Muhabbet Allah İçin İse, Muhabbet-i Meşrua Olur

Önce Allah’ı sevmek sonra Onun sevgisi ile insanları sevmek lazımdır. Onun sevgisi olmasa muhabbet sağlam olmaz. Çünkü dünyanın suri muhabbet ve sevgileri, aşılması zor perdelerdir. Mesela evlat, şan şöhret, mal, mülk, gurur, gençlik, şehvet vs… işte bu ve benzeri engeller Allah’a ulaşmak için birer manidirler.

Bediüzzaman Hazretleri muhabbetle ilgili şöyle buyurur: Mühim Bir Suâl: Diyorsunuz ki: “Muhabbet ihtiyârî değil. Hem, ihtiyac-ı fıtrîye binâen, leziz taamları ve meyveleri severim, peder ve vâlide ve evlâtlarımı severim, refîka-i hayatımı severim, dost ve ahbablarımı severim, enbiyâ ve evliyâyı severim, hayatımı, gençliğimi severim, baharı ve güzel şeyleri ve dünyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl bütün bu muhabbetleri Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfat ve esmâsına verebilirim? Bu ne demektir?” 1

Üstad, konuyu dört nükte ile beyan etmiştir. İkinci nüktede şöyle diyor: “Tâdâd ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki, onları Cenâb-ı Hakkın hesâbına ve Onun muhabbeti nâmına sev deriz.    …O muhabbet dahi Hakka aittir.”

Mesela hayat arkadaşı olan eşini, Cenab-ı Allah’ın sevimli, güzel ve hoş bir hediyesi olduğu cihetle sevmek ve muhabbet etmek lazımdır. Onun dış güzelliğine muhabbet bağladığın zaman, dış güzelliğin kaybıyla, yardıma en muhtaç olduğu zamanda, o gençlikteki muhabbeti görmez olur. Makbul insanları yani enbiyaları,  muhakkikin-i asfiya ve sıddıkinleri yani hazreti peygamberin çizgisinde yaşayan ve hakikatleri delilleriyle bilen ilim ve takva sahibi büyük zatları gene Onun namına sevmek, hem hayatı ve dünyayı dahi ahiret hesabına sevmek, hem gençliğin güzelliğini Onun şirin bir nimeti olduğu cihetle sevmektir. Dolayısıyla Allah’ın bütün nimetlerini güzel görüp şükür edilirse, muhabbet-i meşrua yani dine uygun sevgi olur.

Sevgiye esas üç önemli husus vardır.  Cemal, Kemal ve ihsan’dır. Bütün güzellikler, ikram ve ihsanların esası zat-ı zülcelal’in isim ve sıfatlarıdır. Bu nedenle Cenab-ı Allah’ı tahkiki imanla tanıyıp, tefekkür ile Ona muhabbetini verdikten sonra,  mahlûkları dahi Onun adına sevmiş olur. Cenab-i Allah, zatını bildirmek ve Ona zikir etmek üzere insana kalp vermiştir. Çünkü kalp mahal-i zikirdir.

“Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.”2

Halık-i kerim, Ayet-ı kerim’de buyurduğu üzere, insanın kalbini tatmin edebilecek tek mahbub ancak Allah’tır.  Hazreti İbrahim (as)’in dediği gibi: “La uhubbül afilin” yani fani şeyleri sevmeye değmez. deyip, kalp ve gönül Allah’ın zikriyle meşgul etmek lazımdır.

Bediüzzaman konu ile alakalı ne güzel buyurmuş: “Sabıkan beyan edildiği gibi, ehl-i gaflet ve ehl-i dünya tarzında ve nefis hesabına olan muhabbetlerin, dünyada belâları, elemleri, meşakkatleri çoktur; safâları, lezzetleri, rahatları azdır. Meselâ şefkat, acz yüzünden elemli bir musibet olur. Muhabbet, firak yüzünden belâlı bir hırkat olur. Lezzet, zeval yüzünden zehirli bir şerbet olur. Âhirette ise, Cenâb-ı Hakkın hesabına olmadıkları için, ya faydasızdır veya azaptır (eğer harama girmişse).” 3

… Elhâsıl, dünyayı ve ondaki mahlûkatı mânâ-i harfiyle sev, mânâ-i ismiyle sevme; “Ne kadar güzel yapılmış” de, “Ne kadar güzeldir” deme. Ve kalbin bâtınına başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü bâtın-ı kalb âyine-i Sameddir ve Ona mahsustur. 4

Allah’ım, bize sevgini ve bizi sana yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip eyle. Âmin…

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

www.NurNet.org

1.4.2014

KAYNAK:

1–32. söz. 3.mevkıf (mühim bir sual), 2-Ra’d suresi:28, 3–32.söz.3.mevkıf 4.nükte, 4–3.nükte

LUGATEsma: İsimler, Sabıkan: Geçmiş, Firak: Ayrılık, Hırkat: Hararet, Mana-i harfi: Bir şeyin yaratıcısına bakan onu tarif eden ve tanıtan, Mana-i ismi: Bir şeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: