Nefis, Esma-i Hüsnanın Cilvelerini Anlamaya Vasıtadır

“Ey kardeş bil ki! Nefis çok acib bir şeydir. Ve sayısız âletlerin ve nihayetsiz mizanların bir mahzenidir. Eğer tezekki ederse bütün bu âletler, mizanlar, esma-i hüsnanın nihayetsiz hazinelerinin cilvelerini derketmeye vasıta olurlar. Yoksa eğer nefis, isyan ve tuğyan ederse, o kıymettar, âlî âletlerin ve çok nazik ve gâlî mizanların mahzeni olmasına bedel, yılanlar, akrepler ve haşeratın bir mağarası hükmüne geçer. Binaenaleyh nefsin birinci şekildeki vaziyeti kesbetmesi için evla ve ekmeli, Allahu a’lem onun fenası değil bekasıdır. Evet sahabelerin sülûk ettikleri yol gibi, nefsin tezkiye ile bâki kalması; eazım-ı evliyanın sülûk ettikleri olan, bütün bütün ölümü ile neticelenmekten daha çok sırr-ı hikmete muvafık geliyor. Evet nefsin cürsûmesinde şedid bir açlık, azîm bir ihtiyaç, acib bir zevk vardır. Eğer bu seciyelerinin mecraları hikmet-i hilkatına tahavvül ederlerse, o zaman meselâ ondaki mezmum hırs, doymak bilmeyen bir iştiyaka inkılab eder ve onun meş’um gururu, bütün enva’-ı şirkten necatına bir vesile olur. Ve ondaki kendi nefsine ve zâtına olan şedid muhabbet, Rabbine karşı zâtî ve fıtrî bir muhabbete tahavvül eder. Ve hakeza tâ bütün seyyiatı hasenatlara inkılab edinceye kadar…” (B.Mesnevi:475) 

Â’FÂKΠ TEFEKKÜRDE  DİKKAT EDİLECEK  HUSUSLAR 

BİR İSMİN CİLVESİNDEN SAİR ESMAYA İNTİKAL ETMEYEN ZARAR EDER 

“Madem, perdelerin birbirine temaşa eder pencereleri var. Ve isimler birbiri içinde görünüyor. Ve şuunat, bibirine bakar. Ve temessülât, birbiri içine girer. Ve ünvanlar, birbirini ihsas eder. Ve zuhurat, birbirine benzer. Ve tasarrufat, birbirine yardım edip itmam eder. Ve rububiyetin mütenevvi terbiyeleri, birbirine imdad edip muavenet eder. Elbette gerektir ki, Cenab-ı Hakk’ı bir isimle, bir ünvan ile, bir rububiyetle ve hâkeza.. tanısa, başka ünvanları, rububiyetleri, şe’nleri, içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sair esmaya intikal etmezse zarar eder. Meselâ: Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse gaflet ve tabiat dalaletine düşebilir. Belki lâzım gelir ki, onun nazarı, daima karşısında kini okusun, görsün. Onun kulağı her şeyi dinlesin, işitsin. Onun lisanı Allahı zikretsin  (Sözler:333) 

RAHMETİYLE KURBÜNE BAKARKEN HAMDET, BAİD OLDUĞUNA BAKARKEN, TESBİH ET !

“İ’lem Eyyühel-Aziz! Sübhanallah ve Elhamdülillah cümleleri, Cenab-ı Hakk’ı Celal ve Cemal sıfatlarıyla zımnen tavsif ediyorlar. “Celal” sıfatını tazammun eden “Sübhanallah”, abdin ve mahlukun Allah’tan baid olduklarına nâzırdır.    Cemal sıfatını içine alan “Elhamdülillah”, Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle abde ve mahlukata karib olduğuna işarettir. Meselâ biri kurb, diğeri bu’d olmak üzere bize nâzır şemsin iki ciheti vardır. Kurb cihetiyle hararet ve ziyayı veriyor. Bu’d cihetiyle insanların mazarratlarından tahir ve safi kalıyor. Bu itibarla insan şemse karşı yalnız kabil olabilir, fâil ve müessir olamaz. Kezalik -bilâ teşbih- Cenab-ı Hak rahmetiyle bize karib olduğu cihetle ona hamdediyoruz. Biz ondan uzak olduğumuz cihetle onu tesbih ediyoruz. Binaenaleyh rahmetiyle kurbüne bakarken hamdet. Ondan baid olduğuna bakarken, tesbih et. Fakat her iki makamı karıştırma ve her iki nazarı birleştirme ki, hak ve istikamet mültebis olmasın. Lâkin iltibas ve mezc olmadığı takdirde, her iki makamı ve her iki nazarı hem tebdil, hem cem’edebilirsin. Evet “Sübhanallahi ve bihamdihi” her iki makamı cem’eden bir cümledir.” (Mesnevi:124) 

CEMADATA BAKTIĞIN ZAMAN AZAMET VE KUDRETİ KASDET ! 

“İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenab-ı Hakk’ın ef’ali birbirine münasib, âsarı birbirine müşabih, esması birbirine âyine ve ma’kes, sıfatı birbirine mütedâhil, şuunatı memzuc ise de, herbirisi için hususî bir tavır, bir hal vardır ki, maksud-u bizzât o hususî tavırdır. Sair tavırlar ise, tebeîdirler. Binaenaleyh meselâ Hâlık’ın âsârından cemadata baktığın zaman azamet ve kudreti, kasdına hedef yap. Başka isimlerin tecelliyatını teb’an düşün. Hayvanata bakarken merhamet kasdıyla bak. Sair tecelliyata tebeî bir nazar ile bak.” (Mesnevi:140)  

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır