İnsanın hususan müslümanın tahassüngâhı(sığınağı) ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır.(24.Lema)
Nev’-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cem’iyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce, bir tahassüngâh ise; aile hayatıdır. Ve herkesin hanesi, küçük bir dünyasıdır. (9.Şua)
Aile hayatı müslüman için tahassüngah. Bir nevi cenneti, Küçük bir dünyasıdır. Nev’-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde: En cemiyetli merkez. En esaslı zemberek. Dünya saadeti için dediğim gibi küçük bir cennet. Bir melce, Bir tahassüngah Yani, aile hayatı insanın tahassüngahıdır; dış alemin dağdağalarından sığınma yeri, insan kendi hata ve sevaplarından ötürü tenkit edilmeden sevildiği ve herkesi de olduğu gibi sevebildiği ortamdır aile hayatı. Aile hayatı insana bir nevi cennettir; geçici umum maddî manevî lezzetlere medar bir mekandır. Aile hayatı maddî şeyleri paylaşmağa sebep olduğu gibi, manevî lezzet ve hazları dahi insana paylaştırır. Aynı evi paylaşmaktan öte bir ruhanî alış veriştir bu küçük geçici cennette yaşamak. Birbirimizi hayra teşvik manasında, yönlendirmeler yapabiliriz . Mesela beraber ders okuyup mütalaa etmek, arkadaşınla çay içmek, manevi havayı teneffüs etmek için kolay bir yoldur. Çayı demlemek, meyveleri soymak ile sadece çay veya meyve ikram etmiş olmuyoruz, aynı zamanda çayın yanında karşımızdakine sevgi ve ilgimizi de sunuyoruz. Almak ve vermenin, yani küllîleşmenin en rahat bir yolu oluyor. İstersek ufak faaliyetleri bu manevî alış verişe zemin haline getirebiliyoruz. “senin için şunu aldım” yada “sana şunu pişirdim” derken alınan, pişirilenden öte, o sonsuz hayatımıza biri diğerimize yardımda bulunuyoruz.
Âile hayatı insan için küçük bir dünydır; dışarıyla veya başka insanlarla ne kadar sıkı irtibat olursa olsun, daima insanın kafasını kurcalayan önümüzdeki sonsuz hayattır. Ah diyerek acaba insana va’d edilen o ebedi hayatı kazanabilecek miyim?
Biz bu yalan dünyada hayatımızı dünyamızın temel direği olarak görmekle beraber aile sorumluluğu ve âilede bana düşen maddi vazifelerimi âile efradıma karşı değil de onlara karşı olan o sonsuzlukla ilgili vazifelerim acaba ne âlemde.
Her şeyden önce onlar bana Rabbimin emaneti, her vazifede önce Allah’a karşı mes’ul olduğumu bilmek. Maddî ve manevî vazifelerimi ifa etmeye çalıştıkça iç alemim mana âleminde derinleşip küllîleştiğini düşündükçe fark ediyorum bu hayat son bulacak. Yani âhiret yolunda en güzel hazırlık, âile hayatımdaki fıtrî sorumluluklarımı düşünmekle o vazife yerine gelmiş oluyor. Küçük dünyamda ebedî dünyama hazırlıkla acaba neredeyim? Her Müslümanın netice ve vazife itibarıyla âile hayatı hiç de küçük değildir. Âile efradımın acaba ebedi bir mutlukları için mi gayret ettim, yoksa onları cehenneme birer odun parçası derekesine mi düşürdüm.
Ben fakir şunu anladım ki: zamanın ve nefsin vartalarından korunmak ancak bir şahsı manevîye dahil olmakla mümkün oluyor; en fıtrî, sıcak ve samimî şahsı manevî de âile sorumlulukları içinde dünyaya veda ettikten sonra ki halımızı unutmamakla olur. Çünkü Rabbimiz biz insanlara nesebî bağların içine muhabbet ve şefkat iksirini katıvermiş,
Bize düşen âile içi irtibatlarımızı kuvvetlendirmek. Anne-baba evladu ayal ve yakın akrabayla ilgili alakamız “birimiz hepimiz” manasındadır. Âilenin “ferdin kıymeti bütün cemiyet kadar olmalı” diye ayet-i kerîmede anlatılan hakikati alemimize yerleştirmeye çalışmalıyız. Her işimizi ve faaliyetlerimizi beraber yapmaktan zevk almalıyız.
Biz küllî ve muhabbetli atmosferi âilemizde oluşturmak için “Huzuru daimi” yi (her an Allahın huzurunda olduğumuzu unutmayalım) o zaman bütün yaptığımız işlerin manası yükseldikçe yükselir. Etrafımızdaki dost- ahbablarımızla yaptığımız iş ve muhabbet mana kazanır cezip olup arada irtibat artar noksanlanmaz. O zaman İnsanın cennet nümun mekanı evinde, eşi, evladı, anne-babası sevaplı işlere durmadan koşarlar. Bu düşünce âile hayatını en esaslı zemberek kabul edebiliriz.
Aksi takdirde günümüz içtimaî hayatında birbirinin derdiyle dertlenmek çok nadir bir ahlak haline geldiğinden ferdler umumiyetle yalnızlığa itilmiş durumda kalır ve kalıyor. Yalnızlık vahşetine düşen bir ruhun çalışmaları ise ekseri maddî bir menfaat için, veya verimsiz, kısır oluyor.
Toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek kaliteli çalışmalar için itici güç olarak sadece maddî menfaat yeterli değil, hem uzun ömürlü degil; Peygamberimiz a.s.m.: “Eddünya mezraatül âhireh” (Dünya ahret tarlasıdır) buyurmuşlardır . Mehmet Âkifte te: Bu dünya fanidir fanidir amma bir cihetle cavidanidir. (Bir cihetle bakidir. Çünkü O Baki hayat burada kazanılıyor) buyurmuştur. Evet hamiyyet, şecaat, fedakarlık gibi ulvî hislerin devamı için: Az önce bahsettiğim gibi Allahı ve ölümü hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamak ile olur, başka türlü olamaz.
Nabi
Diğer Yazıları için Tıklayınız!
www.NurNet.org