Muhakemat Eserine Dair..

Muhakemat Eserine Dair..

 

Eserin Künyesi

 

Eser ismi: Muhakemat, Reçetet’ü-l Havas, Reçetet’ü-l Ulema

Yazım Tarihi1911

Basım Tarihi: 1913

matbaa: Matba-i Ebuzziya

 

 

 Muhâkemât (1911/1911) Abdülkadir Badıllı ağabey, bu eserin ilk baskı tarihini 1921 olarak vermiştir. (Bkz. Tarihçe, /280)

 

ayırıca şunu da beyan etmiştir. Muhakemat, Arapçası Reçetet’ül Ulama veya Havas olarak 1910 yılında telif edilip, 1911 ve istabulda 1913te tab edilen bu cihan baha eser, bizzat müellif-i muhaterem Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin üslub ve ifadeleridir. Birisi diğerinin tercümesi veya şerhi olmayıp, her ikisi de aynı günlerde ayrı ayrı lisanlarda telif edilmiştir.

 

mustafa gül (ra) ağabeyin elyazma lem’alarında 870. sh de bir ifade var elimizde ki nüshalarda olmayan. “harb-i umumide en mühim bir vaziyete giriftar olmuştum. işarat-ül i’caz’ın müsvedde-i evvelisi düşmanın elinde parça parça olmuştu..”

 

 

Risale-i Nurun Neşir Tarihçesinde: “Hz. Üstad’ın has bazı talebelerine birçok defalar gayet samimi olarak verdiği tashih ruhsatı ve tanzim izni…

 

İkincisi:  İlk başlarda elle çoğaltılan risalelerin kâtibleri içinde bazılarının ya okuyamadığı veya mânasını bilemediği bazı kelimelerin imlâsında ve yazılış şeklinde yanlışlar düştüğünde veya yine kâtiblerin yazarken sehven bir iki kelimeyi veya cümleyi veya satırı noksan yazdıklarında, Hz. Üstad, bunları tashih ederken o anda ve o yerde, o makamın mânasını ifade edecek olan bazı kelime veya cümleleri tashihen ilâve ettiği gibi, başka bir nüshayı da nâdiren, aynı mânada başka kelimelerle tashih ederdi.

 

Evet, Hz. Üstad risaleleri tashih ederken herhangi bir asılla karşılaştırmadan düzeltmelerde bulunur. “Ben tashihatta hayâlen te’lif zamanına gidiyorum, öyle tashih ediyorum” meâlindeki ifadesi; her halde ve mutlaka, meselenin mânası cihetiyle olmak lâzımdır. Çünki tashihatta harf harf, kelime kelime üzerinde durmayıp yalnız mânasını düşündüğünü ve ona göre düzeltmeler yaptığını görmekteyiz.

 

Bu meseleye şunu da ilâve etmek gerekir ki: Yukarıda bir nebze temas edildiği üzere, Hz. Üstad’ın mezkûr izin ve ruhsatlarıyla kendini ziyadesiyle selâhiyetdar gören bazı zâtların tanzim işlerini çoğalttığını gören Hz. Üstad, 1949 yılından başlıyarak 1953’lerde tamamen durdurma cihetine gitmiş ve o izin ve ruhsatları kaldırmıştır.

 

Hatta bu cümleden olarak, vazifesi ve şahsiyeti itibariyle bir kâtib ve kitabet iken, Üstad Hazretlerinin verdiği mezkûr izinlerle, vazifesinin kâtiblikten öteye geçtiğini sanan bir zât, “Muhakemat” gibi çok derin ve çok ilmî ve müdakkik âlimlerce zor anlaşılabilen bir eseri teksir edeceği zaman, mânasını iyice kavramadan bazı kelimelerini tercüme şeklinde tasarruflara girişmiş ve o surette mumlu kağıtlara yazmaya başlamışken, Hz. Üstad bu durumu görür görmez hemen durdurmuş ve o kâtibe başka bir iş göstererek “Muhakemat”ın teksirini te’hir ettirmiştir.

 

Bu vak’anın şahidleri ve râvilerinden hala hayatta olanlar vardır. Ayrıca o zâtın üzerinde tasarruf edip sadeleştirdiği “Muhakemat” nüshasının bir iki fasikülü bizdedir.

 

İşte bu vak’a ile ve Üstad Hazretlerinin biraz yukarıdaki mektubu ile tebeyyün eden gerçek; onun hayatının son senelerinde mezkûr izin ve selâhiyetleri iptal ettiğidir.

 

Hal böyle iken, onun vefatından sonra herhangi bir tasarruf ile düzeltmelere veya sadeleştirme gibi keyfî teşebbüslere niyet etmenin veya ona kalkışmanın çok büyük bir vebal ve pek azîm bir hata olacağı muhakkaktır. Çünkü Hz. Müellif mâdem hayatta değildir ve mâdem kendi zamanında sadeleştirme denilen yozlaştırma ve bozma hareketini tasvib etmemiştir ve öyle teşebbüslerde bulunanları, talebeleri vasıtasıyla durdurmuştur. O halde o kapı kesinlikle kapalıdır.

 

Kaldı ki, ortaya atılan herhangi bir meselenin halli veya Risale-i Nur mesleğini ilgilendiren bir mevzuun vuzuha kavuşturulması için; risalelerden o mesele ve o mevzu hakkındaki parçaları bulup yanyana getirerek broşürler ve kitapçıklar yapılmasına dair izinlerin kaldırılmış olduğuna, herhangi bir işaret ve vakıa görülmemektedir.

 

Öyleyse, bazı âdi heves ve niyetle, süflî şeylere Nurları âlet yapmamak şartıyla, o gibi broşürlerin neşrinde bir mâni’ yoktur ve her zamanda geçerlidir.”

 

Ispartada Bilinen ve teksirle meşgul olan katip talebesi muhakemat üzerinde sadeleştirme ve tebdil ve tağyir yapması üzerine muhakematın basımını üstadımız tehir etti. Ve üstadımız hayatta iken Muhakemat yeni yazı ile tab edilmedi. Zübeyir ağabeyin nezaretinde bir komisyon nezaretinde bu eser neşredildi.

 

işarat-ül i’caz’a üstadımız koyduğu taktim mektubu gibi şeyler bu sebepler müvacehesinde Muhakematta görülmemektedir.

 

Netice: Muhakemat nam eserinde Bediüzzaman, Tefsir usulü ve hadis usulünde metod dersi ve üslüb dersi ve heyetin taşıması gerek hususları ders vermiştir. Hakikatlerden israiliyatı temizlemenin ehemmiyetini göstermiştir. Muhakemat ve işarat-ül i’caz bir birisinin devamı niteliği arz etmektedir. Muhakemat usül, İşarat-ül i’caz ise bir nümunelik arz etmektedir.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: