adalettin tâ kendisidir.

Risâle-i Nur’da “Adalet-i mahzâ” kavramı şöyle geçiyor: “Birisinin hatası ile başkası cezalandırılamaz….. Hak haktır, büyüğüne küçüğüne bakılmaz. Bir fert, umumunun selâmeti için dahi feda edilmez. Toplumun selâmeti için ferdin hayatı veya hakkı feda edilemez. Hem bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez.”1, Bütün semavî kitapların esaslarından bir tanesi de budur ve ayni şeyi tasdik etmişler.

Biri dramatik bir şey söyler, zamanla o silik söz efkâr-ı amme zemininde yaygınlaşarak sözün ilk sahibine döner, o da bu yanlışa inanır.

Her nedense sübjektif amaçlı Fethullah Gülen camiası ile Nur cemaatini birbiri ile iltibas edenler olmuş, bu yanlış iltibas yıllardan beri devam etmektedir. Oysa Fethullah Gülen Nurcu olmadığını ve Nur cemaati ile yakından uzaktan hiçbir alakası bulunmadığını, hatta Risale-i Nurları sadeleştirmekle muhalif duruşunu göstermiştir.

Bir deyim var: “Kötü komşu insanı mal sahibi yapar.”

Dindar görünümü ile yıllardan beri dindarlara komşu görünen kamuoyunda “FETÖ” olarak adlandıran, 15 Temmuz darbesinden sonra Fethullah Gülen’in, Nur cemaati ile herhangi bir bağı olmadığı anlaşılmıştır.

Bazen denizde fırtına eser, deniz bir manevra alanına döner, dalgalar karaya vurur. Daha sonra sakinleşen fırtınanın ardından taş, çakıl, kum ne varsa tüm çıplaklığı ile kenarda görünür. İşte bu hain plandan sonra elmas ve kömür bir birinden tefrik edilmiştir.

“Kötü komşu” rolünde olan “FETÖ” nün 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra Risale-i Nur cemaati arasında müfritane diyalog ve irtibat sağlanmıştır. İşte hayırsız komşunun bir faydası da bu olsa gerek. “Beşer zulüm eder kader adalet eder” Kader-i ilâhi adaletini böyle tecelli etmiştir.

Nur cemaatinin tek bir gayesi var, o da: “Bir müminin imanını kurtarırsam cehennemde yanmaya razıyım” Bediüzzaman hazretlerinin bu samimi uhuvvet çağrısına sadakatle bağlı; Siyaset, ticaret ve kamuda makam sahibi olmaktan uzak, adaletten yana, haktan yana, memlekettin asayiş ve emniyetine manen yardımcı olup “Hükümetin işine karışmayacağız. Zira, hikmet-i hükümeti bilmiyoruz.” Bundan dolayı 2, hükümetin işine karışmazlar.

Bedîüzzamân Hazretleri: “…. Ben Risale-i Nur mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan şefkat itibariyle bir masuma zarar gelmemek için bana zulmeden canilere değil ilişmek, hatta beddua edemiyorum.”3, şeklinde şefkat düsturu öne vermiştir.

15 Temmuz demokrasi ve milletin zaferi hayırlı olsun!

10.07.2017

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar:

1-Emirdağ Lahikası, m.102.

2-Asar-ı Bediyye / s.321

3-Emirdağ Lahikası m.204