Müslümanları İlme İten Sebepler

Acaba Müslümanları böylesine keşif ve buluşlara iten sebepler nelerdi? Hiç şüphesiz bunda İslâm dininin mahiyeti ile ilme verdiği büyük önem rol oynar. Şu halde İslâm’ın ilme karşı tutumu üzerinde kısaca durmamız gerekiyor. 

İslâmiyet ilim dinidir. Kur’ân-ı Kerîm’in ilk emri “Oku” ile başlar. İslâm dini cehaleti karanlığa, ilmi aydınlığa benzetir. İlim sahiplerinin daima üstün olacaklarını bildirir. “Hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer-9) der. 

“Beşikten mezara kadar ilim öğrenin.” Diye buyuran Peygamberimizin ilme teşvik eden ve ilim sahiplerini öven birçok hadîs-i şerifleri vardır. 

Gecesini, gündüzüne katan İslâm âlimleri öylesine eserler vermişlerdir ki, ilim dünyası onlara asırlarca dört elle sarılmıştır. Birçok ilimlerin temelini atanlar Müslümanlardır. 

Müslümanların ilham kaynağı şüphesizi Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerdir.  Birçok keşif ve buluşların temelinde de bunlar vardır. İlk emri “Oku” ile başlayan bu dinin mensupları, “Yaş veya kuru hiçbir şey yoktur ki, Kur’ân’dan zikredilmesin.” (En’am-59) ayetini kendilerine rehber ediniyor,  keşif buluş ve teorilerini onda buluyorlardı. 

Kur’ân, âdetâ kâinatın yazılı şeklidir. Kâinatta hüküm süren bütün kanunlar onda mevcuttur. Nitekim kâinat da Kur’ân’ın bir açıklaması mahiyetindedir. 

Bu gerçeği insaf sahibi bazı Avrupalı bilginler de kabul etmiş bulunmaktadırlar.

“Kur’ân-ı Kerîm insan fikrinin en yüksek teori ve görüşlerini beslemeye yetecek fikir ve duygulardan meydana gelen bir hazineyi ihtiva etmektedir.” Diyen Arthur Pellegrin, Kur’ân’ın, Müslümanların keşif ve buluşlarına mesnet teşkil etmesindeki mânâyı anlayanlardan biridir. 

  1. Rivoire İslâm tarihinin ruh ve zekâ sahasındaki zenginlikleri ve gerçekleştirdiği ve maddi yükselişle, cihan tarihinin en büyük devirlerinden biri olduğunu belirttikten sonra bunun sebebini şöyle açıklar: “Bu yükseliş ve gelişmenin sırrını bize Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayeti ile (Hz.) Muhammed’in hadisleri vermektedir. Bu âyet ve hadîsler Müslümanları ilme, yükseliş ve medeniyete teşvik etmiş, bunu Müslümanlar için dînî bir vazîfe saymıştır.”

Peygamberimizin hayatında olsun, halifeler devrinde olsun İslâm’ın emirlerine sımsıkı bağlanıldığını görüyoruz. Şam’dan, o güne kadar hiç görülmeyen bir kandil getiren sahâbiye Peygamberimizin duada bulunuşu, keşif ve buluşlara verilen değerin en güzel bir örneğidir. Bedir savaşında her düşman esirinin 10 çocuğa okuma-yazma öğretmek şartıyla serbest bırakılışı, ilmi kimden olursa olsun alabilmenin delilidir. Peygamberimizin Zeyd bin Sâbit’e yabancı dil öğrenmeyi emretmesi ise oldukça mânâlıdır. 

Hz. Ömer, Batlamyus’un bir eserini tercüme eden Yahya isimli âlimi taltif etmiştir. 

Harun Reşid’in tercüme edilen eserlere ağırlığınca altın verdiği bilinmektedir. Nizam-ül Mülk, bütün hazinelerini ilmin ilerlemesi için sarfetmiştir. Gazneli Mahmud, her beyti birer altına bir Şehnâme yazdırmıştır. Uluğ Bey ise, saltanatını ilmin hizmetine adamıştır. Bunlar devlet seviyesinde ilme verilen değerin ifadesidir. Artık o ülkede ilmin ileri gitmemesi düşünülebilir mi?   

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Kaynak: Şaban Döğen Kardeşin kitabından