Nasıl Hulusi Ağabey Üstadın Birinci Talebesi Olmuş

Ahmed Özer, Kırklar serisinin birinci kitabı olarak, Üstad Hazretleri’nin en birinci talebesi Hacı Hulûsi Efendi hakkında “Nurların Birinci Talebesi Hulûsi Yahyagil” isimli yeni bir çalışma yapmış. Bu çalışma daha öncekinin üzerine pek çok ilaveler yapılarak ortaya konulmuş.

Bilhassa 173. sayfadan 417. sayfaya kadar devam eden Üçüncü Bölüm “Huzur Sohbetleri” yepyeni ve çoğumuzun hiç bilmediği mevzularla dolu…

Hulûsi Ağabeyimiz’in, oğlu Necmeddin Yahyagil şöyle anlatıyor: “Meşakkatlı bir hayat geçirmesine rağmen 13 yaşında başladığı namazı, ömrünün sonuna kadar bir defa olsun terk etmemiş. Bir çok muharebeye katılmış. Çanakkale Harbi’nde emrine verilen 89 kişilik bölüğüyle başarılar kazanmış. Rus cephesinde çarpışmış. Bakü’de  bulunmuş. O yokluk günlerinde, çetin kış şartlarında hem düşmana karşı savaşmışlar hem de oruç tutmuşlar. Anlatırdı; günlük ‘altı zeytinlik’ kumanyaları varmış. Bunlardan üç tanesini sahurda, üç tanesini de iftar açarken yerlermiş.

Sakarya, Çanakkale ve Rus harplerinden madalya ve beratlar kazanmıştı. İzmir’in kurtuluşunda şehre ilk giren bölüklerden birinin başında olduğunu söylerdi. ‘Padişahım çok yaşa !’ diye bağırarak şehre girdik, derdi. Allah’tan başka kimseden korkmazdı. Korkusuz, pervasız biriydi. Subaylar ondan çok korkarlar, erler ise kendisini çok severlerdi. Komutan olduğu yerlerde, askere okunacak hutbeyi kendisi yazar verirdi. (…) Zekâsı çok kuvvetliydi. Dünya malına kıymet vermezdi. Dünya ile maddî bir bağlantısı yoktu. Hayatında bir tek hediye kabul etmemişti. Dünyada hiçbir şey almadığı gibi, ben küçukken dedemden kalan evi de sattı. Öldüğünde üzerlerindekilerden başka bir eşyası, malı yoktu. Maddî hiçbir miras bırakmadı bize. İşi gücü ibadetti. Uyku nedir bilmezdi…

Emekli olduktan sonra Elazığ’a geldiğinde evde aynı odada kaldık. Gece yarıları uyanışımda, onu ya namaz kılarken veya Risale yazarken bulurdum. Delâil-i Hayrat ve Kur’an-ı Kerim’den başka kitap yoktu. Abdestsiz gezmezdi katiyen… (…) Babam ve arkadaşları içeride Risale yazarken Oğlu diyor kapıda bekçilik yapardım. Dinin baskı altında tutulduğu günlerdi o günler. Bana ‘Sen bu hizmetin kapıcısısın’ derdi. O beni sevindirmeye yeterdi. Öldükten sonra dükkanıma geldi. Geldiğini başkasına söyledikten sonra gelmez oldu.”

Hacı Hulûsî Ağabeyimiz diyor ki: “Bir gün rüyamda alay komutanına tekmil verecektim. Baktım ki, Üstad alay komutanının makamında oturuyor. Bana dedi ki: ‘Her gün seninle iki defa görüşeceğim.’ Bu rüyanin tevilini Üstad’a sorduğumda buyurdular ki: ‘ Ona dedim her gün sabahları seni, yanımda hazır edeceğim, akşamları da ben senin derslerine geleceğim.’ Bundan dolayıdır ki, zaman zaman akşam derslerinde uyanık olmamızı, aramızda hürmet gösterilmesi icap eden birinin varlığını söylemişimdir ki, işte o zât, Üstad’dir. Her akşam dersimizi teşrif eder. (…) Birinci Söz’deki ‘temsil’de seyahat eden mutevâzi zât, tamamen Üstad’ımızdır. Nebat, ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları nasıl ‘Bismillah’ tesiriyle, yeraltında sert taşı toprağı delip geçiyorsa, aynen onun gibi ‘Bismillah’ ile mevki-i intişara konulan ‘Sözler’ de hârika bir tarzda arza yayılıyor. (…) Yirmibeşinci Lem’a: Maddî ve mânevî bütün hastalıklara mükemmel devâdır. (…) İslâm âleminin başına gelmiş olan musibetlere, bu (Hastalar) Lemâsı’nda gizli işaretler bulunduğuna hükmeyledim. Basîretli ve nurlu arkadaşların, daha gizli hakikatler çıkardıklarını ümit ediyorum.”

Zahirde Hulusi Yahyagil ağabey Üstad’la 2-3 fefa görüşmüş ama birinci talebesi olmuş

Çiçek bahçesinden sizlere bir buket sunmaya çalışan: Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org