Muhabbetten Muhammed Oldu Hâsıl

Muhabbetten Muhammed Oldu Hâsıl. Muhammedsiz Muhabbetten Ne Hâsıl

Rahman ve Rahim olan Hâkim-i Zülcelâl; Af ve bağışlama ile ilgili Âyet-i Kerime’de insanlara şöyle emir buyurmaktadır:

”Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.” (Teğabün Sûresi: 64.14.)

Resülullah (a.sm.)’ma :En efdal insan kimdir?” diye sorulmuştu. “Kalbi mahmüm (pak), dili doğru sözlü olan herkes” buyurdular.

Ashap: “Doğru sözlülüğün ne demek olduğunu biliyoruz. Mahmüm’ül kalb ne demektir?” diye sordu. ” (Mahmüm’ül kalb), Allah’tan korkan tertemiz kalptir, içinde günah yoktur, zulüm yoktur, kin yoktur, hased yoktur” buyurdular. (Kütüb-i Sitte, 7256

Suçludan öç almak adalet, onu bağışlamaksa fazilettir. (Molla Cami)

Yirmi ikinci mektup, Uhuvvet Risalesinde İman ve İslam kardeşliğinin nasıl olması gerektiğini en güzel şekilde altı vecihle açıklamıştır. Dördüncü vecih, üçüncü düstur’da uhuvvetle ilgili Müceddid-i din ve o şerefe Cenab-ı Hakkın nail ettiği Üstad Bediüzzaman şöyle açıklıyor:

Üçüncü Düstur: Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmârene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için mü’minlere adâvet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et. Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır. Öyle de, adâvet hasleti, her şeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır.

Düşmanlık etmek istersen kalbinde ki kötü hasletlerine düşmanlık et, onlardan uzak kalmaya çalış. İnsana en fazla zarar veren nefs-i emaresidir. İşte insan evvela içindeki nefsini terbiye etmekle meşgul olması gerekir. Kendi nefsinin hatırı için mü’min kardeşine adavet edemez. İmtihan olarak verilen nefsin en kötüsü olan nefs-i emare ve seni kötü düşündüren duygularınla oynayıp hak yolundan saptıran, kendini hep haklı gösteren, nefsinin terbiyesi için uğraşmak en doğrusudur.

Bizim en büyük düşmanımız nefsimizdir. Seni Allah yolundan ayıran ve dünya sefahatine yönlendiren enaniyetini kabartıp kötü yola sürükleyen nefsin için bir mü’min kardeşine düşmanlık beslemek insafsızlıktır. Eğer düşmanlık etmek gerekirse kâfirler zındıklar çoktur. Onlara adavet et, Bir mü’min, başka bir mü’min kardeşiyle uğraşmaz. Muhabbete muhabbet, Adavete de adavet etmek lazımdır.

Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder. Zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adâveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedâmet eder, sana dost olur.

“İyi ve izzetli birine iyilik edersen, onu elde edersin. Kötü birine iyilik edersen, o daha da azar.” (Mütenebbi’ye aittir.)

hükmünce, mü’minin şe’ni, kerîm olmaktır. Senin ikramınla sana musahhar olur. Zâhiren leîm bile olsa, İmân cihetinde kerîmdir. Evet, fena bir adama “İyisin, iyisin” desen iyileşmesi ve iyi adama “Fenasın, fenasın” desen fenalaşması çok vuku bulur. Öyleyse, gibi desâtir-i kudsiye-i Kur’âniyeye kulak ver. Saadet ve selâmet ondadır.

”Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan Suresi: 25.72.)

Türkçe mevlid-i şerifin yazarı Süleyman Çelebi, Resulullah (asm) efendimize olan muhabbetini şöyle belirtilmektedir.

“Muhabbetten Muhammed Oldu Hâsıl. Muhammedsiz Muhabbetten Ne Hâsıl?”

Muhabbet hissi muhabbet doğurur. İslam dünyasında zayıflığın en önemli sebebi husumet ve düşmanlıktır. Düşmanlığın ve nefretin kaynağı, insanın kendini beğenmesidir. Farkında olmadan başkalarına da zarar verebilir. Düşmanı mağlup etmek istersen, kötülüklerine karşı iyilikle mukabele etsen sana dost olur. Eğer kötülükle mukabele edersen o zaman kin ve husumet araya girer, adavet devam eder. Gerek birey, gerek toplumsal olarak insanların saadet ve selameti ancak karşılıklı muhabbet ve sevgi ile olur.

Rüstem Garzanlı / DİYARBAKIR

www.NurNet.org