Mükellefiyeti Yapmamanın Neticesi

Sitemizden faydalanan muhterem Kardeşlerim! Nasıl ki,talebenin hocasına, çırağın ustasına, evladın anne ve babasına, mahalle sakinlerinin  muhtara ve halkın devletine itâat borcu vardır; aynen üst tabakanın da alt tabakaya karşı da makamlarına göre vazifeleri vardır. Bu mükellefler biri diğerine vazifesini yapmazlarsa veya yapmakla  mükellef oldukları vazifenin  hakkını vermeyip yarım yamalak yaparlarsa, ne ailede, ne okullarda, ne de memlekette huzur ve sükun kalır. Vazife yapmamanın geçici maddi cihette ki zarar bu kadar göze batarsa, Sonsuz bir hayatla ilgisi olan manevi cihette ki zararın tasavvur harici olduğu muhakkaktır.

Hepimizin çevremizde o kadar çok kimseleri görüyoruz ki, (onlar akraba, komşu veya arkadaşlarımız da olabilir), onlarda gördüğümüz herhangi sakatlık hastalık veya onların fakir hallerine-geçim sıkıntılarından ötürü nasıl vicdanımız sıkıntı çekip rahatsızlık duyuyorsa, manevi boşluklarını da gördüğümüz zaman onlara daha fazla acıyacağız ve bu hususta onlar için daha fazla üzüleceğiz. Ve hemen kurtulmaları için çare arama yoluna baş vururken ilk önce kendi bilgilerimize bakıp bunlardan hangisini kime vereyim kendimize dememiz lazım değil mi? Sonsuz sâadet ve şekavetle alakası olan bu manavi mes’uliyet daha önce bahsedilenden, çok hem de pek çok mühim olduğunu bilmeyelim mi? Bu kısacık hayatla ilgili herhangi kimseye iyiliğimiz dokunsa ne kadar seviniriz değil mi? Fakat sözümüz geçen kimselere manevi vazife yapma ihmalinden gelen zararı acaba tasavvur edebiliyor muyuz? O ihmalin neticesinde en sevgili yakınımızı dahi ebedi helakete itmek gibi ona karşı bir tavırda olduğumuzu bilmeyelim mi? Vazife yapmamaktan doğan ma’nevi bir vebal, veya din kardeşimize gelen zarara lakayt kalmak gibi ürpertici bir zararı fırsat elde iken hiç düşünmeyelim mi?

Şimdi herhangi kimseye araba çarpmasından sonra, Veya bir kimseye yılan zehirini soktuktan sonra, afiyet olsun desek, ne kadar acımasız bir ayıp işlediğimizi zerre kadar aklımız varsa fark ederken. Az önce bahsettiğimiz kimselerin vaziyeti, Kur’anı kerimden sözülen İslam ölçüleri aynası karşısında, vahim olduğu belli iken. Bize ki, maneviyatla ilgili bir şeyler öğrenmek nasip olmuş, cimrilik yapıp bildiklerimizden onlara hiç bir şey vermeye teşebbüs etmezsek. Manen, cehennem azabını hakkettiğimiz iç size afiyet olsun demek gibi  bir mana, onları kuru kuru seyrettiğimizden  çıkmıyor mu? İnsanlığa sığışmayan bu hal ile onlara biz ne yüzle akrabam veya arkadaşım deriz. Hangi söz daha faydalıdır çok düşündükten sonra, onlara düştükleri günah bataklığından kurtulmaları için herhangi tavsiyede bulunmak bize düşmüyor mu?.

Dinleyıp dinlememeleri meselesine gelince, o vebal onlara ait. Eğer daha önce o kimseye vazifeyi yaparak denedi isek o başka mesele… Bu zamanda insanların en kötü tarafı, kendini iyi bilip başkasını suçlu görmektir. Geçenlerde 13-14 yaşlarında bir çocuk bisiklete tehlikeli bir vaziyette 1-1,5 yaş civarında bir çocukla önümden geçerken zorla durdurdum, ve kendisine: Acımıyor musun, ömür boyunca sakat bırakabilirsin dedim, hiç terbiye görmeyen çocuk bana çekişip, sana ne zararı dokundu demesin mi!.. Allah senden razı olsun,  aman ne yaptım, ben onu düşünemedim, hakikaten düşüp sakat kalabilir demesi lazım iken, ben geçtikten sonra, güya çocuğu daha sağlama almış, terbiyesiz bana inat önümden tekrar geçmesin mi.

Evet biz vazife yaparken hiç terbiye görmemiş çocuk tipi insanlarla karşılaşacağımızı göze alarak vazife yapacağız. Yaparken de şükür, bana ne deyip nemelazımcılar gibi yapmadığımdan ötürü Allaha hamd ederek zevk alacağız. Sakın zannetmeyelim ki, parasız pulsuz sunduğumuz mücevherat değerındeki nasihatleri herkes kabul edip hoş karşılayacak? %90 değil %10 hatta %5’i istifade etse,  bizim için büyük kârdır… Vaziyyet bu meyandadır. İşte zavallılar hem bilmiyorlar hem de bilmediklerini bilmiyorlar. Çünkü 200-300 seneden beri zaman Müslümanların aleyhine işlemiş. Bozmak kolay yapmak zor olduğunu, nazarı itibara alırsak, insanları manevi gıdalardan mahrum bırakarak, çok tatlı görünen sefahate götüren sebepleri serbest ve haramların kapıları sonuna kadar açık bırakırsalar, gördüğümüz insanlar bu halden başka hangi halde olacaktılar? Çünkü insanın iki hayatını cennet hayatına çeviren dini, insan için uyuşturucu ve geri bırakan bir sebep gibi aleni nazara verilirse, gördüğümüzün dışında bir manzara beklemek abes olur, biz ki bize Allah nasip etmiş bize lazım olan manevi gıdamızı almışız. Biz buna ne kadar şükretsek azdır…  

Paylaşan: Abdülkadir Abdülkadir

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: