Nasıl Yaşarsanız Öyle Ölürsünüz! (Nurettin Yaşar’ın Vefatı Vesilesiyle)

Her gün 300 bin kadar insan dünyaya gelmekte ve o sayıya yakın insan da dünyadan ayrılmaktadır. Rivayette; “Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” denmektedir. (Bkz. Aliyyülkârî, Mirkâtü’l-mefâtîh 1/332, 7/375, 8/431)

Ölüm, bu hayatın en büyük gerçeğidir; aklı gitmemiş hiç kimse, bu dünyada kalıcı olduğunu iddia edemez. Nurettin Yaşar da, 55 yıl önce geldiği bu dünyadan, 4 ay kadar önce 27 Mayıs 2013 tarihinde ayrılmıştı. Onun vefatını bildiren haberlerden biri şöyleydi:

“Nurettin Yaşar aslen Niğde’liydi. İmam-Hatip okulundan sonra, Erzurum’da Biyoloji bölümünde üniversite tahsilini tamamlamıştı. Üniversite öğrenciliği yıllarından itibaren kendini Risale-i Nur’larla Kur’ân ve iman hizmetine vakfetmiş; vefatına kadar yurt içinde ve yurt dışında çeşitli vilayetlerde bununla ilgili İslâmî hizmetleri olmuştu. İstanbul’da Fatih Camii’nde, kalabalık bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra tabutu önünde bir konuşma yapan Rotterdam İslâm Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, onun Erzurum’da henüz üniversite öğrencisiyken, kendisinin İslâmî İlimler Fakültesi hocalığından daha fazla İslâmî hizmetler yapmış olduğundan, takdirle ve sitayişle bahsetmişti.”

Kendisini birçok kişi gibi ben de bu özellikleriyle yıllardan beri tanıyordum. Ayrıca, son altı yıldır da ikimiz, İstanbul’daki bir aile vakfının mütevelli heyeti üyesiydik. O vakfın merkezinde yaz-kış, senenin her mevsiminde, her hafta muntazam bir şekilde ve zaman tanzimine hassasiyetle riayet edilen ve öğle tatili saatlerinde icra edilen Risale-i Nur derslerinde de bir araya geliyorduk. Suriye’deki müessif savaş başlamadan önce, kendisinin teşviki ile vakfın mütevelli heyetinden 4 kişi birlikte Suriye seyahatimiz de olmuştu.

Nurettin Yaşar İstanbul’un şehirler arası otobüs terminalleriyle Anadolu’ya açılan mühim bir ulaşım kapısı olan Harem’de ikamet ediyor; İstanbul’da katıldığı çeşitli Risale-i Nur derslerinden başka, Harem’den şehirler arası sefer yapan otobüslerle civar vilayetlere de Risale-i Nur dersleri yapmaya gidiyordu.

Sekiz yıl kadar önce evlendiği ailesinden Ahmed Said isimli bir oğlu vardı. Nurettin Yaşar’ın ailesi de yetişkin ve aktif bir Risale-i Nur Talebesiydi. O da, hanımlar arasındaki Risale-i Nur derslerinde ve okuma programlarında aktif olarak hizmet yapıyordu.

Nurettin Yaşar, üniversite öğrenciliği yıllarından beri meşgul olduğu Risale-i Nur eserleriyle ilgili birikimini başkalarıyla paylaşmak için çok istekli, şevkli ve gayretliydi. İkamet ettiği İstanbul’da ve İstanbul’a yakın vilayetlerde yaptığı Risale-i Nur derslerinden daha fazlasını yapmak; Risale-i Nur derslerini radyo programı, televizyon programı, konferans faaliyetlerinde de bulunarak daha geniş kitlelerle de paylaşmayı çok istiyordu.

Birlikte Mütevelli Heyeti üyesi olduğumuz vakfın haftalık mutad Risale-i Nur derslerinde bir araya geldiğimizde, bunun için benden de aracılık yapmamı rica ediyordu. Daha önce İslâmî hizmetler için bir süre kalmış olduğu Diyarbakır’daki özel bir televizyonda Risale-i Nur dersi yapmak için, ayda bir Diyarbakır’a gidiyordu. Son zamanlarında, İstanbul’daki bir FM radyosunda da haftada bir gün Risale-i Nur dersi yapıyor olmasına rağmen, o Kur’ân ve iman hizmeti için daha fazlasını yapabilmek şevkiyle dolup taşıyor:

“-Haykırmak istiyorum… Risale-i Nur’dan aldığım iman derslerini daha çok kişiyle paylaşmak istiyorum..” diyordu.

Onun bu fevkalâde şevk ve arzusunu karşılayabilmekle ilgili olarak, bir Ramazan günü, o akşam bir vakfın iftar yemeğine dâvetli olduğumu, o vakfın öğrenci yurdu da olduğunu, kendisinin ismini ve telefon numarasını vererek onun konferans vermek isteğini vakfın yetkililerine iletebileceğimi söylemiş ve dediğim gibi yapmıştım.

Bir yere konferans teklifi yapıldığında, cevabının alınmasının ekseriya aylarca sürebileceğini; bunun için çeşitli ön işlemlerin yerine getirilmesi icap ettiğini Nurettin Yaşar da bilmiyor olamazdı; buna rağmen, ertesi günü—konferans teklifimi iftar dâvetinde görüştüğüm vakıf yetkililerine yaptıktan sonra henüz 24 saat bile geçmemişken—bana konferans dâveti almadığını söylemesi hayretimi mucip olmuştu.

Son İlâhî kelâm olan Kur’ân’ın âyet-i kerîmelerinde de söylenildiği gibi, her nefis ölümü tadacaktır; ecel vakti gelince, ne bir saat geciktirilir ve ne de bir saat öne alınır. Nurettin Yaşar da, dünya hayatında Kur’ân ve iman hizmetiyle dolu 55 yıllık ömründen sonra mukadder eceline doğru giderken, “Yumît” ismiyle ölümü veren Allah’ın onun ölümüne koyduğu bazı perdeler olmuş. Duyduklarıma göre önce, yapmakta olduğu bir Risale-i Nur dersi esnasında göğsünde sıkışma hissetmiş. Götürüldüğü hastanede yapılan tetkiklerde kalp damarlarından dördünde büyük ölçüde tıkanma görülüp, bunların içinden kan akışını sağlayabilmek için dördüne de stent takılmış. Nurettin Yaşar bu şekilde bir müddet normal hayatına dönmüş gibi gözüktükten sonra, bir dişini çektirmesi esnasında kanı durdurulamamış ve daha sonra gelişen sağlık durumundaki çeşitli bozulmalarla, bir ay kadar yoğun bakımda kaldıktan sonra vefat etmiş.

Yoğun bakımda bulunduğu günlerde kendisinin ihtiyaçlarıyla ilgilenenlerden, birlikte üyesi olduğumuz vakfın mütevelli heyet üyelerinden Hakan Bey, Nurettin Yaşar için yurt dışından güçlükle getirttiği bir ilacı teslim için hastaneye gittiğinde, yasak olmasına rağmen yoğun bakım ünitesine girip kendisini kısa bir süre için görebilmek için çok ısrar edince, ilgili doktor sadece bir dakika için onu görmesine izin vermiş. Nurettin Yaşar, yarı uyanık halde gözlerini sabit bir noktaya dikmiş, dudakları sürekli kıpırdıyor ve muhtemelen zikrullah ile meşgul oluyormuş.

İhtiyaçlarını temin için yanına daha sık girmesine izin verilen kayınpederi ise, vefat edeceği gün onu önceki günlerine nisbeten çok daha iyi bir halde gördüğünü, konuşamadığı için eliyle işaret ederek kâğıt ve kalem istediğini, verdikleri kâğıt ve kalemle aşağıdaki yazıyı yazdığını, sonra gülümseyerek eliyle veda işareti yaptığını ve vefat ettiğini, bana gözyaşlarıyla anlatmıştı:

“-Sabırdan [her halde buraya bir virgül konulması daha iyi olacak], ziyade rızaya ulaşmak.

-Hastalığa riya girmez diyor [Bediüzzaman’ın “Hastalar Risalesi”nde söylediği bir cümleye atıf yapmış.]

-Halis bir ubudiyet yolunu buldum [Yine, Bediüzzaman’ın “Hastalar Risalesi”nde söylediği diğer bir cümleye atıf yapmış.]”

Nurettin Yaşar’ın vefatı, Risale-i Nur’la Kur’ân ve iman hizmetiyle yaşamasının “mutlu bir son”u olarak, “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” hakikatine bariz bir misal olarak hatırlanmaya ve hatırlatılmaya değer. Allah rahmet eylesin.

Prof. Dr. MUSTAFA NUTKU

nutkumustafa@yahoo.com