—Gazâli’nin, Mevlâna’nın ve Rabbâni’nin kitaplarını okumak yerine, niçin hep Risale-i Nur okuyorsunuz? Niçin Said Nursi’yi seviyorsunuz? Üstelik de bir sürü tatkibata, sorgulamalara, hapislere ve sıkıntılara rağmen, niçin bunda bu kadar çok ısrar ediyorsunuz?…
O Nur talebesi cevap veriyor:
—Ben de size şöyle bir soru sorsam: “Harp konusunda bir sürü zaferlere imzalar atmış olan, neredeyse hiçbir zaman mağlup olmayan Cengiz’in, Hülâgü’nün mücerreb savaş taktiklerini okuyup, o günün başarılı savaş aletleri olan, ok, yay, kılıç, kargı üzerine niçin tatbikat yapmıyorsunuz? Hem çok daha ekonomik olurdu! Bunun yerine binlerce kat maliyetli olan, tank, otomatik silâhlar, heronlar, helikopterler, F16’lar, veya rampa füzeleri, yüzlerce savaş gemilerinden oluşan donanmalara niçin bir sürü masraflar ediyorsunuz? Bu konuda niçin bu kadar ısrar ediyorsunuz?”
Paşa kendinden gayet emin bir şekilde cevap verir:
—“O günün şartlarına göre en modern silahlar onlarmış! Muhatap düşmanlarda bile o silahlardan üstün silah yokmuş! Fakat; bugün düşmanlarımızın her birinde ok, yay, kılıç yerine, elektronik donanımlı ağır silahlar mevcuttur. Israrımızın sebebi de, düşmana mağlup olma ihtimalini ortadan kaldırmak için, günümüzün şartlarına göre en donanımlı bir orduya sahip olmaktır…”
O Nur talebesi tekrar cevap veriyor:
• -“İşte paşa, kendi sorunuzun cevabını kendiniz vermiş oldunuz.
İmamı Gazali veya Mevlâna Hz.’nin döneminde, halkın çoğunluğu kâmil bir imana sahip oldukları için, nâfile ibadetler, zikirler ve akâid konusunda talep edilen o eserlere ihtiyaç vardı. O kitaplar, o günün insanını sıratı müstakimde tutmağa çok rahat yetiyordu. Oysa bu gün, Erkân-ı İmaniyeye dolu-dizginolarak her yönden taarruz ediliyor. (Erkân-ı İmaniye: Allaha, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere, Ahiret gününe, Kadere v.d. iman şartlarıdır.)
Bediüzzaman Hz.’de işte bu günün şartlarına göre donanımlı bir şekilde gönderilmiş, seçkin bir İslâm âlimidir. Bu Risale-i Nur eserleri de sizin bu günkü modern savunma silâhlarınız gibi, en âcil ve mübrem ihtiyaçlarımızdır. Ateizme, anarşizme, tembelliğe, cehâlete, kısacası imansızlığa karşı modern ilim ve metotlarla donatılmış eserlerdir. İşte bu nedenle bizler, her ne bahasına olursa olsun, Risale-i Nur eserlerini okumada ısrar ediyoruz…”
***
Bu anekdotu daha yeni dinlediğim için, siz dostlarımla paylaşmak istedim.
Ancak konu konuyu açtığı için, ‘Bediüzzaman Hz.’nin uluslararası rağbet bakımından niçin zirvede olma sebebini’ de, bir nebze arz etmek istiyorum:
• Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.): “Allah c.c., bu ümmet için her yüz senede bir, dini tecdîd edip yenileyecek kimse(ler) gönderecektir” şeklinde müjdelemektedir.
Bu hadisi şerifin mûcibince, daha ilk asırdan itibaren müceddidler beklenmiş olup, birinci asır müceddidi olarak Ömer İbn-ü Abdilaziz kabul edilmiştir.
Çeşitli zâtlar da, müteakip asırların müceddidi olduğu, ehl-i ilim tarafından hep bilinmiş ve bildirilmiştir. Bâzı kimselerce, bir kısım ilim ve hamiyet sahiplerinin, yani farklı kişilerin müceddid bilinmesi veya zannedilmesi, din açısından ve sınav gereği normaldir. Kınamak, tahkir etmek ve hatâkarlıkla itham etmek mümkün değildir. Bu nedenle hiç kimsenin, kesin bir dille: “Falan asrın müceddidi falancadır” demeye, bir başka iddiayı bâtıllıkla itham etmeye de hakkı yoktur.
(Prof. Dr. İbrahim CANAN: Kütüb-ü Site Muhtasarı, 14. cilt, s.266)
İşte bu nedenle, her birini sırasıyla saymanın pek önemi yoktur. Bizler, sadece kendi asrımızın müceddidini sağlıklı bir şekilde araştırmak ve bilmek zorundayız.
Gâliben ve ittifakla kabul edilen müceddidlerden bir kısmını hatırlayalım.
Ömer İbnu Abdilaziz, İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe, İ.Şâfî, İmam Ebu’l-Hasan el-Eş’arî, Ahmed İsferanî, İ.Rabbanî, Celâleddînü’s-Süyûtî, İ.Gazâlî, Fahruddîn Razî, Takyuddin b. Dakîki’l-Iyd, İmam Bulkînî, A.K. Geylânî, Mevlânâ C. Rûmî, Hâlid-i Bağdadi, ve Bediüzzaman Said Nursi Hz.’dir…
• Bizler de; 15. hicrî asrın muâsırları olarak ve öncelikle, ittifakla kabul edilen Bediüzzaman Hz.’ni tanımak, ona kulak kabartmak ve onun açtığı ekolün birer talebesi ve sevdalısı olmak durumundayız.
Diğerlerini de bilmek ve sevmek elbette güzeldir. Ancak, asrımızın müceddidini çok iyi bilmek, onu tanımak, ona uymak ve açtığı ekolü yakından izlemek bir vazifedir ve zarurettir.
• Nasıl ki; İstanbul’un ilk valisinin Esad Bey, ikinci valisinin ise Ali Haydar Yuluğ olduğunu bilmek elbette güzeldir.
Fakat bugünkü valimiz olan HÜSEYİN AVNİ MUTLU’NUN her sözünü, her direktiflerini, emir veya yasaklarını yakından takip edip, ciddiye alarak uygulamak zorunluluğu vardır. Bunun için de, muâsır İstanbullu olarak onu “tanımak” şarttır.
İşte aynen bunun gibi, her Müslüman için de asrımızın bedîsi kabul edilen Bediüzzaman ve Risale-i Nur çok önemlidir.
• Bediüzzamanı tanımak ve Kur’ân’dan çıkardığı, asrımızı yakından ilgilendiren âyetlerin tefsirlerini ve Yüce Rabbimizin asrımıza ait mesajlarını ve reçetelerini çok iyi anlamak zorunluluğu vardır…
Asrımızın müceddidi kabul edilen Bediüzzaman Hz.’nin de, “sınav gereği” çok çetin mücadelelerle, hapislerle ve zehirlenmelerle geçen, çok ilginç, ibretlik ve çileli bir hayatı vardır. Bu gün sinemalarda (700 ayrı salonda) “HÜR ADAM” adıyla izlenmektedir.
Henüz bu filmi izlemeyenler için hatırlatıyorum: Bu film her Müslüman için çok önemlidir ve onu biraz olsun tanımak için büyük bir fırsattır…
***
• Bir başka ibretlik anekdot ile konumuzu taçlandıralım:
Yine o dönemde bir nur talebesi asteğmen, bir binbaşıya namaz kılarken yakalanıyor. Binbaşı omzundaki yıldızlarını göstererek, hiddetle; “..ben seni ‘burada namaz kılmayacaksın’ diye, daha önce ikaz etmedim mi?!…”
Yedek subay gayet sakin olarak cevap verir:
-“Komutanım, bir taraftan Kâinattaki milyarlarca devâsâ yıldızların ve galâksilerin sahibi ve onları sapan taşı gibi eviren-çeviren Yüce Kudret bize, NEREDE OLURSANIZ OLUN, ŞU VAKİTLERDE NAMAZ KILINIZ buyuruyor. Siz ise o üç tane küçücük metal yıldızı göstererek, ‘burada namaz kılmayacaksınız’ diyorsunuz. Benim yerimde siz olsanız, ne yapardınız?…”
Allaha Emanet Olunuz…
A.Raif Öztürk / Moral Haber