Müslümanlar için uhuvveti muhafaza edebilmek çok mühim

Zaten dinimizde kavmiyet ile övünmek yasaktır.  Peygamberimiz (a.s.m.) “La farku beynel Kureyşiyyi vel acemiyyi, İlla men selime, İlla bittakva.” (Kuryşi ile Acemin farki yoktur. Ancak Müslümanlık derecesi ve takva onların farkı olur.  Müslüman kavmiyeti le değil , dini ile övünür. Ayeti Kerimede Allah (c.c) “İnnemel mü’minu ihvetün fe eslihu beyne ehaveyküm…Vel’afine aninnas Vallahu yuhibbul muhsinin.” Buyuriyor. (yani: Müminler kardeştir aranızdaki dargınlığı gideriniz…İnsanların kusurunu af edin; Allah af edip iyilik yapanları sever.)

İslam tarihine göz attığımız zaman bunun çok örneklerini görebiliriz. Hadisi Şerifte: “Komşusu aç iken mümin tok yatamaz” Peygamberimiz  (a.s.m) zamanında: Bir sahabenin odasına Yahudi olan komşusunun tuvaletinden pislik akıyormuş, bir gün Yahudi bir işi için komşusuna gitmiş. Akan o pislikleri görünce Müslüman komşusuna Yahudi: Komşu bu vaziyetten niye sen bana haber vermedin, nasıl sabrettin bu durumu? Müslüman komşusu: Dinimiz komşuyu rahatsız etmeyi müsaade etmez.Yahudi sizin dininiz komşu hakkına o kadar mı titiz davranır? Evet deyince. Yahudi o Sahabenin o sabır’ı sebep olmuş, o Yahudinin Müslüman olmuş.

Üstad Bediüzzaman hazretlerinin 130 parça Eserlerinden Uhuvveti ikinci dereceye almıştır. Birincisi İhlas ikincisi Uhuvvettir. Hatta Uhuvvet Risalesi müstakil olduğu halde İhlas Risalesinde de Uhuvvet mevzularını işlemiştir. Günümüzde benlik, kendini beğenmek o kadar ileri gitmiştir ki: Mealesef gafil Müslümanlar kendini beğenip kendine taraftar olmaktan, Müslüman kardeşlerine muhabbet beslemekten uzak duruyorlar. Halbuki Müslüman kardeşlerinin kusurları  kat’iyyen uğraşamaz. O kendi kusurlarını azaltmaya çalışır.

Müslüman kendi kusurunu başkasına atmak değil,   kusurlarını kabul ederek onları azaltmaya gayret eder, başkasına değil kendine iftira da atabilir. Kusurunu saydığı kimse; kendisi orada yok iken onun kusurundan bahsetmek, dinimizde, ölü etini yemiş gibi günahtır. Dinimizde o günaha “Gıybet” denilir. O günahın bahsettiğin adam,  kendisi orada olsa bahsettiğin meseleden rahatsız olursa; işte o gıybettir. O kelimeyi konuşmak senin hakkın yoktur. Ben doğru konuşuyorum mevcut olandan bahis ediyorum diyebilirsin, farketmez, işte o gıybettir, sen o kusurdan bahis edemezsin. Olmayan kusurdan bahis etmek gıybet değil, iftiradır.

Bugün Müslüman’ın en büyük hatası hakikatın tam tersine gidip, kendini iyi görüp Müslüman kardeşlerini suçlamak. Çünkü bu insanlar herhangi bir yaparken: Ben bu işi Allahın kanununa göre yapmam lazımdır demeyip kendi kafasına göre yapıyor kendine itimad ederek yapıyor.  Allahın kanununa göre değil. Buna ilave ederek, yazımı tamamlayayım:   

 İMAMİ ŞAFİİ DEN MÜTHİŞ BİR DERS ALALIM

İmami Şafii talebelerinden biri olan Yunus ile müzakere yaptığı bir meselede ihtilafa düşer.

Talebesi öfkesinden dolayı dersi terk eder ve evine gider.

Akşam olunca yunus kapısı çalındığını fark eder. “Kim o?” der kapıdaki kişi İmamı Şafi’i der. Yunus kapıyı açar ve İmam’i Şafii kapıda beklemekte olduğunu görür ve hocasının ayağına kadar geldiğine şaşırır.

İmami Şafii kapıyı açar ve talebesi Yunusa şunları söylemiştir.

1-Ey yunus bizi birleştiren binlerce mes’ele dururken bir meselemi bizi ayıracak?

2-Ey yunus yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprülerden geri dönmek gerekebilir!

3- Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme.

4-Ey Yunus bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhametini göster.

5- Ey Yunus sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster.

6- Ey Yunus Görevimiz hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil.

Büyük imam Allah senden razı  olsun, bu nasihatlara çok ama çok ihtiyacımız var.

Bu hakikatı sizinle paylaşan Abdülkadir Haktanır