Mü’minin Mi’racı Namaz

namazNamaz mü’minin mi’racıdır buyurmuş Mi’rac-ı Ekber’i yaşayan en büyük kul. Bu manaya paralel olarak namaz, fazilet ve kemalat semasına yükselme rampasıdır, diyebiliriz.

Öyleyse namaza şiddetle muhtaç olan biziz. Sonsuz kudret ve zenginlik sahibi olan Allah ne bizim ibadetimize, ne bize, ne de hiçbir şeye muhtaç değildir, biz namazı terk ettik diye zarar etmez; Allah hakkında bu zan batıldır, muhaldir, imkân dışıdır.

Evet, o öyle bir Allah ki, ona yıldızların icadı zerreler kadar kolay gelir, en büyük şey en küçük şey gibi kudretine boyun eğer; bir baharı, tek bir çiçek gibi kolaylıkla icat ettiği gibi, gezegenleri, atomlar gibi kolayca döndürür. Bir iş, bir başka işi yapmasına mani olamadığı gibi, bir fiil, başka bir fiili yapmasına engel olamaz; yeryüzünde had ve hesaba gelmez nimetleri canlıların sofrasına koyarken, gökyüzünde yağmur bulutlarını muhtaçların imdadına yetiştirir; okyanusların dibindeki canlıların rızkını verirken, kalplerde dolaşanları bilir; sineğin kanadını terbiye ederken, semavatı ve yıldızları tanzim eder; şelaleleri dağlardan akıtıp coştururken, damarlarda kan nehirlerini deveran ettirir; binler işleri, bir anda bir iş gibi yapar, binler fiilleri, bir anda bir fiil gibi icra eder.

Sayısız hayvanlar, milyarlarca insanlar ve bütün mahlûkatın bütün fertleri onun nazarında daima hazır hükmündedir, onun ilim ve iradesini, zaman ve mekân kayıt altına alamaz, o ezelî ve ebedîdir, bütün sesleri birden işitir, bütün ihtiyaçları birden görür. Hiçbir iş, hiçbir hâl, istek ve meşieti dışında gerçekleşemez; ondan habersiz bir yaprak düşemez, yeni doğan bir yavru memeye ağzını uzatamaz, karınca adımını atamaz. Her şeye nihayet derecede yakındır, her yerde kudretiyle, ilmiyle hâzır ve nâzırdır. Her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elindedir. Her şey onun emriyle halledilir. Saadet defineleri, rahmet hazineleri, mutluluk mahzenleri, şefkat madenleri onundur, ondan gelir; nimet sofralarını, şifa kervanlarını sevk ve idare eden de odur.  Bir çekirdeğin kapıcığını “uyan!” emriyle ve irade anahtarıyla açtığı gibi, yeryüzü hazinesini dahi yağmur anahtarıyla açan, bitkilerin soylarını tohum ve çekirdeklerle devam ettiren o olduğu gibi; kuşların, sineklerin, balıkların ve bütün hayvanatın hayatlarını yumurta ve nutfelerden yaratan, insanı bir damla sudan inşâ eden odur.

Zerreden güneşlere kadar sahip olan böyle bir Malik’e, ezel ve ebedin sultanı olan böyle bir Hâkim’e, sonsuz iktidarıyla her şeyi kuşatan böyle bir Kadir’e kul olmak, iman ve itaat etmek şereflerin en yücesidir. Herkes mensup olduğu efendisinin şerefiyle iftihar ettiği gibi, insan da böyle bir Ulûhiyet ve Rububiyet sahibi Allah’a iman ve ibadeti ile intisap edip bağlandığı nispette yücelir, miracın gölgesinde terakki eder.
Kâinata hikmet nazarıyla bakılırsa her şeyin Allah namına, Allah’ın emirlerini işlediği görülür. Evet, her şey onun hesabına çalışır. Her şey ona bir emirber nefer hükmündedir. Her şey onun kuvvetiyle döner. Her şey onun emriyle hareket eder.

Her şey onun hikmetiyle tanzim olur. Her şey onun keremiyle muavenet eder. Her şey onun merhametiyle başkasının imdadına koşar, yani koşturulur. Bir kısım insanlar dışında her şey, yaradılış vazifelerine tam uygun bir hayat sergiledikleri için daima ibadet üzeredirler; dolayısıyla bütün insanlık ibadeti terk etse de, kâinat bütün atomlarıyla secdededir, kıyam üzeredir, fıtrî namaz ve niyaz hâlindedir.

Allah aciz değildir, fakir de değildir ve hiçbir şeye muhtaç değildir; ne insanların namazına, ne secdesine… Her şey ona muhtaçtır, bütün mahlûkat ve bütün kâinat.

Düşmanları belâları sonsuz, acizliği de sonsuz olan, ihtiyaçları istekleri sonsuz, fakirliği de sonsuz olan insan ise muhtaçların en muhtacıdır. Bitkiler, hayvanlar ve bütün mevcudat da aciz, ihtiyaçları ise kâinatın her yanına yayılmış. Öyleyse insan hem kendisi, hem de mahlûkatın hesabına, acizlik ve muhtaçlığın diliyle  Allah’a muhatap olma makamına namaz miracıyla çıkmalı; bütün muhtaçların, zayıfların vekili olarak sonsuz kudret ve rahmet sahibine müracaat etmeli namaz ile…

Mahlûkatın sultanı rütbesine yükselmeli namaz ile… Bütün dua ve ibadetleri ibadetinin içine alan küllî bir kul olmalı namaz ile… En güzel kıvamda yaratılmış insanlık hakikatine lâyık olmalı namaz ile…  Mi’rac-ı Ekber’in gölgesinde sonsuz terakki seyahatine çıkmalı namaz ile…

Elhasıl namazımız olmadan eksik olan hatta hiç olan biziz. Bizi tamamlayan, olgunlaştıran namazını eksiltmemeliyiz ki, zarar etmeyelim, iflas çukuruna yuvarlanmayalım…

Halil Dülgar / Risale Haber

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: