Neden, İnsan’ın Değeri Her Şeyin Fevkindedir

Cenab-ı Hak insanı hiç bir mahluka verilmeyen cihazlarla donatarak yaratmış. Bu insan duygular manzumesidir. Yüzlerce hissiyata ma’kes olacak bir keyfiyette. Cenab-ı Hak insanı gayat bedi, (eşsiz) gayet mükemmel, tek kelime ile mȗcize olarak yaratmış. İnsanda  bütün mahlukatın fevkinde bir mükemmeliyet var; yani insanın duyguları, koordinatları sonsuza ulaşıyor. Allah insanı ȃlemin özü, kainanatın özeti olarak halketmiş. Bu kadar hassas mizanlar, bu kadar ince teraziler, yani kȃinatı ihata edecek büyüklükte istidadlarla donatmış olan bir insanı belli ki, kȃinatı fevkinde bir gayesi olmak icap ider. Eğer insan geriye dönerse tedennidedir, düşüştedir, süfliyata girerse alçaklıktır,mahiyeti insaniyeyi tahrip eder.

Demek Cenȃb-ı Hak şu azaları, şu dünyaları iki mȃna için vermiştir. Risale-i Nȗrda Sözler mecmuasının Onbirinci Söz onu ifade ediyor. Yani birincisi: Cenabı Mün’imi  hakikinin bütün ni’metlerinin her birisinin çeşitlerini size ihsas ettirir, şükür ettirir. Bakın Canab-ı Hak kȃinatı ni’metlerine bir mahzen bir tarla  bir bahçe gibi yaratmış çok çeşit ni’metler ile donatmış. Allah’ın bize bahş etmiş olduğu ni’metlerin çok tabakatı var. Bir ni’metlere avami biz gözle baktığımız zaman, sanki hep yenecek şeylermiş gibi hatırımıza geliyor. Halbuki Cenabı Hakkın ni’metlerinin çok çeşit olduğu gösteriyor ki Allah bize nasıl ni’metler vermiş. Bütün bu sonsuz nimetlere karşı bizden istenilen birinci vazife şükürdür. Mesela Cenabı Hak bize yumruk kadar bir mide vermiş. O yumruk kadar midenin ihtiyacı gidermek için baharı halketmiş. Ayrı ayrı renkte sebzeler, meyveler, ayrı ayrı tatlar, ayrı ayrı kokular, mükemmel ve müzeyyen hasiyeti insaniyeyi tahrik edecek yüzbinlerce nimet yaratmış. Tekkelime yemek kadar midenin ihtiyacı için yüzbinler ce nimet ile donatmış, bahardaki bütün sebze ve meyveler midemizin sofrası olmuş. Sonra bir burnumuz için Cenab-ı Hak kokular ȃlemini halk etmiş, gözümüz için temaşa ȃlemini, Allah’ın antika ȃsarını, sesler için kulağı kulağı halk etmiş ve ulvi ve ȃli sesleri ȃdi seslerden ayırd edecek hassas kulağı yaratmış.

İşte bütün Esmadaki kȃinatın sır ve hakikatlerini bilmek, ma’rifette küllileşmek için Allah insana birde  insana idrak vermiş, hakikat noktasında Cenȃb-ı Hak insanı tabiri caiz ise öyle cihazat vermiş ki, binlerce duygularla halketmiş. Mesela çok hassas bir terazi olan Rahmanın iltifatını ikramını  hissetmek ve sonrada külli şükretmek icab etmez mi? Sonra Cenab-ı Hak insanın ağzında bir et parçası olan dili yaratmış. bu dil bakın ne kadar ince bir terazidir, ne kadar hassas bir mizan ile çalışır, tatlısı, ekşisi, mayhoşu, soğuğu, sıcağı, tuzlusu, acısı bütün ni’metleri anında test edip ni’metler telezzüz edebilecekleri mahiyette insanın ağzına o dili yerleştirmiş. Şimdi düşünelim, Cenab-ı Hak insanı neden bu mükemmel şekli  cami bir şekilde yaratmış? Tȃ ki ni’metlerini o duyguların terazisinde  onlara ihsas ettirsin ve karşılığında da mü’min Allah’a şükretsin, şakir olsun. Çünkü ni’metlerin sahibi Allahtır. Ni’metlerin merciini tanısın ve ömrünün sonuna kadar meczub-u şükran olsun. Biz demeliyiz: “Ya Rabbi şu ni’metleri halk eden sensin” demeliyiz  ve imandan sonra birinci vazifemiz şükür olduğunu bilmeliyiz.

Şimdi anlattıklarımı toparlayalım: Vazifelerimizin birincisi  yukarıda dediğim gibi, Allaha imandan sonra: Bize vermiş olduğu nimetlerin sahibine  sonsuz şükrümüzü ifa etmekten geri kalmamak icap eder ve kȃinatta tecelli eden Allahı’n sonsuz Kemalȃt ve güzelliğini yine ayni duygularla, ayni terazi ile tartıp Allah’ı tanıdıktan sonra kalp ve ruhumuzla ona iman etmektir.

Bu insan Sübhaneke vebi hamdike demekle Allah’ı tazim ve takdis ettikten sonra tahmid etmeli, büyüklüğüne iman kemalatına karşı secde-i şükranda bulunmalı.Vazifelerin tümünü hulasa edersek, insan ne için yaratılmış? Yani ma’rifetulla sahip olduktan sonra, muhabbetullahı, Allah’ı sevmeyi ve fark etmeli ki kendisi şükür için yaratılmıştır. İşte yaradılışımızın ana gayesi budur.

Evet kardeşlerim! Bir milyon üç yüz bin çeşit mahlukatın üstüne çıkarılan bu insan, makamını bilmeli. Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı olur ata sözünü nazarı almayıp, Allahın tarafından eşrefi mahluk yaradılan bu insan Allah’ına itaat etmeli. Akıllı insana asla isyan yakışmaz. ana sermayemiz olan 24 saat zamanımızdan namaz için bizden yalınız bir saat isteyen Allaha karşı isyan mı edeceğiz? Yok cennette ebedi mutlu olmayı istemem be cehennemi tercih ederim mi diyeceğiz? Aman kardeşlerim aklımızı başımıza alalım, bizden istenilen ibadetlerimizi yapıp, kafirlerin müthiş azap yeri olan cehennem ateşinden kendimizi koruyalım koruyalım koruyalım ve Allahın rahmeti ile kurtulalım selamet bulalım.       

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: